
Esas No: 2012/7-1554
Karar No: 2013/256
Karar Tarihi: 21.05.2013
Duruşma Tutanağında Hakimin İmzasının Bulunmaması - Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/7-1554 Esas 2013/256 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2012/7-1554 E. , 2013/256 K.
- DURUŞMA TUTANAĞINDA HAKIMIN IMZASININ BULUNMAMASI
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 267
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 264
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 222
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 221
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 220
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 219
"İçtihat Metni"
Kaçakçılık suçundan sanık Nevzat "In 5607 sayılı Kanunun 3/5, 5237 sayılı TCK’nun 62, 52/2, 51 ve 54. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 1000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının ertelenmesine ve müsadereye ilişkin, Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.02.2008 gün ve 1044-80 sayılı hükmün, sanık ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 06.06.2012 gün ve 15943-18148 sayı ile;
“Esasa etkili işlemlerin yapıldığı mahkemenin 19.02.2008 günlü duruşma tutanağının 1. sayfasının hakim tarafından imzalanmaması suretiyle, 5271 sayılı CMK"nun 219. maddesine muhalefet edilmesi” isabetsizliğinden, diğer yönleri incelemeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 12.09.2012 gün ve 85579 sayı ile;
"19.02.2008 tarihli duruşma tutanağı toplam 2 sayfadan oluşmaktadır. Sanık savunmasının ve kamu davasına katılma talebinin kabulüne ilişkin ara kararın yer aldığı duruşma tutanağının 1. sayfasında mahkeme hakiminin imzası bulunmamakla birlikte zabıt katibinin imzasının yer aldığı görülmüştür. Aynı duruşma tutanağının 2. sayfasında ise iddia makamının esasa ilişkin mütealası, katılan vekilinin esasa ilişkin iddiası, sanığın son sözü ile kısa kararın tamamının yer aldığı ve hakim ile zabıt katibinin tutanağın 2. sayfasını imzaladıkları anlaşılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/04/2012 tarih ve 2011/2-299 esas, 2012/156 karar sayılı kararı da gözetilerek yapılan incelemede,
Sanık savunmasının ve kamu davasına katılmaya ilişkin ara kararın bulunduğu 19.02.2008 tarihli duruşma tutanağının 1. sayfası hakim tarafından imzalanmamış ise de, aynı duruşmaya ait devam eden 2. sayfanın hakım ve zabıt katibi tarafından imzalanmış olması, sanık ve katılan vekilinin yüzüne karşı kısa kararın okunup tefhim edilmesi, gerekçeli kararın hakim ve zabıt katibi tarafından imzalanmış olması, 19.02.2008 tarihli dilekçesiyle hükmü temyiz eden sanığın ve 21.02.2008 tarihli dilekçesiyle temyiz başvurusunda bulunan katılan vekilinin, duruşma tutanağının sahte ya da gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği ya da mahkemenin yasanın aradığı şekilde oluşmadığı yönünde bir iddia ileri sürmediklerine göre, mutlak hukuka aykırılık oluşturmayan ve mahallinde de giderilebilecek eksiklik niteliğinde olan bu husus hükmün esasına etkili olmadığından bozma nedeni olarak kabul edilmemelidir" Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak Özel Daire bozma kararının kaldırılması ve hükmün esastan incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 04.10.2012 gün ve 23371-25260 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahislene Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, duruşma tutanağındaki hakim imzası eksikliğinin temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına girilmeden önce bozma nedeni yapılmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Ceza muhakemesi işlemlerinin belgelendirilebilmesi ve bu işlemlere belge delili değeri tanınabilmesi amacıyla düzenlenen ve yargılamanın, kanunun aradığı şekilde oluşturulan heyet tarafından ve yine kanunun belirlediği ölçüler içerisinde yapılıp yapılmadığı hususunda yegâne delil olan ve sahteliği ya da gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği yine aynı değerdeki bir delil ile ispatlanana kadar resmi belge niteliği taşıyan duruşma tutanaklarının şekli ve içerikleri, 5271 sayılı CMK"nun “Duruşma Tutanağı” başlıklı 219. maddesinde; “Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Mahkeme başkanının mazereti bulunursa tutanak, üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır” şeklinde düzenlenmiş,
CMK"nun 220. maddesinde, duruşma tutanağının başlığında; duruşmanın yapıldığı mahkemenin adı, oturum tarihi, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve zabıt kâtibinin adı ve soyadının belirtileceği hüküm altına alınmıştır.
CMK"nun 221. maddesi uyarınca duruşma tutanaklarında; “oturuma katılan sanığın, müdafiinin, katılanın, vekilinin, kanunî temsilcisinin, bilirkişinin, tercümanın, teknik danışmanın adı ve soyadı, duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren unsurlar, sanık açıklamaları, tanık ifadeleri, bilirkişi ve teknik danışman açıklamaları, okunan veya okunmasından vazgeçilen belge ve yazılar, istemler, reddi halinde gerekçesi, verilen kararlar ile hüküm” yer alır.
CMK’nun 222. maddesinde ise; “duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir” hükmüne yer verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında belirtildiği üzere; muhakeme işlemleri, onlara belge delili değeri tanınması için duruşmada okunarak tutanaklara yansıtılmakta ve duruşmaya katılan mahkeme başkanı, hâkim ve zabıt kâtibi tarafından imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Muhakeme sürecinin sonunda verilen, muhakemeyi sonlandıran ve tutanağa geçirilip duruşmada okunan son kararın da oturuma katılan başkan ve tüm hâkimler ile tutanağı yazmakla görevli zabıt kâtibi tarafından imzalanması gerekmektedir.
Diğer taraftan, 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308. maddesinin;
“Aşağıda yazılı hallerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
1- Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
2- Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
3- Makbul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vaki olup da bu talep kabul olunduğu halde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
4- Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmağa kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
5- Cumhuriyet Müddeiumumîsi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
6- Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlal edilmesi,
7- Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
8- Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tehdit edilmiş olması” şeklindeki açık düzenlemesi karşısında, belirtilen hukuka mutlak aykırılık halleri dışındaki aykırılıkların bozma nedeni sayılabilmesi için esasa etkili olmaları gerekir. Esasa, yani yerel mahkemece verilen hükme etkisi bulunmayan nispi hukuka aykırılık halleri ise bozma nedeni oluşturmayacaktır.
Nitekim 20.05.1957 gün ve 5–13 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; “Bir hükmün bozulmasını istilzam eylemesi bakımından, sureti mutlakada kanuna muhalefet kâfi olmayıp kanuna vuku bulan muhalefetin hükmün esasına ve neticesine tesir etmiş veya etmesi mümkün bulunmuş olması icap eylediği, duruşmada hazır bulunan hükümlüye TCK’nın 94. maddesinde yazılı ihtaratın yapılmamasının, esasa ve sonuca etkili olmaması bakımından hükmün bozulmasını gerektiren hallerden olmadığı”, Ceza Genel Kurulunun 29.06.2004 gün ve 124–155 sayılı kararında; “Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 307. maddesine göre temyiz, ancak hükmün yasaya aykırı olması sebebine dayanır. Yasaya aykırılık ise bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Anılan Yasanın 308. maddesinde sekiz bent halinde, tamamı usule ilişkin olan ve yasaya mutlak aykırılık oluşturduğu varsayılan haller sıralanmıştır. Bozma gerektirip gerektirmeyeceği hususunda Yargıtay’a araştırma yetkisi tanınmamış olan bu hallerin varlığının saptanması durumunda hükmün Yargıtay’ca bozulması gerekmektedir. Anılan maddenin dışındaki muhakeme normlarına aykırılık bakımından ise aykırılığın son karara etkisi bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Hukuka aykırılığın son karara etki etmediği, kaldırılmasının da etkide bulunmayacağı muhakkak ise bu aykırılıkların bozma sebebi sayılması çoğu kez yargılamanın uzamasından başka bir işe yaramayacaktır…”, 28.02.2012 gün ve 294–64 sayılı kararında ise; “hazır bulunduğu duruşmada şikâyetçi ve vekilinin davaya katılma istemi üzerine sanık ve müdafiinin görüşü alınmadan katılma isteminin kabulüne karar verilmesi hukuka aykırılık oluşturmakta ise de, sanık ve müdafiinin katılma kararından haberdar olmaları, katılma kararı verildikten sonra yapılan duruşmada hazır bulunmalarına rağmen katılma kararı konusunda bir itirazda bulunmamaları, hükmü temyiz eden sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde bu konuya ilişkin bir itirazının olmaması karşısında, nispi nitelikteki bu hukuka aykırılığın esasa etkili olduğundan veya savunma hakkının kısıtlanmasından söz edilemeyecektir” sonucuna ulaşılmıştır.
Öğretide de; “Haksız kararın kaldırılması demek olan bozmanın işe yaraması, yani sonunda başka ve haklı bir karar verilmesi lazımdır. Eğer önceki hükümden başka bir karar verilemeyecekse bozmanın manası yoktur. Onun için aykırılığın son karara tesirini araştırmak gerekir. Son karar doğru ve haklı bulunduğunda, ona tesir etmediği kabul olunan aykırılıklar bozma nedeni sayılmamalıdır” (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Bası, s. 529), “Maddi hukuka aykırılıklar daima bozma nedeni olurken, muhakeme hukukuna aykırılıklar kural olarak her zaman bozma nedeni sayılmazlar. Muhakeme hukukuna aykırılıklar verilmiş kararı etkilememişlerse hukuka aykırı olsalar bile bozma nedeni sayılmazlar. Bu kuralın istisnası CMUK’nun 308. maddesindeki mutlak bozma nedenleridir. Verilecek kararı etkilememiş olan muhakeme hukukuna aykırılıklar için son kararın bozulmasına gerek yoktur” (Öztekin Tosun, Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri Muhakemenin Yürüyüşü, İstanbul 1973, s. 200–201), “CMUK’nun 308. maddesinde sayılanlar dışındaki muhakeme hukukuna aykırılıklar mutlak olmayan temyiz sebepleri olarak ifade edilir. Mutlak temyiz nedenleri bulunduğunda hüküm mutlaka bozulacaktır. Mutlak olmayan temyiz nedenlerinin varlığı halinde ise, hükmün bozulabilmesi için söz konusu temyiz sebebinin hükmü etkilemiş olup olmadığına bakılacaktır” (Bahri Öztürk, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Bası, s. 611), “Temyiz sebebi ile bozma sebebi birbirlerinden farklı kavramlardır. Hükme tesiri bulunmayan aykırılıklar bozma sebebi teşkil etmezler” (Feridun Yenisey, Duruşma ve Kanun Yolları, 2. Bası, s. 184), “Son kararda var olan hukuka aykırılık, mahkemenin son kararını etkilemiş, hukuki ihlal kararın temellerini oluşturan hukuk normlarının aykırılığından doğmuş ise, bunun bir temyiz nedeni olarak kabul edilmesi ve kararın bozulması gerekir. Aksine son kararda bir hukuku zedeleme olmasına karşılık, bu aykırılık kararı etkilememiş, mahkemenin son kararı bu ihlal olmadığı takdirde de değişmeyecek durumda olursa bir temyiz nedeninden söz edilemez. Nispi temyiz nedenlerinden söz edildiğinde, yargılama hukuku ihlalinin son karara nispeti, yani etkisi araştırılmalıdır” (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 4. Bası, s. 443), “Hükmün usulden bozulması için kanunun ihlal edilmiş olması kâfi değildir. Hükmün, kanunun ihlaline de istinat etmiş olması lazımdır. Yani kanun ihlal edilmiş olduğu içindir ki, hüküm bu suretle verilmiştir. Eğer kanun ihlal edilmemiş olsaydı, hüküm verildiği gibi verilmeyecek idi. Diğer bir tabirle, hükmün bozulması için, hüküm ile kanunun ihlali arasında bir rabıtanın mevcut olması icap eder” (Baha Kantar, Ceza Muhakemesi Usulü, 4. Bası, s. 365), “Hükmün sonucunun başka türlü olabileceği, yani hükmün değişebileceği kabul edilmeyen durumlarda usule aykırılık bozma nedeni sayılmamaktadır. Kendisine aykırı davranılan kural, ister mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulması gereken, ister iddia yahut itiraz üzerine uygulanması gereken bir kural olsun hükmün sonucunu değiştirecek nitelikte olmadıkça bozma sebebi değildir” (Recai Seçkin, Yargıtay Tarihçesi ve İşleyişi, s. 82), “Her hukuka aykırılık temyiz nedeni, dolayısıyla bozma nedeni sayılmaz. Sadece hükme esas teşkil eden hukuka aykırılıklar temyiz nedeni olarak ileri sürülebilir. Başka bir anlatımla, bir hukuka aykırılığın temyiz nedeni sayılabilmesi için, hukuka aykırılık ile hüküm arasında sebep sonuç ilişkisi bulunması gerekir. Bu tür hukuka aykırılıklar, bir muhakemede hükmü etkilerken, başka bir muhakemede hükmü etkilemeyebilir. Bu nedenle her somut olayda hukuka aykırılıkların hükmü etkileme ihtimali ayrıca araştırılmalıdır. Şu halde, mutlak temyiz nedenleri dışında kalan ve son karara etkisi olmayan hukuka aykırılıklar temyiz nedeni sayılamazlar” (Nur Centel–Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, s. 707), “Bir hukuka aykırılık halinde hükmün bozulabilmesi için, bu hukuka aykırılığın hükmü etkilemiş olup olmadığı araştırılır. Hükmü etkilememiş hukuka aykırılıklar dolayısıyla hüküm bozulmaz” (Yener Ünver–Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, 2. cilt, s. 361), “Şayet bir hukuka aykırılık hali sanığın lehine bir şekilde hükme etki ediyor veya lehte ya da aleyhte herhangi bir etkide bulunmuyorsa, bu halde ortada bir temyiz sebebinin olduğundan bahsedilemez” (Özbek–Kanbur–Doğan–Bacaksız–Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2011, 2. Bası, s. 719) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün esasına etkisi bulunmayan ve hukuka kesin aykırılık hallerinden sayılmayan aykırılıkların bozma nedeni sayılmaması gerektiği düşüncesi benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
19.02.2008 tarihli duruşma tutanağı toplam üç sayfadan ibaret olup, sanığın savunmasının alındığı, müşteki idarenin katılan olarak kabulüne karar verildiği, bilirkişi raporu ve belgelerin okunduğu açıklamasının yer aldığı tutanağın birinci sayfası hakim tarafından imzasız bırakılmış ise de, iddia makamının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı, sanık ve katılan vekilinin son sözlerinin yer aldığı ve hükmün tefhim edildiği ikinci ve üçüncü sayfalar hakim tarafından, tüm sayfalarında zabıt katibi tarafından imzalanmış, ayrıca duruşma tutanağının başlığında, kanunun aradığı şekilde hakim, cumhuriyet savcısı ve zabıt katibinin isimlerine yer verilmiş, kısa kararla arasında bir çelişki olmayan gerekçeli kararda hakim ve zabıt katibi tarafından imzalanmıştır. Ayrıca hükmü temyize yetkili olan Cumhuriyet savcısı, bu yetkisini kullanmazken, sanık ve katılan vekili de temyiz dilekçelerinde, anılan imza eksikliği nedeniyle duruşma tutanaklarına olan güvenlerinin sarsıldığı ya da duruşma tutanaklarının sahteliği veya mahkemenin kanunun aradığı şekilde teşekkül etmediği yönünde bir iddiayı ileri sürmemişlerdir.
Bu durumda, 5271 sayılı CMK"nun 222. maddesi uyarınca tutanakta sahtecilik yapıldığına veya tutanakların gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğine ya da 1412 sayılı Kanunun 308. maddesinde belirtilen mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmediğine ilişkin bir iddianın bulunmaması karşısında, anılan kanun maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmayan ve mahallinde giderilebilecek eksiklik niteliğinde bulunan bu husus, hükmün esasına etkili bulunmaması nedeniyle bozma nedeni yapılmamalıdır.
Mahallinde giderilebilecek nitelikteki bu eksikliğin, duruşma tutanağının içeriğinin güvenilirliği yönünde bir tereddüte yol açmadığının anlaşılması karşısında, Özel Dairece hükmün esasına girilerek temyiz incelemesi yapılması gerekirken, yalnızca hakim imzası eksikliğine dayalı olarak hükmün bozulmasına karar verilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve hükmün esastan incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi Doç. Dr.İ. Şahbaz "5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının “Duruşma Tutanağı” başlıklı 219. maddesinde, "Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Mahkeme başkanının mazereti bulunursa tutanak, üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır" düzenlemesi yer almakta; CYY’nın 220. maddesinde, duruşma tutanağının başlığında; duruşmanın yapıldığı mahkemenin adı, oturum tarihi, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve zabıt kâtibinin adı ve soyadının belirtileceği hüküm altına alınmış; aynı yasanın 221. maddesindeki düzenlemeye göre de, duruşma tutanaklarında; "oturuma katılan sanığın, müdafiinin, katılanın, vekilinin, kanunî temsilcisinin, bilirkişinin, tercümanın, teknik danışmanın adı ve soyadı, duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren unsurlar, sanık açıklamaları, tanık ifadeleri, bilirkişi ve teknik danışman açıklamaları, okunan veya okunmasından vazgeçilen belge ve yazılar, istemler, reddi halinde gerekçesi, verilen kararlar ile hüküm" yer alır denmektedir.
CYY’nın 222. maddesinde ise; "duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir" hükmüne yer verilmiştir.
1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasasının 264. maddesi gereğince; "Duruşma için tutanak tutulur ve mahkeme başkanı ile zabıt katibi tarafından imzalanır. Mahkemece gerekli bulunduğunda duruşma safahatı, mahkemenin uygun ve lüzumlu göreceği teknik araçlarla tespit olunabilir. Bu tespite dayanılarak sonradan düzenlenecek duruşma tutanaklarının, duruşma safahatına uygun olduğu, mahkeme başkanı ve tutanağı düzenleyen zabıt kâtibi tarafından tasdik edilir. Mahkeme başkanının özrü bulunursa tutanak üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır"; 1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasası"nın 267. maddesindeki düzenlemeye göre de, "Duruşmanın nasıl yapılacağı hakkındaki kanuni merasime riayet edilip edilmediği ancak zabıtname ile ispat olunabilir. Zabıtnamenin bu kısmına karşı yalnız sahtelik iddiası yapılabilir".
Görüldüğü gibi, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası"nın 219. maddesi ile 1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasası"nın 264. maddesi neredeyse aynıdır, aynı benzerlik 5271 sayılı Yasanın 222. maddesi ile 1412 sayılı Yasanın 267. maddesi arasında da bulunmaktadır.
Bu düzenlemeler göstermektedir ki, Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında belirtildiği üzere; yargılama işlemleri, onlara belge kanıtı değeri tanınması için duruşmada okunarak tutanaklara yansıtılmakta ve duruşmaya katılan mahkeme başkanı, yargıç ve zabıt katibi tarafından imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yargılama sürecinin sonunda verilen, yargılamayı sonlandıran ve tutanağa geçirilip duruşmada okunan son kararın da oturuma katılan başkan ve tüm yargıçlar ile tutanağı yazmakla görevli zabıt katibi tarafından imzalanması zorunlu ve vazgeçilmez gerekliliktir.
1412 sayılı CYY"nın yürürlükte kaldığı süre boyunca, işin esasına etkisi olmayan haller hariç, duruşma tutanakları ile kararların ilgililer tarafından imzalanması içtihatlarla kabul edilmişti. 5271 sayılı CYY ile getirilen düzenlemeler ile 1412 sayılı CYY"nda yer alan düzenlemeler arasında düzenleniş ve içerik itibariyle farklılık olmaması karşısında, eski ve yerleşik içtihatlardan ayrılmayı haklı kılan bir durum söz konusu değildir.
Yargıtay içtihatlarında, duruşma tutanağı ile hüküm tutanağındaki esasa etkili imza eksikliklerini yerinde olarak bozma nedeni kabul edilmişti. Çünkü, yasada yer alan bir hükme uygun davranılması zorunludur. Yasama organı duruşma tutanağı ve kararın imzasız olmasını kabul etmemektedir. UYAP gibi teknik gelişmelere karşın yasa koyucu bu zorunluluktan vazgeçmemektedir. Çünkü, bir tutanak veya kararda imzanın olmaması, o belgenin delil gücünün olmayacağı anlamına gelir. Delil gücü olmayan bir belgenin, hak dağıtımında kullanılması yargıç ve yardımcı personelin dikkatli olmasına engel oluşturur. İlgililerin söz konusu belgenin içeriğine itiraz etmemeleri, söz konusu eksikliği her zaman öğrendikleri veya bildikleri anlamına gelmez. Örneğin, yüze karşı verilen bir kararı temyiz eden kimse, duruşma tutanağını, gerekçeli kararı veya kısa kararı imzalanmış olarak görememektedir. Veya, imzalı şeklini gördüğü bir tutanak veya kararın temyize gönderilirken içeriğinin değişmesini de bilememektedir. Ancak taraflar, imzaların eksiksiz ve dolayısıyla içeriğinin doğru olduğuna karine olarak inanmaktadırlar. Bu itibarla, çoğu kez imza eksikliğini (iddia makamı hariç) taraflar bilememektedirler.
Kaldı ki, belgenin imzalı olup olmaması, davanın tarafları yanında, temyiz incelemesi bakımından Yargıtayı ilgilendirmektedir. Çünkü Yargıtay, önüne getirilen temyiz davasına konu belgelerin hukuka uygun olması halinde inceleyebilecektir. Hukuka aykırılığı, imzasız olmasından anlaşılan bir belgenin hukuk dünyasında var olduğunun kabulü ile temyiz incelemesi yapılmasını yerinde görmemekteyim.
Belgenin hukuka uygun olup olmadığının davanın taraflarının o konuda itirazlarının olup olmadığına göre değerlendirilmesi yönündeki yaklaşım (CGK, E.:2011/6.MD-236, K.:2012/86, 13.03.2012) ile duruşma tutanağı içeriğinin mahallinde düzeltilmesinin mümkün olduğu şeklindeki kararlar da kabul edilemez (CGK, 2012/9-167-225, 5.6.2012; CGK, 2011/2–299 – 2012/156, 17.04.2012) de kabul edilemez. Çünkü davanın taraflarının imzalı ve içeriğinin hukuka uygun olduğunu bildikleri bir belgenin bir şekilde değiştirilmiş ve imzasız hale getirilmiş olduğunu her zaman bilebileceklerini kabul etmek mümkün olamayacağından, tarafların o konuda itirazlarının olmamasından hareketle belgenin geçerliliği kabul edilemez.
Diğer yandan, belgedeki imza eksikliğinin mahallinde giderilmesi de kabul edilemez. Zira, ortada belge olmadığından, neyin ve hangi içeriği ile imzalanacağı da tereddütlere sebebiyet verebilir. Böyle bir durumda, hukukta güven ve istikrar bozulur. İmzanın bir kısım sayfalarda olması bir kısım sayfalarda olmaması veya imzalardan birinin olması diğerinin olmaması da sonucun olumsuzluğunu ortadan kaldıramaz. Çünkü, davanın esasına etkili bir sayfada yer alması gereken imzalardan birinin bulunmaması, bu imzayı gören diğer imza sahibinin imzalamasıyla tamamlanması, bir güvence değildir. Öyle olsaydı yasa koyucu imzaların aynı anda atılmasını zorunlu görmezdi. Tutanak tutulur ve ilgililer o an imza atarlar. Öyleyse, imza eksikliğinin mahallinde giderilmesi şeklindeki yaklaşım güvencesizliği ortadan kaldırmaz.
Böyle bir kabül, yargılamanın ekonomikliğinden hareketle de savunulamaz. Yargılamanın ekonomikliği kuşkusuz önemli ve buna göre hareket edilmesi gerekir. Ancak, yargılamanın ekonomikliğini her ne pahasına olursa olsun savunmak mümkün değildir. Yargılamada ekonomiye uygun davranışın, adalete güvenle erişilmesini gölgelemeden gerçekleştirilmesi gerekir. Sırf imza eksikliği nedeniyle kararın bozulmaması, ancak, esaslı işlemlerin yapılmadığı veya o oturumda yapılan işlemler olsa da olur olmasa da olur şeklinde kabul edilebilecek konularla sınırlı tutulabilir. Öğretide savunulan görüşlerin de bu şekilde benimsenmesi gerekir.
CGK önceki kararlarından birinde, yerinde olarak, "Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik kararlarında da belirtildiği gibi; ceza yargılaması işlemleri, onlara belge kanıtı değerinin tanınması amacıyla duruşmada tutanaklara yansıtılmakta ve yetkililerce imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yasanın buyurucu hükmü uyarınca duruşma safhalarını gösteren tutanakların her sayfasının hâkim ve zabıt kâtibi tarafından imzalanması bu nedenle zorunludur. Bu şekli düzenlemenin amacı, tutanakların değiştirilmesini önlemek ve onlara güven duyulmasını sağlamaktır. İmza noksanı bulunan duruşma tutanağı, muhtevasına güvenilirliği yönünden duraksamaya yol açar ve resmi belge niteliği zafiyete uğrar. Böyle bir belgeye dayanılarak hüküm tesis olunamaz.
Belirtilen eksiklik; esaslı işlemlerin yapılıp kayda geçirildiği tutanaklarda, kopukluk meydana getirecek ve hükme dayanak oluşturan belgeler bütünlüğünü bozacak niteliktedir. Anılan usulî eksikliğin diğer sanıklar için de geçerli olan tutanak bütünlüğünü zedeleyeceği tartışma dışıdır" demiştir (CGK, E.:2006/8-208, K.:2006/206,10.10.2006).
CGK bir başka kararında da, "ceza yargılaması işlemleri, onlara belge kanıtı değerinin tanınması amacıyla duruşmada tutanaklara yansıtılmakta ve yetkililerce imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmakktadır. Yasanın buyurucu hükmü uyarınca duruşma safhalarını gösteren tutanakların her sayfasının hâkim ve zabıt kâtibi tarafından imzalanması bu nedenle zorunludur. Bu şeklî düzenlemenin amacı, tutanakların değiştirilmesini önlemek ve onlara güven duyulmasını sağlamaktır. İmza noksanı bulunan duruşma tutanağı, içeriğine duyulması gereken güven yönünden duraksamaya yol açar ve resmi belge niteliği zafiyete uğrar. Böyle bir belgeye dayanılarak hüküm tesis olunamayacağı gibi, bu nitelikteki bir usuli aykırılığı taşıyan hükmün esası da Özel Dairece incelenemez" denilmiştir (CGK, E.:2010/8-174, K.:2010/176, 28.09.2010; benzeri gerekçeler için bkz. CGK, E.:2009/8-258, K.:2010/33, 23.02.2010).
Somut olayımızda, esaslı işlemlerin yapıldığı toplam iki sayfadan oluşan 19.2.2008 günlü duruşma tutanağının birinci sayfası oturuma katılan yargıç tarafından imzalanmamıştır. Bu eksiklik CYY"nın 219/1 nci maddesine açıkça aykırıdır. Esaslı işlemlerin yapıldığı ve hükme dayanak yapılan söz konusu oturum tutanağındaki bu eksikliğin mahallinde düzeltilmesi ile hukuka aykırılık bertaraf edilmiş olmaz.
Duruşma tutanağının içeriği itibariyle bir belge ve dolayısıyla delil olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Delil gücü olan bir belgenin hukuka uygun olmaması halinde hükümde esas alınmasının mümkün olmadığı yine hukukumuzca kabul edilen bir gerçektir (Anayasa, m.38/6; 5271, m.206/2, 217/2). Dolayısıyla, hukuka uygun olmadığı kabul edilen duruşma tutanağının bu haliyle geçerli kabul edilmesi, temyiz incelemesi bakımından da, yargıtay yönünden hukuka uygun olmayan bir belgenin kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Anayasa ve yasadaki bu düzenlemeler, temyiz incelemesi bakımından da bağlayıcıdır.
Tüm bu nedenlerle, imza eksikliği tespit edilen ve dolayısıyla belge sayılmayan duruşma tutanağının geçerliliğinin kabulüyle, bu belge üzerinden temyiz incelemesi yapılması yönündeki yüksek çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir"görüşüyle,
Genel Kurul Üyesi A. Kınacı "5271 sayılı CMK"nın 219. maddesinin 1. fıkrasında, "duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır" hükmüne yer verilmiştir.
1412 sayılı CMUK"nın halen yürürlükte olan 307. maddesinde, temyizin ancak hükmün kanuna aykırı olması nedenine dayanması gerektiği; bir hukuk kuralının uygulanmamasının veya yanlış uygulanmasının kanuna aykırılık olduğu belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi temyiz yoluna sadece "mutlak hukuka aykırılık" hallerinde gidilebileceğine ilişkin bir sınırlama bulunmamaktadır. Hükmü etkileyen nispî hukuka aykırılıklar nedeniyle de hükmün bozulması gerekir.
Sahteliği konusunda bir iddia veya itiraz olmadıkça imza eksiğinin bozma konusu yapılamayacağına, bu eksikliğin her zaman tamamlanmasının mümkün olduğuna ilişkin görüşe katılmak mümkün değildir. İmzası eksik olan hâkimin ölmüş olması ya da değişik nedenlerle duruşma tutanağını imza etmemesi durumunda bu eksiklik nasıl giderilecektir?
Duruşma tutanağının hâkim ve kâtip tarafından imzalanması bir "geçerlilik şartıdır". Hâkim ve/veya kâtip tarafından imzalanmamış olan duruşma tutanağı geçerli bir belge olarak kabul edilemez. Bu durumda geçerli bir duruşmadan ve hükümden de söz edilemez.
İmzanın eksik olması durumunda, Yargıtay tarafından öncelikle bu eksikliğin giderilmesi için dosyanın mahkemesine iade edilmesi gerekir. İmza eksiği tamamlandığında hükmün esası incelenmeli; aksi halde hüküm bu yönden bozulmalıdır.
Somut olayda, esaslı işlemlerin yapıldığı 19.02.2008 tarihli oturuma ilişkin duruşma tutanağının 1. sayfasında hâkimin imzası bulunmamaktadır. Bu durum CMK"nın 219. maddesinin 1. fıkrasına aykırı olup CMUK"nın 307. maddesinin 2. fıkrasına göre bir temyiz nedenidir. Özel Daire tarafından hükmün bu nedenle bozulması doğrudur.
Sonuç olarak; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın yerinde olmayan itirazının reddine karar verilmesi gerektiği kanısını taşıdığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum" düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi ise; benzer düşüncelerle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1-Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 06.06.2012 gün ve 15943-18148 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, hükmün esastan incelenmesi için Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.05.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.