9. Hukuk Dairesi 2010/46496 E. , 2013/6206 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai, hafta tatili, yıllık izin, tatil ve ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde 2000 yılının 2. ayında işe başladığını, ancak sigorta girişinin 2003 yılının 3. ayında yapıldığını, davalı işyerinde depo sorumlusu olarak 605,00 TL (asgari ücret kısmı bankadan, geriye kalan kısmı elden ödenmekte) maaş ile çalışmakta iken, davalı işveren tarafından işyeri değişikliği yapılacağı gerekçesiyle elinden istifa belgesi alınarak işine son verilmek istendiğini, ancak davacı tarafından işverene istifa belgesi verilmediğini, anılan belge verilmeyince haksız ve kötü niyetli olarak işine son verildiğini, davacının cumartesi dahil 08.00-19.30 arasında, Pazar günleri de 08.00-13.30 arasında çalıştığını, yükleme olduğu zamanlarda depo sorumlusu olduğu için, çok geç saatlere kadar çalıştığını, 1,5 aylık ücret alacağının da ödenmediğini iddia ederek, kıdem, ihbar tazminatı, hafta tatili, fazla mesai, yıllık izin, tatil ücreti ve ücret alacağının faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, 01.03.2010 havale tarihli cevap dilekçesinde, davacının işe giriş tarihinin 15.10.2002 olduğunu, davacı tarafından çekilen ihtarname incelendiğinde, müvekkilinin kendilerinden işyeri değişikliği nedeniyle istifa dilekçesi istediğini, kendilerinin bu durumu kabul etmemesi sonucu iş akitlerinin haksız olarak feshedildiğini beyan ettiğini, bu iddiaların tamamen mesnetsiz olduğunu, müvekkilinin gönderdiği ihtarname ile, iş akdini feshetmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını, kendileri tarafından yapılan haklı veya haksız bir fesih bulunmadığını, bu nedenle tebliğden itibaren 1 gün içinde işbaşı yapmasını, aksi takdirde feshin gerçekleşeceğini beyan ettiğini, ancak davacının bu işe dön çağrısına rağmen, işbaşı yapmak yerine davayı açma gereği gördüğünü, davacının asgari ücretle çalıştığını, mesai saatlerinin haftanın 5 günü 08.30-18.00, cumartesi günleri 08.30-13.00 arası olduğunu, işyerinde çok nadir de olsa bazı durumlarda alınan siparişe göre fazla mesai yapıldığının doğru olduğunu, ancak bu dönemlerde de yapılan fazla mesainin ücret bordrolarına yansıtıldığını (Mart 2008, 2005 Ağustos), davacının hiçbir ihtirazi kaydı olmaksızın işbu bordroları imzaladığını, davacının çalıştığı resmi tatil günlerinde genel tatil sütununa ücret tahakkuku yapıldığını, her ne kadar son 1,5 aylık maaşının ödenmediğini beyan etse de, davacının 01.07.2009-31.07.2009 arasında ücretsiz izinde olduğunu, bundan önceki ücret ödemelerinin ise banka şubesine yatırıldığını, davacının yıllık izinlerini eksiksiz kullandığını savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davacının davalı işyerinde 15/10/2002-13/08/2009 süresinde 6 yıl 8 ay 28 gün süre asgari ücretle çalıştığı, tanık beyanlarına göre genel tatillerde çalıştığı ve haftada 15 saat fazla mesai yaptığı, davalı tanıklarının fesih konusunda bilgilerinin olmadığı, böyle olunca devamsızlık tutanaklarının tanık beyanlarıyla doğrulanmadığı ve davalı tarafın haklı fesih nedenini ispat edemediği, bu nedenle davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, davalı taraf ıslah yoluyla cevap layihasını ıslah ederek zamanaşımı definde bulunmuş ise de cevap layihasının davalı tarafa ilk celse verilen 20 günlük sürenin dışında verildiği, süresinde verilmeyen cevap layihasının ıslah yoluyla değiştirilmesinin mümkün olmadığı, davacı taraf da muvafakat etmediğinden zamanaşımı definin nazara alınmadığı, ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı definde bulunulmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, kıdem, ihbar tazminatı, ücret, genel tatil, izin, hafta tatili ve fazla mesai ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı yasal gerektirici nedenlere göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler.
Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiği, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 19/11/1963 T. 5924-6419 sayılı kararı). Dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun, bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesi, çelişkili davranış yasağını oluşturur. Bu durum Medeni Kanunun 2 nci maddesine aykırı olup, hukuken korunamaz ( HGK. 23.02.2000 gün ve 2000/15-71 E, 2000/116 K).
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def"i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).
Yukarıda yer alan ilke kararımızda temas edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı gereğince, ıslah yoluyla savunma genişletilerek zamanaşımı savunması ileri sürülebilir. Bu durum karşısında yerel mahkemece davalı vekili tarafından ıslah yoluyla ileri sürülen zamanaşımı savunması değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 20.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.