14. Hukuk Dairesi 2012/7822 E. , 2012/11437 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 21.10.2008 gününde verilen dilekçe ile meraya müdahalenin men-i istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kesin hüküm nedeniyle reddine dair verilen 07.02.2012 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 02.10.2012 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. ... geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafın sözlü açıklaması dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, davacı ... köyünün dava dilekçesinde sınırları belirtilen kadim merasına davalı ... Köyünün elatmasının önlenmesi istemine ilişkindir.
Davalı, kesin hüküm nedeniyle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Mera, bir veya birden fazla köy ve kasaba halkına, bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar, özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanmaz, sınırları daraltılamaz (Mera Kanunu m.3-4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile “...tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir
parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı...” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de Yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte, tahsise dayanılıyorsa, tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun, çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak, uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Bilindiği gibi, kuruluş tarihi bilinmeyecek kadar eski olan köyler kadim köy, kuruluş tarihi tespit edilen köyler ise muhdes köy olarak tanımlanmaktadır.
Devlet teşkilatında yerel yönetim yapılandırmasının yasal düzenlemelerle değiştirilmesi her zaman söz konusu olabilir. Bir mahalle köy, köy ilçe, ilçe il yapılmakta, idari sınırlar değişebilmektedir. Bir köyün idari
yapılandırılmasının değiştirilerek birden fazla köye ayrılmasının yanı sıra, doğal siyasal veya ekonomik nedenlerle köyün yeri değişebilmekte, yeni bir köy ihdas edilebilmektedir. Yeni köyün ihdas edilmesi halinde kadimlikten söz etme olanağı yok ise de, bir köyün idari yapısının değiştirilmesi birden fazla köye ayrılması halinde sadece yönetim olarak önceki köyden ayrılmakta, yeni bir köy ihdas edilmemektedir. Yeni idari yapıya kavuşan köyün önceki kadim haklarından yararlanma hakkı da korunmaktadır. Bu durum, köylerin ilçe olması belde teşkilatının kurulması halinde dahi söz konusudur. Kadim köyün idari yapısının değiştirilmesi birden fazla köye ayrılması halinde ayrılan köy ya da köylerin hukuki statüsü uyuşmazlığın çözümünde önem taşır. Kısaca ayrılmış köy ile muhdes köyün aynı hukuki statüde olduğunun kabulü doğru olmaz. Kadim köyden ayrılan köyün aynı kadimlikten yararlanacağı gözetilmelidir.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;
Taraflar arasında görülen ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/63 – 2001/168 E.K. sayılı meraya müdahelenin önlenmesi davasında, ... Köyü Tüzel Kişiliğinin davacı, Sorkunlu Köyü Tüzel Kişiliğinin ise davalı olduğu, mahkemece yerel bilirkişi beyanlarına göre davacı ... Köyünün 1960 yılında davalı köyden ayrılarak köy tüzel kişiliği vasfını kazandığı, dava konusu ... Yaylasının kadimden beri her iki köy tarafından yayla olarak kullanıla geldiği, tarafların zamanla aralarında fiili bir taksim yaparak yerel bilirkişilerin belirttiği hudutlar itibariyle kullanımlarını devam ettirdikleri ancak tarafların kullanım haklarının bu yaylanın tamamına ilişkin olduğu gerekçesiyle, 12.11.2001 tarihli bilirkişiler rapor ve krokisinde belirtilen fiili hudutlarda kadimden beri uyularak süre gelen fiili bir kullanımın olduğu ve bu yayladan tarafların birlikte yararlandıkları anlaşılmakla davacı köyün davasının reddine karar verildiği, hükmün taraflarca temyiz edilmeksizin 16.04.2002 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre, dava konusu yerde 4342 sayılı Mera Kanunu hükümleri doğrultusunda bir çalışma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece 07.09.2011 tarihinde mahallinde keşif yapılmış, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/63 – 2001/168 E.K. sayılı dosyasındaki 12.11.2001 tarihli bilirkişilerin krokisi fen bilirkişisi tarafından zeminde uygulanmamıştır.
12.11.2001 tarihli fen bilirkişileri rapor ve krokisinden de sadece taraf köylerin mera hudutlarını gösterir bir belirlemenin yapıldığı, bu davadaki dava konusu mera alanın belirlenmediği, bilirkişi raporunun koordinatsız olduğu anlaşılmaktadır.
Hukuk düzeninde istikrar sağlama amacı taşıyan kesin hüküm, hükme karşı yasa yollarının tükenmesi (şekli anlamda kesin hüküm) ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bir daha dava konusu yapılmaması (maddi anlamda kesin hüküm) şeklinde hukuk yargılama sistemimizde yer almaktadır.
Şekli anlamda kesinleşmeyi zorunlu kılan, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yeniden dava konusu yapılamaması amacını güden maddi anlamda kesin hüküm 6100 sayılı HMK’nun 303. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan maddeye göre, bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın; taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
Somut olayda, mahkemenin kesin hüküm kabul ettiği davada tarafların aynı olduğu sabittir. Ancak, dava konusu taşınmaz sınırlarının, kesin hüküm kabul edilen mahkeme kararına konu yerle aynı yer olduğu belirlenmeden ve önceki karar gerekçesine göre tarafların müşterek yararlanmasına konu yerde davacı köyün yararlanma hakkına müdahalenin söz konusu olması halinde devam eden müdahalenin ayrı bir dava konusu olabileceği dikkate alınmadan kesin hüküm nedeniyle davanın reddi doğru olmamıştır.
Bu tespitlerden sonra mahkemece; öncelikle taraf köylerin kadim ya da muhdes köy veya kadim köyden ayrılmış köy olup olmadığına dair hukuki statüleri tespit edilmeli, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı ve meradan yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek yerel bilirkişiler seçilerek ve tarafların bildirecekleri tanıkları aracılığı ile ziraat bilirkişisinin de bulunduğu yeniden oluşturulacak uzman bilirkişi heyeti refakatiyle yerinde keşif yapılarak, idari sınırların meranın aidiyetinin belirlenmesinde öneminin olmadığı da göz önüne alınarak, davacı taraftan uyuşmazlık konusu mera alanı sorulup, tespit edilmeli, taraflar arasında görülen ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/63 – 2001/168 E.K. sayılı kararına dayanak 12.11.2001 tarihli bilirkişiler rapor ve krokisinde sadece mera hududu belirlemesi yapıldığı da göz önünde bulundurularak dava konusu yer içinde bu yer krokide işaretlenmeli, dava konusu yerin ... Yaylası sınırlarını kapsayıp kapsamadığı araştırılarak, yukarıdaki ilkelere göre varılacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.
Eksik inceleme ve araştırmaya dayalı kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 900 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalı köyden alınarak, davacı ... Köyüne verilmesine, 09.10.2012 gününde oybirliği ile karar verildi