15. Hukuk Dairesi 2017/983 E. , 2017/2577 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi
Yukarıda tarih ve numarası yazılı bozmaya uyularak verilen hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
- K A R A R -
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için yürütülen icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkin olup; mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılar mahkemece uyulan bozma ilâmı gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Davacı eser sözleşmesinden doğan bakiye iş bedelinin ödenmediğini ve İzmir 11. İcra Müdürlüğü"nün 2011/9923 Esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibinde borca itiraz edildiğini, itirazın haksız olduğunu belirterek itirazın iptâline takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiş, davalı işin ayıplı ifa edildiğini, davacı çalışanına 6.000,00 TL ödeme yapıldığını ve kalanın sovtaj bedeli olarak düşülüp hesabın kapatılmasına karar verildiğini belirterek davanın reddini savunmuş, dairemizin bozma kararına uyularak tanıklar dinlendikten sonra mahkemece; süresinde ayıp ihbarı bulunmadığı ve ödeme yapılan kişinin para tahsil etmeye yetkili olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, sözleşme ve dava tarihine göre uygulanması gereken 818 sayılı mülgâ BK"nın 355. maddelerde düzenlenen ve konusu fason dikim işi olan eser sözleşmesine dayalı olarak bakiye iş bedelinin ödenmediği iddiasıyla yapılan takibe itiraz nedeniyle İİK 67. maddeye göre açılmış itirazın iptâli davasıdır.
Bir kimse bizzat kendisi tarafından yapılan sözleşme ve işlemlerle borç altına girebilir ise de kanuna uygun biçimde kendisi namına başkası tarafından yapılan sözleşme ve işlemler ile de borç altına girebilir. Bir kimsenin kendisi adına yapılan işlemlerle borç altına girebilmesi bakımından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"ndaki hükümlerin gözetilmesi gerekir. Bunlar TBK"nın 40. ve devamı maddelerde düzenlenen temsil hükümleri, 547. ve devamı maddelerde düzenlenen ticari temsilciye ilişkin hükümler ve 551. maddede
düzenlenen ticari vekillere ilişkin hükümdür. Bu hükümlere göre kişi adına yapılan işlemlerle borç altına girebileceği gibi, alacağının tahsil edilmesi, borcu söndüren yazılı belge düzenlenmesi gibi borçla ilgili kendisi yönünden hukuki sonuç doğuran işlemlerin de gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu hükümlere göre yapılan işlemlerin kendisi aleyhine sonuç doğurup doğurmadığı yönünden de sağlıklı inceleme yapılması gerekir. Bu konuda öncelikle belge altında imzası bulunan kişi yasal temsilci değil ise tanık olarak dinlenmeli, belgedeki imzanın kendisine ait olup olmadığı sorulmalı, bu kişinin davalının başka işleri nedeniyle tahsilat yapıp yapmadığı, yaptığı borç doğuran diğer işlemlere icazet verilip verilmediği araştırılmalı ve bu konuda gerektiğinde ticari defter ve kayıtları üzerinde de inceleme yapılmalıdır.
"İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu"nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likid olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir." (HGK"nın 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı).
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davalı, davacı çalışanına 6.000,00 TL ödeme yaptığını savunmuş olup 4.000,00 TL"lik ödeme yönünden davacı çalışanının imzası bulunan yazılı belge bulunmaktadır. Davalı çalışanı dinlenmiş ve belgede yazılı miktarı aldığı ve davacıya verdiğini bildirmiştir. 13.12.2010 tarihli para makbuzu ile davalıdan 4.000,00 TL tahsil eden ve davacının sevkiyat sorumlusu olduğunu kabul ettiği ..."un para tahsiline yetkili olmadığı ileri sürülmüş ise de; davacının ...."ın başka işlerden dolayı yaptığı tahsilatları kabul ederek temsilcisi olarak hareket ettiğini zımnen onay vermesi halinde davacıya ödenmiş sayılacağından davacının defter ve kayıtları incelenip, temsilcisi gibi hareket etmesine onay verildiğinin anlaşılması halinde bu ödeme düşülerek, ispat edilmemesi durumunda da şimdiki gibi davanın sonuçlandırılması, alacağın varlığı ve miktarı yargılamayı gerektirdiğinden icra inkâr tazminatına hükmedilme koşulları bulunmadığı için buna ilişkin de talebin reddi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından kararın temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.06.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.