1. Hukuk Dairesi 2018/3482 E. , 2020/3518 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar bir kısım davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ... adına kayıtlı ... ada..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... sayılı parseller ile ... ada ... parsel, ... ada ... parsel, ... ada ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... parsel, ... ada ... ve... parsel (tevhit sonucu ... ada ... parsel), ... ada ... parsel, ... ada ... parsel, ... ada ... parsel sayılı taşınmazların intikali, satışı ve benzeri işlerin yapılabilmesi için mirasbırakanın oğlu olan davalı ..."nin vekil tayin edildiğini, ancak adı geçen davalı vekil ..."nin vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazların bir kısmının adına devrini sağladığını, bir kısmını satış suretiyle devrettiğini, paylarına düşen satış bedelini de kendilerine ödemediğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişler, davacılar vekili, 20.03.2012 tarihli dilekçesinde, dava konusu ettikleri taşınmazları; ... ada ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... sayılı parseller ile ... ada ... parsel, ... ada ... parsel, ... ada ... parsel, ... ada ... parsel ve ... ada ... parsel sayılı taşınmazlar olarak açıklamış, 04.04.2013 tarihli celsede ise çekişme konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmaz bakımından davadan feragat ettiğini bildirmiştir.
Davalı, vekalet ilişkisini kabul etmediğini, görevini kötüye kullanmadığını, dava konusu bir kısım taşınmazların satış bedellerinin davacılara ödendiğini, bir kısım taşınmazların ise aralarındaki rızai taksim neticesinde adına tescil edildiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 6100 sayılı HMK"nun .... maddesi gereğince davanın usulden reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; "... Hemen belirtmek gerekir ki, dava konusu edilen taşınmazların tamamının keşfen saptanan değerleri toplamı 103.736,00 TL olup bu değer üzerinden davacı tarafça tamamlama harcı 03.05.2013 tarihinde, 6100 sayılı HMK"nun 150. maddesinde belirtilen süre içerisinde yatırılmıştır. Hal böyle olunca, yargılamaya devam edilerek işin esası hakkında hüküm kurulması gerekirken davacının feragat ettiği taşınmaz yönünden tamamlama harcının
yatırılmadığından bahisle HMK"nun .... maddesi gereğince davanın usulden reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Kabule göre de, eksik harcın tamamlanmaması durumunda Harçlar Kanunu 30.madde ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 150/5.madde uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerekirken davanın usulden reddine karar verilmiş olması da doğru değildir. "" gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda dava konusu ... ada ..., ... ada ..., ... ada ..., ... ada ... parsel sayılı taşınmazlar yönünden feragat nedeniyle, diğer taşınmazlar yönünden esastan davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1913 doğumlu mirasbırakan ..."ın 01.06.1997 tarihinde ölümü ile mirasçı olarak davacı oğulları ..., ... ve ..., davalı oğlu ..., dava dışı çocukları ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ..."ın kaldıkları, ..."nın ise 09.07.2009 tarihinde ölümü ile mirasçı olarak oğlu olan davacı ... ile dava dışı eşi ... ve çocukları ..., ..., ..., ... ve ...l"ın kaldıkları, davacılar vekilinin ....04.2016 tarihli keşif sırasında dava konusu ... ada ..., ... ada ..., ... ada ..., ... ada ... parsel sayılı taşınmazlar yönünden açılan davayı takip etmedikleri, bu parseller açısından keşif yapılmasına da gerek olmadığı hususunda beyan bulunduğu, keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporuna karşı vermiş olduğu 09.06.2016 tarih ve ....06.2016 hakim havale tarihli beyan dilekçesinde ise davada... parça taşınmaz daha yer almasına rağmen bu taşınmazlara keşif yapılmadığını ve rapor düzenlenemediğini bildirdiği bu nedenle de ek keşif talebinde bulunduğu, ayrıca davacılardan ..."ın mahkemece verilen karara karşı 30.01.2018 tarihinde istinaf(temyiz) talebinde bulunduğu ancak harç ve masraflar yatırılmadığından, temyiz harçları ile tebligat giderlerini yatırması hususunda davacı vekiline 23.02.2018 tarihinde muhtıra tebliğ edildiği, eksik harç ve masraf ikmal edilmediği gerekçesiyle mahkemece; davacının 30.01.2018 tarihli istinaf(temyiz) talebinin reddine dair 09.04.2018 tarihli ek karar verildiği ve bu kararın da davacı vekiline usulüne uygun tebliğ edilmekle davacının bu kararı temyize getirmediği anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Bilindiği üzere; elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 701. ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK"nin 701. maddesinde (...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
TMK"nin 702/2. maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.10.1982 tarihli 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı), Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Somut olayda; tapu iptali ve tescil istekli açılan eldeki davada, davacılardan ..."ın mirasbırakan babası ... tarafından davalı vekil ..."ye verilen vekaletnamenin kötüye kullanıldığı iddiası bulunmakta olup, bu iddia bakımından, mirasbırakan ..."nın tüm mirasçılarının davada yer almaları sağlanmayıp usulüne uygun taraf teşkili yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
O halde, ... tarafından davalıya verilen vekaletnamenin kötüye kullanıldığı iddiası bakımından mirasbırakan ... "ın ölüm tarihi itibariyle terekesinin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve davaya katılmayan mirasçılarının bulunduğu gözetilerek, davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması yada miras şirketine TMK"nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülerek esas hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.
Diğer yandan; davacılar vekilinin ....04.2016 tarihli keşif sırasında dava konusu ... ada ..., ... ada ..., ... ada ..., ... ada ... parsel sayılı taşınmazlar yönünden açılan davayı takip etmedikleri, bu parseller açısından keşif yapılmasına da gerek olmadığı hususundaki beyanının, davadan feragat mi, dosyanın işlemden kaldırılması mı, yoksa davanın geri alınması mı olduğu noktasında davanın tereddüte yer vermeyecek şekilde açıklattırılması ve bu parseller açısından açıklama sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Ne var ki; değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacıların değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.07.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.