Hukuk Genel Kurulu 2017/1420 E. , 2018/1419 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Anadolu 14. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 02.05.2013 gün ve 2010/113 E., 2013/368 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 18.11.2013 gün ve 2013/16326 E., 2013/17917 K. sayılı kararı ile;
(...Dava, itirazın iptaline ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı tarafından yapılan kazı çalışmaları sırasında kablolarına verilen zararın ödetilmesi için başlatılan Kartal 2. İcra Müdürlüğü"nün 2009/5534 Esas no"lu icra dosyasına borçlunun yaptığı itirazın iptalini istemiştir.
Davalı gerek icra dosyasındaki itirazında, gerekse eldeki dosyada, tazminat alacağının zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, zarar veren firma ile davalı işveren arasındaki sözleşmenin iç ilişkiyi ilgilendirdiği, üçüncü kişileri bağlamayacağı, ayrıca idari kurumlarda zamanaşımının yetkili kurulca dava açılması için olur verilmesiyle başlayacağı, zamanaşımı süresi içinde davanın açıldığı, zararın ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne, icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Haksız eyleme dayalı tazminat davalarında olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 60/1. maddesine göre öngörülen zamanaşımı süresi fiil ve failin öğrenilmesinden itibaren bir yıldır.
Dosya kapsamına göre; davalı tarafça 20/10/2004 tarihinde hasar tesbit tutanağı düzenlendiği, tutanakta zarar verenin İ.G.D.A.Ş. olduğunun belirtildiği, icra takibinin 24/04/2009 tarihinde başlatıldığı, davalı-borçlunun yasal süresi içinde sunduğu borca itiraz dilekçesinde aynı zamanda borcun zamanaşımına uğradığını da belirttiği, itirazın iptali davasında da aynı itirazları ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Şu halde; davacı kurum, zararı ve faili hasar tutanağının düzenlendiği tarihte öğrenmiştir. Davalı da süresi içinde icra dosyasında zamanaşımı definde bulunmuştur. Hasar tutanak tarihi ile icra takip tarihi arasında bir yıldan fazla süre geçmiş olup alacak zamanaşımına uğramıştır. Mahkemece davanın zamanaşımından reddine karar vermek gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hasar bedelinin tahsili amacıyla yapılan icra takibine vaki itirazın iptali ile icra inkâr tazminatı istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili davalının 20.10.2004 tarihinde yaptığı arıza çalışması sırasında elektrik kablolarına zarar verdiğini, bu hasar tutarının 1.909,52 TL olduğunu, davalının hasar bedelini zamanında ödememesi üzerine Kartal 2. İcra Dairesinin 2009/5534 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının geçerli bir hukuki nedene dayanmaksızın hasar bedeline ve icra takibine itiraz ettiğini ileri sürerek borçlunun itirazının iptaline, takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili öncelikle zamanaşımı itirazında bulunduklarını, iddia edilen hasar tarihinin 20.10.2004 olduğunu, davanın ise 2010 yılında açıldığını, haksız fiil sebebi ile tazminat davası açma hakkının mağdurun zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, davacının davasını 2009 yılında almış olduğu bir “olur” yazısına dayandırdığını, davacının benzer davalarının diğer mahkemelerce zamanaşımı nedeniyle reddedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, davalı adına müteahhit firma tarafından yapılan kazı çalışması sırasında davacıya ait yer altı çelik zırhlı kablosunun hasara uğratılması neticesinde malzeme, işçilik ve KDV olmak üzere toplam 811,92 TL tutarında zarar meydana geldiği, davalı ile iş yaptırdığı müteahhit firma arasındaki iç ilişki üçüncü şahısları bağlamayacağından davalının işveren olarak hasardan sorumlu olduğu, idari kurumlarda yetkili kurulca dava açılması için “olur” verilmesi ile zamanaşımı süresi başlayacağından davalının zamanaşımı itirazının yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Bu nedenle, “haksız fiil” ve “zamanaşımı” kavramları ile bu hukuki müesseselerin kanuni düzenlemeleri üzerinde durulmasında yarar vardır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “haksız işlemlerden doğan borçlar”ı düzenleyen 41. maddesinde haksız fiil sorumluluğu “Gerek kasten, gerek ihmal ve kayıtsızlık yahut tedbirsizlik ile haksız surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur’’ şeklinde tanımlanmıştır.
Buna göre, haksız fiil; hukuka aykırı bir eylem ile başkasına zarar verilmesidir.
Haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.
Öte yandan, özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125-140. maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir defide bulunması gerekir (HGK’nın 05.05.2010 gün ve 2010/8-231 E., 2010/255 K. sayılı kararı).
Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir defi olup; usul hukuku anlamında ise, bir savunma aracıdır (Kuru, Baki/Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:IV, İstanbul 2001, Cilt:2, s.1761; Von Tuhr. A./Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat, Ferhat/Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; HGK’nın 06.04.2011 gün ve E:2010/9-629, K:2011/70 sayılı kararı).
Haksız fiillerde zamanaşımı ise mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde ayrıca düzenlenmiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarar ve failine ıttılaı tarihinden itibaren bir sene ve her hâlde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.” denildikten sonra; aynı maddenin ikinci fıkrasında, ceza dava zamanaşımına yollamada bulunularak; “Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha da uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik edilir.” hükmü getirilmiştir.
Madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere, haksız fiillere uygulanacak üç ayrı zamanaşımı süresi belirlenmiştir.
Bunlar, zarar görenin ‘zarar’ı ve ‘fail’i öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacak olan bir yıllık kısa süreli zamanaşımı; fiilin ‘vukuundan’ itibaren işleyecek on yıllık kesin süreli zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda suç oluşturduğu durumlarda uygulanacak olan uzamış (ceza davası) zamanaşımı süreleridir.
818 sayılı Kanun’un 60. maddesinin 1. fıkrasına göre, haksız fiil nedeniyle tazminat davası açma hakkı; zarar görenin, zararı ve haksız eylemi öğrenmesinden itibaren başlayacak ve bir yılda zamanaşımına uğrayacaktır. Burada önemli olan zararı ve tazminat sorumlusunu öğrenmektir. Öğrenebilecek durumda olmak zamanaşımının işlemeye başlamasına sebep olmaz. Zarar ve sorumludan hangisi daha sonra öğrenilirse, zamanaşımı son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar.
Bir yıllık sürenin başlaması için zarar görenin, zarar ile birlikte tazmin borçlusunu da öğrenmiş olması gerekir. Kusur sorumluluğunda fail, kusursuz sorumlulukta kanunen sorumlu görülen kişinin öğrenilmesi gerekir.
Özel kanunlarda haksız fiil için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız fiilden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde öngörülen zamanaşımı uygulanmak gerekir.
Yukarıda yapılan hukuki açıklama ve saptamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davaya konu haksız eylem 20.10.2004 tarihinde gerçekleşmiş, davacı ..."ın teknik personeli tarafından davaya konu eylemler aynı gün öğrenilmiş ve tutanağa bağlanarak hasar giderilmiştir.
Davacı ..., haksız eylem nedeniyle oluşan zararın yasal yollardan tahsili için 13.03.2009 tarihinde “olur” verildiğini belirterek; iş sahibi İGDAŞ aleyhine 24.04.2009 tarihinde icra takibi başlatmış, davalı İGDAŞ ise yasal süresi içinde sunduğu borca itiraz dilekçesinde aynı zamanda borcun zamanaşımına uğradığını da belirterek zamanaşımı definde bulunmuştur.
Davacı ..., Türk Ticaret Kanunu’nun 16/1. maddesi uyarınca tüzel kişi tacir olup bu Kanun hükümlerine tabidir. Türk Ticaret Kanunu’nun 18/2. maddesinde “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.” hükmüne yer verilmiştir. Buradan hareketle, basiretli olarak davranması gereken davacı şirket dava konusu zararı ve faili hasar tutanağının düzenlendiği tarihte öğrenmiştir. Davalı da süresi içerisinde icra takibine yaptığı itirazında zamanaşımı definde bulunmuştur. Öyleyse hasar tutanak tarihi ile icra takibi arasında bir yıldan fazla süre geçmiş olup alacak zamanaşımına uğramıştır.
Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken, yerel mahkemece tüzel kişiler için dava açma konusunda emir vermeye yetkili makamın “olur” tarihinin zamanaşımı süresinin başlangıcı için esas alınması gerektiğinden bahisle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu durumda direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun"un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 04.10.2018 gününde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.