1. Hukuk Dairesi 2018/4341 E. , 2020/3488 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacı, öz teyzesi olan mirasbırakan ...’nın kendisini evlat edindiğini, mirasbırakanın isteği ile eşiyle evlendiğini ancak, bir süre sonra mirasbırakanın eşinden ayrılmasını istediğini, kabul etmemesi nedeniyle mirasbırakanın kendisine küstüğünü, bu nedenle davalının mirasbırakana yakınlaştığını ve onun evine taşındığını, mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak... parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya devrettiğini, daha sonra mirasbırakan ve davalının paylarını dava dışı ...’ya temlik ettiklerini, bir süre sonra da ...’nın taşınmazı tekrar mirasbırakana devrettiğini, onun da ½ payı ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya temlik ettiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, mirasbırakanın hasta ve bakıma muhtaç olduğunu, onun isteği ile yanına taşındığını ve ailesiyle birlikte mirasbırakana baktıklarını, davacının mirasbırakan ile ilgilenmediğini, kredi çekmek için taşınmazı dava dışı ...’ya devrettiklerini ve kredi borcunu ödediğinde de taşınmazın mirasbırakana temlik edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece; “...mahkemece hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleme olanağı yoktur. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi için mahallinde keşif yapılarak çekişmeli taşınmazın ve mirasbırakan adına kayıtlı taşınmazların değerinin uzman bilirkişiler aracılığıyla saptanması, temlik edilen taşınmazın değerinin mirasbırakanın toplam mal varlığına oranı, temlikin makul sınırlar içinde kalıp kalmadığı saptanarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik soruşturma ile yetinilerek, yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’nın tamamı kendisine ait olan ... ada... parsel sayılı taşınmazının ½ payını 18.06.1987 tarihinde davalı yeğeni...’a ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiği, ... ve...’nin anılan taşınmazdaki paylarını 29.08.2005 tarihinde dava dışı ...’ya satış suretiyle devrettiği, ...’nın da taşınmazın tamamını 01.06.2009 tarihinde tekrar...’ye temlik ettiği, ...’nin de 02.06.2009 tarihinde taşınmazın ½ payını ölünceye kadar bakma akdi ile...’a devrettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Ayrıca, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK"nın 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.
Somut olayda, dinlenilen tüm tanıkların mirasbırakan...’nin kanser hastası olduğu, davalı ve ailesiyle birlikte yaşadığı ve onlar tarafından bakıldığı yönünde beyanda bulundukları gibi davacı tanıklarının da temliklerin muvazaalı olduğu yönünde bir beyanda bulunmadıkları görülmüştür. Öte yandan, mirasbırakanın dava konusu taşınmazdaki 1/2 payını üzerine bırakarak kalan payını devrettiği, mirastan mal kaçırma amacı olsa idi payının tamamını devredebileceği de açıktır. Bu somut olgular, yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirildiğinde davacının mirasbırakanın anılan temliki yaparken gerçek irade ve amacının mirasçısından mal kaçırma olduğunu ispat edebildiği söylenemez.
Hal böyle olunca, davacının iddialarını HMK’nin 190. ve TMK’nin 6. maddeleri uyarınca kanıtlayamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.07.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.