Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2018/16
Karar No: 2018/1315
Karar Tarihi: 04.07.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/16 Esas 2018/1315 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2018/16 E.  ,  2018/1315 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

    Taraflar arasındaki asıl davada “adi ortaklığın tasfiyesi ve alacak”, birleşen davada tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın açılmamış sayılmasına dair verilen 18.02.2013 gün ve 2005/465 E. 2013/46 K. sayılı kararın davalı ... mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 17.09.2013 gün ve 2013/9762 E. 2013/12790 K. sayılı kararı ile;
    “...Davada; taraflar arasında yazılı sözleşme ile adi ortaklık kurulduğu, (davalının malik olduğu arsa üzerine tüm masraflar davacıya ait olmak üzere tesis yapılmak ve işletilmek üzere) davalının yükümlülüklerini yerine getirmediği, sözleşmede yazılı parselleri ortaklığa vermediği, işletme sermayesi olarak hiç para koymadığı, mal bedellerinin davacı tarafından ödendiği, dava dışı şirkete arsa üzerinde intifa hakkı tesis ettiği, davacı tüm edimlerini yerine getirip tesisi kurduğunu belirterek, adi ortaklığının haklı sebeplerle feshi, ortaklığın tasfiyesi ve sermaye olarak konulan bedel ve tesis bedeli talep edilmiştir.
    Davalı vekili cevabında, davalının ortaklığa sermaye koyma borcunun olmadığı, taşınmazın mülkiyetinin değil kullanımının tahsis edildiği, tesisin kar etmesine rağmen davacının kar vermemek için hileli yollara başvurduğunu belirterek, davacının tüm taleplerinin reddini, haklı sebeple fesih oluştuğundan tesislerin kendilerine bırakılmasını belirtmiş, "birleşen davada" ise; kar mahrumiyeti ve cezai şartın tahsilini talep etmiştir.
    Mahkemece; birleşen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Asıl davanın ise; davacı ... ortaklık sözleşmesinin tarafı olmadığından aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle davasının reddine karar verilmiş, davacı ... Petrol Ürünleri Nak. Tic. San. Ltd. Şti. yönünden ise; hükme esas bilirkişi raporları doğrultusunda 12.07.2007 tarihi itibariyle adi ortaklık sözleşmesi geleceğe etkili olarak ortadan kalkmış olmakla feshine, tasfiye zımnında 426.914,80 TL sabit tesis bedeli, 167.753 TL akaryakıt bedeli ve 29.597,89 TL"nin davalı mirasçılarından tahsiline karar verilmiştir.
    Hükmü, davalı vekili temyiz etmektedir.
    Davalı ve davacı şirket arasında 26.07.1998 tarihli adi ortaklık sözleşmesi imzalandığı sabittir. Davada ortaklığın feshi ve tasfiyesi talep edilmiştir. Uyuşmazlık ve maddi vakıa bu şekilde değerlendirilmekle inceleme bu yönde yapılmalıdır.
    Mahkemece, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması gerekmektedir.
    Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)
    Adi ortaklık ilişkisi, TBK"nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
    Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.
    Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan sermaye payının istenmesi, ortaklığın faaliyetlerinden dolayı uğradığı zararın veya kar payının talep edilmesi, aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyeyi de kapsar. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip, çözüme kavuşturulmalıdır.
    Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642. madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.
    Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
    Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
    Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
    Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
    Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.
    Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır.Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK" nun 642. md.)
    Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.
    Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.
    Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.
    Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
    Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
    Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
    İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK"nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
    Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
    Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
    Bütün bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekirken, mahkemece, değinilen bu yönler dikkate alınmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...)
    gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, adi ortaklığın tasfiyesi ve alacak istemine ilişkindir.
    Davacılar vekili; davalı ... ile müvekkili davacı şirket arasında düzenlenen 26 Temmuz 1999 tarihli adi yazılı sözleşmeye göre; davalı ...’ın maliki bulunduğu üç adet arsasını, üzerine LPG ve petrol satışı için tesis yapılmasına yönelik ayni sermaye olarak koyduğunu, davacı şirketin ise bu arsalar üzerinde tüm masrafları kendisine ait olmak üzere; önce LPG Gaz Dolum tesisi yapmayı ve bunun eklentisi olarak da bir adet lokanta yapmayı, ilaveten 2000 Nisan ayında başlamak ve en geç 2000 yılının sonunda tamamlanıp işletmeye hazır olabilecek şekilde petrol satış tesisleri yapmayı üstlendiğini ve bu tesisleri yaptığını, ancak davalı ...’ın işletmenin gerektirdiği sermayeyi koymadığını, petrol alımlarının mecburen müvekkili şirket tarafından yapıldığını, mal bedellerinin yine müvekkili şirket tarafından karşılanıp, gaz ve akaryakıt alınan yerlere borçlanıldığını, bu ödemelerin tamamının müvekkili şirket tarafından yapıldığını, davalının hiçbir şekilde borç ödemeye yanaşmadığını, davalı ve oğullarının istasyondan yaklaşık 25.000 TL değerinde petrol aldıklarını ancak bedelini ödemediklerini, davalının naylon fatura düzenlendiği iddiaları ile çalışamaz hâle getirdiği ortaklığa zarar verdiğini ileri sürerek, taraflar arasındaki adi ortaklığın feshine karar verilerek tasfiyesinin sağlanmasını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 25.000 TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 25.12.2012 tarihinde alacak talebini 632.542,60 TL olarak ıslah etmiştir.
    Davalı vekili, taraflar arasındaki sözleşme uyarınca müvekkilinin ortaklığa sermaye koyma borcunun olmadığını, kendisine ait taşınmazları ortaklığın kullanımına tahsis etmek suretiyle üzerine düşen edimi ifa ettiğini, ancak davacının yarı yarıya ortak olduğu kârı müvekkiline ödememek için kazancını yatırıma yönelttiğini, bu çerçevece kendi öz sermayesi ile yapıldığı iddiasının aksine davaya konu ilave tesislerin adi ortaklık kârı ile yapıldığını ve durumun müvekkilinden hile ile gizlendiğini, davacıların alacaklı olmadıkları hâlde sırf müvekkilinden para tahsili için hayali faturalarla ortaklığı borçlandırdığını, akdin feshinde müvekkilinin haklı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Yerel Mahkemece, asıl davada davacı ...’in ortaklık sözleşmesinin tarafı olmadığı, asıl davanın davacı ... yönünden sıfat yokluğu nedeniyle reddine, davacı şirket yönünden davanın kısmen kabulüyle ortaklığın 12.07.2002 tarihi itibariyle geleceğe etkili olarak ortadan kalkmış olduğu anlaşılmakla feshi ile davacı şirket yönünden davanın kısmen kabulüne, karar tarihi itibari ile gündecellenen sabit tesis bedeli 426.914,80 TL’nin; feshin gerçekleştiği 12.07.2002 tarihi itibari ile ...’ın ortaklıktan petrol ürünleri alımından dolayı 6.195,79 TL banka hesabına aktarılan paradan 13.000,00 TL olmak üzere ve davacı şirket tarafından yatırılan 40.000,00 TL toplam 59.195,79 TL’nin yarısı olan 29.597,89 TL’nin; Davacı ... Petrol ltd. şti’nin vermiş olduğu akaryakıt bedelinin fesih tarihi olan 12/07/2002 tarihi itibariyle 01/06/2007 günlü bilirkişi raporu doğrultusunda 119.571,09 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek değişik oranlarda reeskont faizi ile birlikte davalı ... mirasçılarından müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesine,birleşen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
    Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Mahkemece, bozma kararında bahsedilen tasfiye usulünün yargılama safahatında tümüyle uygulandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davalı ... mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin asıl davada mahkemece tasfiye süreci ile ilgili işlemlerinin usul ve yasaya uygun yürütülüp yürütülmediği noktasında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle adi ortaklıklar ve konu ile sınırlı kalınarak bu ortaklıkların tasfiyesi üzerinde kısaca durulması faydalı olacaktır.
    Adi ortaklıklar, belli bir amacı gerçekleştirmek isteyen kimselerin bir araya gelerek oluşturdukları, ayrı bir kişiliği bulunmayan, kuruluş ve işleyişlerinde sıkı şekil kurallarına tabi olmamaları ve basit bir yapıya sahip bulunmaları nedeniyle uygulamada sıkça karşılaşılan özel borç ilişkisi mahiyetindeki birlikteliklerdir.
    Bu nedenledir ki adi ortaklığa ilişkin düzenlemelere mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) özel borç ilişkileri bölümünde yer verilmiştir.
    BK’nın 520’nci maddesinde “Şirket, bir akittir ki, onunla iki veya daha ziyade kimseler, saylerini ve mallarını müşterek bir gayeye erişmek için birleştirmeyi iltizam ederler.” düzenlemesi ile tanım bulan adi ortaklıkların madde metninden de anlaşılacağı üzere beş ana unsuru vardır: Sözleşme, şahsıslar, ortakların katılma payları, ortak amaç ve bu ortak amacın gerçekleştirilmesi.
    Bu sözleşmeler tarafları için borç doğurucu niteliği, şahıs birliği olma yönündeki kurucu unsurundan daha ağır bastığı için borç doğuran sözleşmelerden sayılmakla birlikte, “karşılıklı borç doğuran sözleşme” olarak değerlendirilemez. Zira bu sözleşmelerde sadece ortakların katılma payı borçları arasında bir edimler birleşimi ilişkisi vardır (Yalman, M./Taylan, E.: Adi Ortaklık, Ankara 1976, s. 19). Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.12.1963 gün ve 4/26 E., 96 K. sayılı kararında da benimsendiği üzere adi ortaklıklar karşılıklı borçları kapsayan bir sözleşme olmayıp, herkesin belli bir amaca ermek için birtakım borçlar altına girdiği ve fakat bu borçların birbirinin karşılığı olarak değerlendirilemeyeceği sözleşmelerdir. Bundan dolayı ortaklıkta bir tarafın sermaye koyma borcunu yerine getirmekten kaçınması diğer tarafa yalnızca ortaklığın feshini isteme yetkisi verir.
    Hiçbir ortaklık sonsuza dek bir birleşme değildir. Nitekim adi ortaklıklar da ortak amacın kalmaması, ortaklardan birinin ölümü, kısıtlanması, iflası veya sözleşmede belirlenen sürenin dolması suretiyle kendiliğinden sona erebileceği gibi ortakların bu yöndeki iradeleri yahut haklı nedenlere dayanan ortağın ortaklığın sona erdiğine karar verilmesi isteminin yerinde görülmesi suretiyle mahkeme kararı ile de sonlanabilir (BK. m.535).
    Adi ortaklık, sona ermesiyle birlikte tasfiye aşamasına girer. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik bir usuldür ve yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların katılımı ile yapılır. BK"nın 538 ve devamı (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 642 ve devamı) maddelerinde düzenlenen tasfiye; bütün hesapların görülüp, ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.
    TBK’nın yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki 6101 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinde; TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşecek tasfiyenin, TBK hükümlerine tabi olacağı düzenlenmiştir.
    Bu durumda, tasfiye işlemleri gerçekleştirilirken; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK"nun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, tasfiye işlemi Türk Borçlar Kanunu’nun 642’nci madde ve devamı hükümlerine göre gerçekleştirilmelidir.
    BK ve TBK’nın adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin düzenlemeleri arasında tasfiye memuru ile ilgili hükümler dışında önemli bir farklılık bulunmamaktadır. TBK"nın 642 ve devamı maddeleri hükümlerine göre adi ortaklığın tasfiyesindeki aşamalar şu şekilde gerçekleştirilecektir:
    Birinci aşamada; (taraflarca veya anlaşamamaları hâlinde mahkemece atanacak) tasfiye memuru tarafından ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın aktif ve pasifi ile birlikte tüm mal varlığı belirlenerek hazırlanan mal varlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazlar toplanacak delillere göre değerlendirilmeli,
    İkinci aşamada; tasfiye memuru tarafından ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi gerçekleştirilmeli,
    Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, tasfiye memurları tarafından öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
    Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hâkim, tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
    Her ne kadar BK’nın adi ortaklığın tasfiyesi ile ilgili hükümlerinde tasfiyenin tarafların rıza ve anlaşmaları ile yapılması esas tutulmuş ve tasfiyenin mahkeme eliyle gerçekleştirilmesi gerektiği yönünde bir kural öngörülmemiş ise de; esasen aralarında bir defa uyuşmazlık çıktıktan sonra alacak-borç kalemlerinin belirlenmesinde yeniden mutakabata varmaları uzak ihtimal olan ortakların da tasfiyenin uzlaşamadıkları her safhası için ayrı ayrı davalar açıp mahkeme kararı eliyle üzerlerine düşen yükümlülüklerin ifasını sağlamaya çalışmak yerine, birçok davaya yer kalmadan tek bir dava ile ortaklık mallarının satışını ve taraflar arasındaki hesap durumunu tespit etmek üzere karar verilmesini sağlamak, kanunun ruhuna daha uygun olacaktır (Şener, O.H.: Adi Ortaklık, Ankara 2008, s. 568).
    Somut uyuşmazlık yukarıda yapılan açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
    Davacı şirket ile davalı arasında imzalanan 26.07.1999 tarihli ortaklık sözleşmesinde; davalının maliki bulunduğu üç adet arsayı ortaklığın kullanımına sunacağı, davacı şirketin bu arsalar üzerinde tüm masrafları kendisine ait olmak üzere LPG gazı dolum tesisi ve eklentisi olarak lokanta ile 2000 yılının Nisan ayında başlamak ve en geç yıl sonunda bitirilmek üzere petrol istasyonu inşa edeceği, tesislerin işletmeye açılmasından sonra elde edilen gelirden giderler düşüldükten sonra elde edilen kârın taraflar arasında eşit olarak paylaşılacağı, sözleşme süresinin 8 yıl olduğu ve 26.07.1999 tarihinde başlayacağı, tarafların ancak ortak rıza ile sözleşmeyi feshedebilecekleri, sözleşme süresinin bitiminde ortaklığın kendiliğinden sona ereceği ve tesislerin davalıya bırakılacağı kararlaştırılmıştır.
    Söz konusu kararlaştırmaya göre; gerek inşa edilecek tesislerin yapım giderlerinin, gerekse işletmenin faaliyete geçmesinden sonra yapılacak giderlerin davacı şirket tarafından karşılanacağı, davalının ise maliki bulunduğu arsaların kullanımını ortaklığın kullanımına sunmak dışında adi ortaklığa sermaye koyma yükümlülüğünün bulunmadığı açıktır.
    Davacı şirket, 06.06.2002 tarihli ihtarname ile adi ortaklık sözleşmesini feshettiğini, davalı ise 12.07.2002 tarihinde gönderdiği cevabı ihtarnamede, ortaklığın feshini kabul ettiğini bildirmişlerdir. Bu durumda, 26.07.1999 tarihinde başlayan adi ortaklık, fesih konusundaki mutabakatın sağlandığı 12.07.2002 tarihinde sona ermiştir.
    Yargılama sürecinde mahkemece ortaklığın tasfiyesine ilişkin olarak izlediği süreç ve hükme dayanak kılınan raporlar yukarıda sıralanan usule uygun kabul edilemez. Zira ortaklığa ait vergi borçlarının davalı mirasçıları tarafından ödendiği tasfiye memurları tarafından belirlenmiş ise de, mahkemece hükme dayanak kılınan bilanço hesabında bu husus değerlendirme dışında bırakılmıştır.
    Bunun yanı sıra, davacı taraf ıslah dilekçesinde; tasfiyeye en yakın sürede sabit tesislerin değerinin tespit edilmesi gerektiğini, hâlen dahili davalılar tarafından kullanılan tesislerin güncel değerinin 29.03.2012 ve 24.04.2012 tarihli bilirkişi raporlarıyla 565.628,45 TL olarak tespit edildiğini, sözleşmenin süresinden önce feshi nedeniyle 6 yıl 14 günlük bakiye ortaklık süresine isabet eden sabit tesis bedeli alacağının 426.914,80 TL olduğunu, ayrıca davalıdan akaryakıt bedeli olarak 167.573 TL alacaklı bulunduğunu bildirmiş; mahkemece ıslah dilekçesi doğrultusunda sabit tesis bedelinin kabulüne, akaryakıt bedelinin ise kısmen tabulüne karar verilmiştir.
    Ne var ki, yukarıda açıklandığı üzere, taraflar arasındaki adi ortaklığın 12.07.2002 tarihinde ortakların karşılıklı irade beyanları ile feshedilmiş olması karşısında sözleşmede yer alan tesisler ve sözleşmede yer almayan düğün salonunun fesihten önce yapıldığı ve feshin gerçekleşmesine rağmen, adi ortaklığa konu işletmenin bir süre daha davacı şirket tarafından işletildiği dosya kapsamı ile sabittir. Sözleşme, öngörülen süre dolmadan feshedildiği için, davacı şirketin yaptırmış olduğu tesisler nedeniyle davalıdan ortaklık hükümlerine göre bedel talep etme hakkı bulunmaktadır. Yine, davacı şirket, sözleşmede yer almamasına rağmen yaptırmış olduğu düğün salonunun bedelini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalıdan talep edebilecektir. Davacı şirketin, gerek sözleşme kapsamında yapmış olduğu tesisler, gerekse yaptırmış olduğu düğün salonu nedeniyle talep edebileceği tutar; bu tesisler ve salonun ortaklığın feshedildiği tarihteki değerinin, tahliye tarihi ile sözleşmenin sona erdiği 26.07.2007 tarihi arasındaki süreye oranlanması suretiyle belirlenmelidir. Somut olayda ise; ortaklığın halen devam ettiği ve ancak mahkeme kararıyla feshedildiği kabul edilerek, davacı tarafça inşa ettirilen tesislerin karar tarihine en yakın tarihteki değeri hükme esas alınmış, ayrıca tahliye tarihi ile sözleşmenin sona erdiği tarih arasındaki süre olması gerekenden fazla olarak belirlenmiştir.
    Öte yandan, adi ortaklık sözleşmesinde, ortaklığa konu işletmedeki tesislerin yapım giderlerinin davacı tarafça karşılanacağı hüküm altına alınmış ve bilirkişi raporları ile adi ortaklığa ait işletmeden elde edilen gelirin bir bölümünün tesislerin yapımında kullanıldığı belirlenmiş olmasına rağmen mahkemece, davacı tarafın sabit tesis bedeline yönelik isteminin belirlenmesinde bu husus dikkate alınmamıştır. Aynı sebeple davacı şirketin, adi ortaklığa konu işletmede satışa arz edilen ürünleri satın aldığı ve düzenlediği faturalar ile ortağı bulunduğu adi ortaklığa sattığı yönündeki istemi de taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre adi ortaklığın işletilmesinden kaynaklanan giderlerden davacı şirket sorumlu olduğuna göre ortak olan davacı şirketin, akaryakıt bedelini karşılamakla yükümlü olduğu gözetilerek sözleşme hükümlerinin yanılgılı değerlendirilmesi sonucunda bu bedelin de davalıdan tahsiline karar verilmiş olması hukuka aykırıdır.
    Ne var ki, Özel Dairenin bozma kararında bu hususlara değinilmediği anlaşılmakla, Özel Dairenin bozma kararına açıklanan ilave gerekçelerin eklenmesi gerekmektedir.
    Sonuç itibari ile direnme kararının, Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen bu ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
    S O N U Ç: Davalı ... mirasçıları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine aynı Kanun’un 440’ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.07.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi