Abaküs Yazılım
13. Daire
Esas No: 2020/3330
Karar No: 2021/2133
Karar Tarihi: 08.06.2021

Danıştay 13. Daire 2020/3330 Esas 2021/2133 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2020/3330
Karar No : 2021/2133

DAVACI : … Tıbbi Ürünler Pazarlama ve Dış Ticaret Ltd. Şti.

VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … Kurumu
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU :
Davacının da aralarında bulunduğu tıbbi sarf malzemeleri pazarında, iyileştirici nitelikteki kardiyoloji sarf malzemesi sağlayıcısı teşebbüslerin aralarında anlaşarak 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 4. maddesini ihlâl ettiklerinden bahisle, aynı Kanun'un 16. maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları uyarınca, idari para cezası verilmesine ilişkin Rekabet Kurulu'nun (Kurul) … tarih ve … sayılı kararının davacı şirkete ilişkin kısımlarının iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI :
Dava konusu işlemin, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda lehe kanun nedeniyle iptal edilmesi gerektiği, ayrıca ödenmiş olan tutarın yasal faiziyle taraflarına ödenmesi de gerektiği ileri sürülmüştür.

DAVALININ SAVUNMASI :
Kanunda yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin sınırlı sayıldığı, davacı tarafından yargılamanın yenilenmesi sebebinin talep dilekçesinde yer almadığı, davacının mevzuatta yapılan değişiklik ve lehe kanun bulunduğu savunmasının değişiklikten altı yıl sonra karar düzeltme aşamasında ileri sürdüğü, bu bağlamda söz konusu iddianın incelenmesinin mümkün olmadığı savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'NIN DÜŞÜNCESİ :
Dava konusu işlemin, Kanunda davacının lehine yapılan düzenleme nedeniyle iptali gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …'İN DÜŞÜNCESİ :
Dava; tıbbi sarf malzemeleri pazarında, iyileştirici nitelikteki kardiyoloji sarf malzemesi sağlayıcısı teşebbüslerin aralarında anlaşarak 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 4. maddesini ihlâl ettiklerinden bahisle, aynı Kanun'un 16. maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin Rekabet Kurulu'nun … günlü, … sayılı kararının davacı şirkete yönelik kısımlarının iptali istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; Danıştay Onüçüncü Dairesinin 16/02/2010 günlü, E: 2007/10122, K: 2010/1333 sayılı kararıyla; işlem dosyasında yer alan bilgi ve belgeler davacı şirket yönünden değerlendirildiğinde, stent ve pil satışı ile iştigal eden davacı şirketin, Kardiyoloji Çalışma Grubu (KÇG) üyesi olduğu ve Pacing ve Elektrofizyoloji Malzemeleri Dağıtıcısı Firmalar Platformu (PEFiP) Etik Kodeksini kabul ettiği, pazarda faaliyet gösteren soruşturma tarafı teşebbüslerle birlikte hastanelerden konsinye malzemelerin çekilmesi ve hastanelere mal vermemeye ilişkin olarak hazırlanan bildiriye imza attığı, adi ortaklık sözleşmesini ve 25.000.- ABD Dolarlık borç senedini imzaladığı, rakiplerle birlikte mal vermeme boykotunu uyguladığı, konsinyeleri hastanelerden çekmek ve ihalelere katılmamak suretiyle ilgili pazardaki ürünlerin arz koşullarının piyasa dışında belirlenmesine yol açtığı, ayrıca rakip teşebbüslerle birlikte pazardaki fiyat ve satım şartlarını belirlediği, pazar paylaşımı eylemlerine katıldığı ve rakiplerinin faaliyetlerini zorlaştırmaya yönelik eylemlerde bulunduğu sonucuna ulaşıldığı; Rekabet Kurulunca, fiyat tespiti, pazar paylaşımı, ihale tekliflerinin ortak ayarlanması, arz boykotu ve rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılmasına yönelik bu davranışların, rekabetçi sürecin merkezine doğrudan müdahaleyi temsil ettiği için ağır rekabet ihlâli olarak kabul edildiği; 4054 sayılı Kanun'un 16. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca idarî para cezası takdir edilirken; ihlâl sürecinde teşebbüslerin stratejilerini ayrıntılı olarak ortaya koymaları, bu stratejileri gerçekleştirmeye yönelik örgütlenmeler kurup bu örgütlenmelerde organizasyonel bir yapı oluşturmaları, aralarındaki iletişimi sürekli kılmak üzere e-posta grupları kurmaları, yapılan anlaşmalara uyumu sağlamak üzere yaptırım mekanizmaları geliştirmeleri ve birbirlerini denetlemelerinin, teşebbüslerce rekabetçi sürecin kasıtlı olarak engellendiğini kanıtladığı; kartele taraf teşebbüslerin iyileştirici nitelikte kardiyoloji sarf malzemesi sağlayıcısı teşebbüslerin önemli bir kısmını oluşturması ve SSK, Emekli Sandığı, Bağ- Kur ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin yaklaşık %90’ını finanse eden kuruluşlar olmasından ötürü, kartel üyelerinin bu kurumlara yönelik uyguladığı mal vermeme boykotu, konsinyelerin geri çekilmesi, toplu ihalelere katılmama gibi eylemlerinin sağlık hizmetlerinin sunumunda çok ciddi sıkıntılara neden olduğu; bu nedenle teşebbüslerin mal vermeme boykotunun kısa sürmesine rağmen, ilgili pazarda etkisini derhal göstererek amacına ulaştığı hususlarıyla birlikte, rekabet ihlâli yaptığı tespit edilen teşebbüslerin bu ihlâllerin ortaya çıkışındaki rolleri, gerçekleştirdikleri ihlâllerin niteliği ve süresinin de dikkate alındığı; bu bağlamda 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesini ihlâl ettikleri saptanan teşebbüslerden bir kısmının kartelin oluşumunda ve yürütülmesinde öncülük edip kartel organizasyonunda aktif rol aldıkları, diğer teşebbüslerin ise yapılan anlaşmalara uymakla birlikte kartel organizasyonunda öncü olmadıkları yolunda değerlendirmeler yapıldığı; bu durumda, işlem dosyasında yer alan bilgi ve belgeler karşısında, aralarında davacı şirketin de bulunduğu teşebbüslerin, tıbbi sarf malzemeleri pazarında, arz koşullarının piyasa dışında belirlenmesi, fiyat ve satım şartlarının rakiplerle birlikte tespit edilmesi, pazarın bölüşülmesi ve rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması suretiyle 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesini ihlâl ettikleri açık olduğundan, Rekabet Kurulunca usulüne uygun olarak yürütülen soruşturma sonucunda davacı şirkete, 4054 sayılı Kanun'un işlem tesis tarihinde yürürlükte bulunan 16. maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları uyarınca, eylemin en son 2002 yılında gerçekleştiği ve şirketin yukarıda belirtilen durumu dikkate alınarak, 2001 yılı sonunda oluşan gayri safi gelirlerinin takdiren %5'i oranı üzerinden idarî para cezası verilmesine ilişkin dava konusu Rekabet Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 20/02/2014 tarihli ve E:2010/2314, K:2014/424 sayılı kararı ile temyiz isteminin reddedilerek kararın onandığı, aynı Kurul'un 14/12/2015 tarih ve 2014/3068, K:2015/5143 sayılı kararı ile de Kararın Düzeltilmesi isteminin reddedilmesi üzerine kararın kesinleştiği, davacı şirketin Anayasa ile AİH Sözleşmesi ve Ek Protokollerinde koruma altına alınan hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğinden bahisle 27/04/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu, Anayasa Mahkemesinin 17/06/2020 tarih ve 2016/8342 Başvuru numaralı kararı ile; Anayasanın 38. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Danıştay 13. Dairesine gönderilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
2577 sayılı Kanun'un 53. maddesinde; “1- Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinden verilen kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi istenebilir... ı) Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması, 2- Yargılamanın yenilenmesi istekleri esas kararı vermiş olan mahkemece karara bağlanır. 3- Yargılamanın yenilenmesi süresi, (1) numaralı fıkranın (h) bendinde yazılı sebep için on yıl, (1) numaralı fıkranın (ı) bendinde yazılı sebep için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl ve diğer sebepler için altmış gündür. Bu süreler, dayanılan sebebin istemde bulunan yönünden gerçekleştiği tarihi izleyen günden başlatılarak hesaplanır." hükmü yer almaktadır.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 50. maddesinde; "(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez. (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir. (3) Bölümlerin esas hakkındaki kararları gerekçeleriyle birlikte ilgililere ve Adalet Bakanlığına tebliğ edilir ..." hükmü bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukkundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmadığı Anayasa Mahkemesi kararlarıyla sabittir.
Anayasanın "Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar" başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrasında, "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez...Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." kuralı getirilerek suçta ve cezada kanunilik ilkesi Anayasa ile güvence altına alınmış, Kabahatler Kanunu'nun "Zaman bakımından uygulama" başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümlerinin kabahatler bakımından da uygulanacağı belirtilmiş, bu madde ile atıf yapılan 5237 sayılı Kanun'un "Zaman bakımından uygulama" başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; "İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz.", ikinci fıkrasında ise, "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur." kuralına yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, Türk Ceza Kanunu'nda "suçun, işlendiği zamanın kanununa tâbi olacağı" prensibi benimsenmiştir. Bu nedenle, işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilin, sonradan yürürlüğe giren bir kanunla suç sayılmış olması hâlinde fail cezalandırılmaz. Söz konusu prensip kabahatler bakımından da aynen geçerlidir. Burada failin lehine olan kanunun uygulanması ilkesi düzenlenmiştir.
Ceza hukuku kökenli bir ilke olan lehe hükmün uygulanması ilkesi; işlendiği zamanın hukuki normları uyarınca suç sayılan bir fiil sonradan yürürlüğe giren bir düzenleme ile suç olmaktan çıkarılmış bulunuyorsa veya sonradan yürürlüğe giren düzenleme suçun işlendiği zaman mevcut olan düzenlemeye göre suçlunun lehine ise, sonraki normun daha önce işlenmiş olan fiillere uygulanmasını öngörmektedir.
İdari işlemlerin yargısal denetiminin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuata göre yapılması idare hukuku ilkelerindendir. Bu anlamda, idari işlem niteliğindeki idari para cezası yaptırımının da tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuata göre yargısal denetiminin yapılması gerekmekte ise de, ilke olarak suç ve cezadan lehe olan normun uygulanması kuralının para cezaları için de geçerli olduğunun kabulü gerekmektedir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesinde, bu Kanun'un, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması hâlinde; diğer genel hükümlerinin ise, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı kurala bağlanmış olup, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da aksine bir hüküm yer almadığından, Rekabet Kurumu tarafından verilen idarî para cezaları alanında da, 5326 sayılı Kanun’un genel hükümlerinde yer alan düzenlemelerin dikkate alınması gerektiği açıktır.
4054 sayılı Kanun'un davaya konu eylem ve işlem tarihinde yürürlükte olan "İdari Para Cezaları" başlıklı 16. maddesinin ikinci fıkrasında; bu Kanunun 4. ve 6'ncı maddelerinde yasaklanmış olan davranışları gerçekleştirdiği Kurul kararı ile sabit olanlara, ikiyüz milyon liradan aşağı olmamak üzere, ceza verilecek teşebbüs niteliğindeki gerçek ve tüzel kişiler ile teşebbüs birlikleri ve/veya bu birliklerin üyelerinin bir yıl önceki mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan gayri safi gelirinin yüzde onuna kadar para cezası verileceği öngörülmüş; 08/02/2008 tarihli 26781 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Kanun ile anılan 16. maddenin ikinci fıkrası; "Bu Kanunun 4, 6 ve 7'nci maddelerinde yasaklanmış davranışlarda bulunanlara, ceza verilecek teşebbüs ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin nihai karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa nihai karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde onuna kadar idarî para cezası verilir." şeklinde değiştirilmiş olup davacı şirket tarafından, kendileri açısından bu kanun değişikliğinin lehe etki doğuran kanun değişikliği olduğu, zira şirketin ticari işletmesel faaliyetlerinin önemli ölçüde azaldığı, eylem tarihine göre değil, nihai karar tarihine göre cezaya esas alınacak cironun belirlenerek para cezasının hesaplanmasının kendi lehlerine olduğu ileri sürülmüştür.
Bu durunmda, Anayasa Mahkemesi kararıyla davacı şirket açısından suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği tesbiti yapılmış bulunduğundan; davalı idarece 4054 sayılı Kanun'un 16. maddesinde yapılan değişiklik gözönüne alınarak yeniden bir karar verilmek üzere, dava konusu edilen Rekabet Kurulu'nun … günlü, … sayılı kararının davacı şirkete yönelik kısımlarının iptali gerektiği, düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesince, Dairemizin 31/03/2021 tarihli ara kararı cevabının geldiği görülmekle, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
Rekabet Kurumu tarafından tıbbi sarf malzemeleri pazarında, iyileştirici nitelikteki kardiyoloji sarf malzemesi sağlayıcısı teşebbüsler hakkında yürütülen soruşturma sonucunda … tarih ve … sayılı Kurul kararıyla davacı şirkete, 4054 sayılı Kanun'un işlem tesis tarihinde yürürlükte bulunan 16. maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları uyarınca, eylemin en son 2002 yılında gerçekleştiği ve şirketin durumu da dikkate alınarak, 2001 yılı sonunda oluşan gayri safi gelirlerinin takdiren %5'i oranı üzerinden 616.285,96-TL idarî para cezası verilmiştir.
Anılan Kurul kararına karşı açılan davada Dairemizin 16/02/2010 tarih ve E: 2007/10122, K:2010/1333 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiş, kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun (İDDK) 20/02/2014 tarih ve E:2010/2314, K:2014/424 sayılı kararıyla onanması üzerine yapılan karar düzeltme istemi ise İDDK'nın 04/12/2015 tarih ve E:2014/3068, K:2015/5143 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Davacı tarafından, 27/04/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne özetle, "idari para cezasına dayanak teşkil eden kanuni düzenlemenin değiştirilmesine rağmen lehe olan yeni düzenleme gözetilmeden karar verilmesi nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği" iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmuş, Anayasa Mahkemesi tarafından, 17/06/2020 tarihinde (Başvuru Numarası: 2016/8342) "Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlâl edildiğine, kararın bir örneğinin suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlâlinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay Onüçüncü Dairesine gönderilmesine" karar verilmiş, bu karar 30/9/2020 tarih ve 31260 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda dosyanın yeniden incelenmesi gerekmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:
İLGİLİ MEVZUAT:
Dava konusu Kurul kararının alındığı tarihte yürürlükte olan, 4054 sayılı Kanun'un 16. maddesinin ikinci fıkrasında, "Bu Kanunun 4 üncü ve 6 ncı maddesinde yasaklanmış olan davranışları gerçekleştirdiği Kurul kararı ile sabit olanlarla bu Kanunun 11 inci maddesinin (b) bendinde yazılı davranışlarda bulunanlara iki yüz milyon liradan aşağı olmamak üzere, ceza verilecek teşebbüs niteliğindeki gerçek ve tüzelkişiler ile teşebbüs birlikleri ve/veya bu birliklerin üyelerinin bir yıl önceki malî yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safî gelirinin yüzde onuna kadar para cezası verilir." kuralı yer almıştır.
08/02/2008 tarih ve 26781 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı “Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 472. maddesiyle yeniden düzenlenen 4054 sayılı Kanun'un 16. maddesinin üçüncü fıkrasında ise "Bu Kanunun 4, 6 ve 7 nci maddelerinde yasaklanmış davranışlarda bulunanlara, ceza verilecek teşebbüs ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin nihai karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa nihai karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde onuna kadar idarî para cezası verilir." kuralına yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
4054 sayılı Kanun'un Kurul kararının tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 16. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, yasaklanmış olan davranışların gerçekleştirildiği tarihten bir yıl önceki malî yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirinin yüzde onuna kadar para cezası verileceği yolundaki kural, 08/02/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun'un 472. maddesi ile "Bu Kanunun 4, 6 ve 7 nci maddelerinde yasaklanmış davranışlarda bulunanlara, ceza verilecek teşebbüs ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin nihaî karardan bir önceki malî yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa nihaî karar tarihine en yakın malî yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde onuna kadar idarî para cezası verilir." şeklinde değiştirilmiştir.
Diğer taraftan, 5326 sayılı Kabahatlar Kanunu'nun "Genel Kanun Niteliği" başlıklı 3. maddesinde; bu Kanun'un idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı, "Zaman Bakımından Uygulama" başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasının göndermede bulunduğu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesinin 2. numaralı fıkrasında ise; suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümlerinin farklılığı hâlinde, failin lehine olan kanunun uygulanacağı kurala bağlanmıştır.
Bu kanunî düzenlemeler uyarınca, 4054 sayılı Kanun 16. maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişikliğin davacı lehine bir sonuç doğurup doğurmadığı önem arz etmektedir.
Davacı şirkete, 4054 sayılı Kanun'un işlemin tesisi tarihinde yürürlükte olan 16. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, fiilin en son 2002 yılında gerçekleşmesi nedeniyle bu tarihten bir önceki mâli yıl olan 2001 yılı gayri sâfi geliri üzerinden para cezası verildiği, bununla birlikte, Dairemizce 31/03/2021 tarihinde ara kararı davacı şirketin 2006 mâli yılı sonunda oluşan yıllık gayri sâfi gelirini tevsik edecek vergi dairesi onaylı belgelerin gönderilmesinin istenilmesi üzerine verilen cevap ve belgeler ile dosyada mevcut 2001 yılı gayri sâfi gelirinin karşılaştırılmasından, daha düşük olduğu belirlenen 2006 yılı gayri sâfi geliri üzerinden para cezası verilmesinin davacı şirketin lehine olduğu, başka bir anlatımla, 4054 sayılı Kanun'un 16. maddesinin ikinci fıkrasında daha sonra yapılan değişikliğin davacı şirket lehine bir durum oluşturduğu tespit edilmiştir.
Bu itibarla, tıbbî sarf malzemeleri pazarında faaliyet gösteren diğer teşebbüslerle birlikte 4054 sayılı Kanun'un 4. maddesini ihlâl ettiği tespit edilmiş olan davacı şirketin, 4054 sayılı Kanun'un 16. maddesinde yapılan ve lehine sonuç doğuran değişiklikten yaralandırılarak, nihaî karar tarihine en yakın mâli yıl olan 2006 yılı sonunda oluşan yıllık gayri sâfi geliri üzerinden cezalandırılması gerektiğinden, işlemin tesis tarihinde yürürlükte olan kanun hükmü uyarınca 2001 yılı sonunda oluşan yıllık gayri sâfi gelirlerinin %5'i üzerinden para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu Rekabet Kurulu kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Öte yandan, davacı tarafından Anayasa Mahkemesi'nin yeniden yargılama yapılması gerektiği yönündeki kararından sonra sunulan beyan dilekçesiyle "fazla ödenen tutarın faiziyle taraflarına ödenmesi" talebinde de bulunulmuşsa da işbu yeniden yargılamaya konu uyuşmazlığın … tarih ve … sayılı Kurul kararının iptali istemine ilişkin olduğu, bu anlamda esas davada yer almayan bir istemin yeniden yargılama aşamasında ileri sürülemeyeceği, bununla birlikte iptal kararları idari işlemi hukuk aleminde varlık kazandıkları ilk andan itibaren ve bütün sonuçları ile birlikte ortadan kaldıracağından Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlâlin ve sonuçlarının kaldırılması için ayrıca esas yargılamanın konusu olmayan davacı talebi yönünden bir hüküm kurulmasına hukuken imkân bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Rekabet Kurulu'nun … tarih ve … sayılı kararının İPTALİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …-TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
3. Posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
4. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na temyiz yolu açık olmak üzere, 08/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi