Mala zarar verme suçundan sanık E. A."un 5237 sayılı TCK’nun 151/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, TCK’nun 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına ilişkin, Aydın 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.04.2007 gün ve 287-416 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 16.12.2010 gün ve 21301-12794 sayı ile hükmün TCK"nun 53/1-c maddesindeki aykırılık düzeltilmek suretiyle onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.06.2012 gün ve 250878 sayı ile;
“Sanığın, mala zarar verme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 151/1, 53/1, 58. maddeleri uyarınca mahkumiyetine hükmedilmiştir. Temyiz yoluna başvuran sanık müdafii, hükmün bozulmasını istemiştir. Dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 5237 sayılı TCK"nun 53/3. maddesinin hatalı uygulandığı belirtilerek bununla ilgili kısmın değiştirilmesi suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Sanığın daha önce Aydın Sulh Ceza Mahkemesi"nin 19.07.2004 gün ve 2004/621 Esas, 2004/1150 Karar sayılı hükmü ile kasten yaralama suçundan 462.377.000 Türk Lirası ile cezalandırılmasına dair ertelenen ve kesinleşmiş olan hüküm, yerel mahkemece tekerrüre esas alınarak sanık hakkında TCK"nun 58/6-7. maddesine göre mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmiştir. 5271 sayılı CMK"nun 305/son maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olan hükümler tekerrüre esas alınamayacağından yerel mahkemenin hükmü ve bu hükmün onanmasına dair Özel Dairenin kararı yasaya aykırılık teşkil etmektedir. Ancak, bozma nedeni olan bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı veya araştırmayı gerektirmediğinden Özel Daire kararının kaldırılarak, yerel mahkeme hükmünün bu yönden de düzeltilerek onanması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımızca, 5271 sayılı CMK"nun 308. maddesine göre itiraz yoluna gidilmesi gerekmiştir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 06.11.2012 gün ve 8287-12089 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Ceza Genel Kuruluna gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın adli sicil kaydında bir adet ilamın bulunduğu, bu ilamın dosya içerisine getirtildiği ve yerel mahkemece tekerrüre esas kabul edildiği,
İlamın incelenmesinde; Aydın Sulh Ceza Mahkemesince 19.07.2004 gün ve 621-1150 sayı ile sanığın 07.11.2003 tarihinde şikayetçiler E. K., F. K.ve K. K.’a karşı işlediği kasten yaralama suçlarından ayrı ayrı olacak şekilde 765 sayılı TCK’nun 456/4, 457/1, 72 ve 647 sayılı Kanunun 6. maddesi uyarınca 462.377.000 Lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, para cezalarının içtimaına ve ertelenmesine karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 16.09.2004 tarihinde kesinleştiği,
1412 sayılı CMUK"nun 305/1. maddesinin, tekerrüre esas alınan hükmün verildiği 19.07.2004 tarihinde yürürlükte bulunan şekline göre 2 milyon liraya kadar olan para cezalarının kesin nitelikte olduğu,
21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Kanunla yapılan değişikle CMUK’nun 305/1. maddesinde para cezalarına ilişkin kesinlik sınırının 2 milyar liraya çıkarıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Tekerrür, 765 sayılı TCK’nda cezanın artırım nedeni olarak öngörülmüş iken, yeni sistemde koşullu salıverilme süresini de etkileyecek şekilde bir infaz rejimi olarak düzenlenmiştir.
Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanacaktır. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki hükmün kesinleşmesi ve ikinci suçun kesinleşmeden sonra işlenmesi yeterli olup, cezanın infaz edilmiş olmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucu tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki cezanın infaz edilmesi koşulunu aramadığı halde, infazdan sonra belirli bir sürenin geçmesi halinde tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, beş yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına mahkûmiyet halinde ise cezanın infaz tarihinden itibaren üç yıl geçmekle tekerrür hükümleri uygulanmayacaktır.
5237 sayılı Kanunun 58. maddesi uyarınca kişinin mükerrir sayılması için ilk hükmün kesinleşmesinden sonra ikinci suçun 1 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenmesi yeterli olup, ilk suçun 1 Haziran 2005 tarihinden önce veya sonra işlenmesinin ise mükerrirlik açısından herhangi bir önemi bulunmamaktadır.
Bununla birlikte Ceza Genel Kurulunun 05.05.2009 gün ve 2-115 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da belirtildiği gibi, kesin nitelikteki geçmiş mahkumiyetin tekerrüre esas alınması mümkün değildir.
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca hüküm tarihinde yürürlükte bulunan “Temyizi Kabil Olan ve Olmayan Hükümler” başlıklı 305. maddesi; “Ceza Mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir. Ancak, onbeş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümler hiç bir harç ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtay’ca re"sen tetkik olunur.
1. İkimilyon liraya kadar (İkimilyor dâhil) para cezalarına dair olan hükümler,
2. Yukarı sınırı onmilyon lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3. Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler, temyiz olunamaz.
Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz. Ancak haklarında 343. madde hükümleri dairesinde Yargıtaya başvurulabilir” şeklinde iken, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Kanunun 3. maddesi uyarınca CMUK"nun 305. maddesinin (1) numaralı bendinde yer alan "ikimilyon" ibareleri "ikimilyar"; (2) numaralı bendinde yer alan "onmilyon" ibaresi "onmilyar" olarak değiştirilmiştir. Yapılan bu değişikle 21.07.2004 tarihinden önce iki milyon liraya kadar olan para cezaları kesin nitelikte iken, 21.07.2004 tarihinden itibaren iki milyar liraya kadar olan para cezaları kesin hale getirilmiştir.
Bu aşamada uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması konusu üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça “hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan usul kanunu hükümlerine tabi olacaktır. 5320 sayılı Kanunun 4. maddesinin 2. fıkrasında da ifade edilen bu durum, önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde, o kanuna uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak da;
1- Usul işlemlerinin, mutlaka yürürlükteki kanuna göre yapılması,
2- Yürürlükteki kanuna göre yapılmış işlemlerin, sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle geçerliliğini yitirmeyeceği,
3- Yeni kanunun yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemlerinin ise yeni kanuna tabi olacağı,
4- Yeni kanunun uygulanmasında sanığın leh veya aleyhine sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Usul kanunlarının derhal uygulanması ilkesi uyarınca kesinlik sınırının belirlenmesinde hükmün verildiği tarih esas alınmalıdır. Sonradan yürürlüğe giren kanunla kesinlik sınırının değiştirilmesinin, verildiği tarihte temyize tabi olan hükme etkisi bulunmamaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.04.2011 gün ve 262-35; 27.01.2004 gün ve 3–14; 30.09.2003 gün ve 226–229 sayılı kararları ile; hükmün kesin nitelikte olup olmadığının, kanun değişikliği ile ortaya çıkan yeni duruma göre değil, kararın verildiği dönemdeki usul hükümlerine göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece tekerrüre esas alınan hükmün 19.07.2004 tarihinde verildiği, bu hükümde sanığın 765 sayılı TCK’nun 456/4 ve 457/1. maddeleri uyarınca 462.377.000 Lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına hükmolunduğu, sonuç cezanın hükmün verildiği tarihte yürürlükte bulunan CMUK’nun 305/1. maddesine göre kesinlik sınırı olarak belirlenen 2 milyon liradan fazla olduğu, buna göre hükmün kesin nitelikte olmadığı tereddütsüzdür. Bu nedenle, yerel mahkemece verildiği tarihte kesin nitelikte olmayan ilamın tekerrüre esas alınmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerinde görülmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.05.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.