Esas No: 2016/1309
Karar No: 2018/1286
Karar Tarihi: 27.06.2018
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/1309 Esas 2018/1286 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14. İş Mahkemesince asıl davanın reddine, birleşen davaların kısmen kabulüne dair verilen 13.03.2014 gün ve 2008/177 E., 2014/141 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 03.11.2015 gün ve 2014/16749 E., 2015/29961 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı İsteminin Özeti:
Asıl davada; davacı işveren, 16.06.1997-14.02.2000 ve 04.05.2000-21.02.2011 arası boşta geçen süre için işçiye yapılan haksız ödemeler ile peşin ödenen ücretten çalışılmayan süreye isabet eden ücret, sağlık yardımı personel katkı payı, memur kredisi bakiye kısmının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dosyalarda ise, davacı işçi, iş sözleşmesinin haksız şekilde işverence feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve kötüniyet tazminatları ile yıllık ücretli izin ve temettü alacaklarının davalı işverenden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Asıl davada davalı işçi, haksız açılan davanın reddini istemiştir.
Birleşen davalarda davalı işveren ise; davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle fehedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, asıl davanın reddine, birleşen davalarda ise davanın ksımen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar, taraflarca temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı-birleşen dosyaların davacısı işçinin tüm, davacı-birleşen dosyaların davalısı işverenin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Asıl davada, taraflar arasındaki ihtilaf davalı Zeki Uysal"a boşta geçen sürelere ilişkin olarak ödenen paraların ve ayrıca peşin ödenen maaşından çalışılmayan döneme isabet eden tutarın, tedavi gideri işçi katılım payı ve işçinin kullandığı krediden kalan miktarın istirdadı koşullarının olup olmadığı, yıllık izin alacağının söz konusu alacaklardan mahsup edilmesi gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Davalı ..., davacı banka işyerinde 30.06.1982-20.08.1987 tarihleri arasında 647 sayılı Kanuna tabi olarak, 21.08.1987-09.05.1997 ile 15.02.2000-20.04.2000 ve 21.02.2001-17.06.2005 tarihleri arasında İş Kanuna tabi işçi olarak çalışmıştır.
Davalı-işçinin, iş sözleşmesi 09.05.1997 tarihinde kıdem ve ihbar tazminatı ödenerek, 20.04.2000 tarihinde ise tazminatsız olarak feshedildiği ancak fesih işlemleri ile ilgili idare mahkemesi kararlarına istinaden davacının tekrar işe başlatıldığı ve fiilen çalışılmayan 15.07.1997-15.01.2000 ve 15.05.2000-15.02.2001 dönemler için parasal haklarının ödendiği anlaşılmaktadır. Ancak söz konusu dayanak idare mahkemesi kararlarının Danıştay tarafından bozulması üzerine ..."ın banka ile ilişiği 17.06.2005 tarihinde kesilmiştir.
Görevsiz idari yargı organlarının verdiği ve mülga 1475 sayalı İş Kanunu içeriği ile bağdaşmayan kararlar doğrultusunda işçiye, boşta kaldığı yani fiilen çalışma olmayan süreler için ödeme yapılmıştır. İşverenin yaptığı ödemelerin yasal dayanağı olmadığı gibi Danıştay tarafından söz konusu idare mahkemesi kararları bozulmuş ve bozma uyarınca da idari işlemlerin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle işçinin idari yargıda açtığı davalar reddedilmiştir.
Bu durumda işçinin, fiili çalışması olmayan süreler için görevsiz idari yargı organlarının sonradan bozulan kararlarına istinaden 15.07.1997-15.01.2000 ve 15.05.2000-15.02.2001 dönemleri için ödenen parasal haklar işçi yönünden sebepsiz zenginleşme niteliğindedir.
Diğer yandan işveren kamu bankası olup kamu kurumlarında aylık ücretler her ayın 15. günü peşin ödendiğinden, davalı banka 15.06.2005-14.07.2005 arası süreye ait ücret 15.06.2005 tarihinde ödenmiş ve işçinin iş sözleşmesi 17.06.2005 tarihinde feshedilmiştir. Bu durumda 18.06.2005-14.07.2005 arası süreye ait ücretin işçiye hak etmediği halde ödendiği anlaşılmaktadır.
Banka Sağlık Yardım Yönetmeliğinin 12. maddesindeki düzenlemeye göre işçi tedavi giderinin % 80"nin banka ve % 20"nin işçi tarafından karşılanması gerekmektedir. Davacının 12.05.2005-13.05.2005 tarihleri arasında özel hastanede tedavi görmüştür. Özel hastane tarafından bankaya kesilen faturanın tamamı bankaca ödendiğinden işçinin % 20 katılım payını işverene ödemesi gerekmektedir.
Yine Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. Mensupları Kredisi Uygulama Esaslarının 10. maddesinde, iş sözleşmesi Bankaca feshedilenlerin fesih tarihi itibariyle kullandıkları kredinin geri ödenmesi düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre işçinin ödenmeyen kredi taksitlerinin işverene ödenmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalara göre, mahkemece asıl dava yönünden hükme esas alınan 03.02.2014 tarihli bilirkişi kurulu raporu hüküm tesisi yönünden yeterli değildir. Asıl dava yönünden 05.06.2010 ve 21.12.2010 tarihli bilirkişi kurulu raporlarında yapılan incelemenin uyuşmazlıkları aydınlatmaya yeterli olduğu açıktır. Bu durumda asıl dava yönünden 05.06.2010 ve 21.12.2010 tarihli bilirkişi kurulu raporları ve birleşen dosyadaki yıllık izin alacağı ise asıl davadaki mahsup olgusu dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken asıl davanın reddine, birleşen dosyada ise yıllık izin alacağının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı/birleşen dava davalısı Banka vekili, davalı ...’ın müvekkili nezdinde çalışmakta iken iş sözleşmesinin 09.05.1997 tarihinde feshedildiğini, davalının bunun üzerine açmış olduğu dava sonucunda Ankara 10. İdare Mahkemesince 30.11.1999 gün ve 1999/938 E.-1999/1420 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne, söz konusu işlemin iptaline ve ...’ın açıkta kaldığı süreye ilişkin özlük haklarının ödenmesine karar verildiğini, bu karar uyarınca davalının işe başlatıldığını ve açıkta kaldığı süre olan 15.07.1997-15.01.2000 dönemine ait özlük haklarının faizi ile birlikte ödendiğini, İdare Mahkemesi kararının müvekkili tarafından temyiz edilmesine rağmen temyiz isteminin reddedildiğini ancak bu karara karşı karar düzeltme isteminin Danıştay 12. Dairesinin 2002/4019 E.-2004/1782 K. sayılı kararıyla davalının iş sözleşmesinin feshine ilişkin işlemin hukuka uygun olduğuna karar verilerek mahkeme kararının bozulduğunu, Ankara 10. İdare Mahkemesinin de bu karara uyarak 2004/2994 E.-2004/1726 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiğini, bu kararın da davalı tarafından temyizi üzerine Danıştay tarafından mahkeme kararının onandığını, Ankara 10. İdare Mahkemesinin ilk kararı nedeniyle yeniden işe başlatılan ...’ın iş sözleşmesinin 20.04.2000 tarihinde başka bir nedenle feshedildiğini, bu feshe karşı da Ankara 8. İdare Mahkemesinin 2000/492 E.-2001/466 K. sayılı kararı ile işlemin hukuka aykırı bulunması sonucu yeniden işe alındığını, son olarak davalı ...’ın banka ile ilişiğinin 17.06.2005 tarihinde kesildiğini, adı geçen personele haksız ve sebepsiz yere ödenen açıkta kalıp çalışmadığı 15.07.1997-15.01.2000 ile 15.05.2000-15.02.2001 tarihleri arası ödenen özlük hakları tutarı ile boşta geçen sürelerle ilgili yapılan ödeme tutarları, çalışmadığı hâlde ödenen 18.06.2005-14.07.2005 tarihlerine isabet eden ücret, işçinin kullandığı krediden kalan kısım ve sağlık harcamasından işçiye isabet eden payı tutarının fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı olmak kaydıyla davalı işçiden tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı/birleşen dava davalısı Banka vekili, açılan davaların asıl dava ile birleştirilmesi ve sonuç olarak bu davaların reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı/birleşen dava davacısı işçi vekili asıl dava yönünden; talep konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin 26.04.2000 gün ve 35 sayılı Banka Yönetim Kurulu kararı ile işine son verildiğini, bu karara karşı Ankara 8. İdare Mahkemesinde açılan dava sonucunda iptal kararı verildiğini, kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay 12. Dairesince kararın bozulduğunu, bozma kararını uygulayan davacı bankanın müvekkilinin görevine yeniden son verdiğini, yapılan karar düzeltme başvurusu sonucunda Danıştay 12. Dairesinin 27.01.2006 gün ve 2004/2574 E., 2006/81 K. sayılı kararıyla bozma kararı ortadan kaldırılarak iptal kararının onandığını, böylece idari yargı kararını geriye yürüterek iptal ettiği 26.04.2000 tarihli göreve son verme kararının hukuk aleminde hiç doğmamışcasına ortadan kaldırıldığını, o günden bu güne kadar tüm özlük haklarının sürdüğünü, 09.05.1997 tarihinde daha önce başka bir sebepten dolayı işine son verilen müvekkili hakkında Ankara 10. İdare Mahkemesinin 1997/589 sayılı dosyasından gelen iptal-bozma-bozmaya uyma-zıt onama ve karar düzeltme isteminin 30.12.2005 tarihinde reddi bahane edilerek yeniden ve fakat sonradan yeni bir sebep bulunmadığı hâlde müvekkilinin 17.06.2005 tarihinde işine son verildiğini, oysa müvekkilinin işine iadesine dair yargı kararının 27.01.2006 tarihli olmasının açıkça çiğnendiğini, müvekkilinin 26.04.2000-15.02.2001 tarihleri arasında mahkeme kararı ile işe başlatıldığını, yargı kararına göre işe başlatılan müvekkilinin kişisel hırsla göreve döndürülmeyince işçi sayılmayacağından bahisle işçi sayılan sürenin ücretinin istirdadının mümkün olmadığını, bu itibarla anılan dönemin ücret ve diğer özlük haklarıyla bir kerelik bile hastane poliklinik fişi ücret borcu olmadığını, müvekkilinin 1997’de ilk kez işine son verilmesi sırasında ödenen ihbar ve kıdem tazminatları, 17.02.2000 tarihinde ödenen özlük haklarından mahsup edildiğini, bakiye borcu kalmadığını, mensup kredisi borcunun ise sonradan temin edilen banka hesabına her ay muntazaman yatırıldığını, 15.07.2005-14.06.2006 dönemi için yapılmayan ödeme olmadığını, yargı kararına binaen yapılan ödemenin istirdadında faiz istenemeyeceğini, haksız davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı/birleşen dava davacısı işçi vekili 24.06.2008 tarihli dava dilekçesinde davalı Banka bünyesinde eğitim müdürü iken 09.05.1997 tarihinde kıdem ve ihbar tazminatı ödenerek iş sözleşmesinin feshedildiğini, bu işleme karşı Ankara 10. İdare Mahkemesinde açılan davada verilen iptal kararı uyarınca müvekkilinin görevine iade edildiğini ancak İdarenin, yargı kararına rağmen önce tenzili rütbe ile görevini değiştirdiğini bilahare iş sözleşmesini yeniden bu sefer tazminatsız olarak feshettiğini, açılan davaların işe iade yönünden müvekkili lehine sonuçlanmasına rağmen ilk açılan davanın Danıştay’da karar düzeltme aşamasında bozma çıkması üzerine müvekkilinin iş sözleşmesinin yeniden 17.06.2005 tarihinde yargı kararının uygulanması gerekçesiyle feshedildiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile kötü niyet tazminatı ve yıllık izin alacağının tahsilini talep ve dava etmiş; 12.05.2009 tarihli dava dilekçesinde ise müvekkili işçinin Bankadan 16.06.2005 tarihinde ayrıldığını, ayrıldıktan sonra banka çalışanlarına 2005 yılı temettü ödemesi yapıldığını, ancak müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek ödenmesi gereken 2005 yılına ait temettünün tahsilini talep ve dava etmiş olup her iki dava da asıl dava ile birleştirilmiştir.
Mahkemece “…işverence davalı işçi adına kıdem ve ihbar tazminatı hakları tahakkuk ve tediye edilmiş olduğundan, ortaya çıkan bu çelişkinin işçi lehine yorumlanarak, iş sözleşmesinin "tazminat ödenmesini gerektirmeyen" şekilde sona ermediğinin kabulü gerekir. İlk fesih işleminden sonra İdare Mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararına istinaden davalı yeniden işe alınmış; bilahare, başka bir nedene dayanılarak iş sözleşmesi yeniden feshedilmiş; bu fesih işlemi de yine başka bir İdare Mahkemesi kararı ile geçersiz sayılmış ve davalı, yeniden işyerindeki işine devam etmiştir.
Tazminat ödenmesini gerektirir nedene dayandığı kabul edilen ilk fesihten sonra davalının işe başlatılması ve esasen tazminat tahakkukunun da yapılmış olması nedeni ile işverenin artık, "haklı nedenle fesih" gerekçesine dayanmadığı ve bu hakkından vazgeçtiği anlaşılmaktadır. İkinci fesih işlemi (8.) İdare Mahkemesince geçersiz sayılmış olup, bu fesih işleminin de hukuki dayanağı (haklı nedenle fesih) olmadığı ortadadır.
Davacı işverenin son olarak, ilk İdare Mahkemesindeki davanın sonucuna dayanarak davalının ilişiğini kestiği belirtilmiş ise de, davalı işveren, idari davaya konu fesih işleminin haklı nedenle fesih gerekçesine dayanmadığını eylemli olarak kabul ve beyan etmiş olduğundan, idari davada verilen kararın uygulanmasının da artık geçerli ve haklı dayanağı bulunmayacak ve bu son fesih (ilişik kesme) işleminin, hak(l)ı ve geçerli nedene dayanmadığının da kabulü gerekecektir…” gerekçesiyle asıl davanın reddine; birleşen davalar yönünden ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, “…Mahkememizce 13/03/2014 tarih 2008/177 Esas 2014/141 Karar sayılı kararı Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 2014/16749 Esas 2015/29961 Karar sayılı ilamı ile bozulduğu, Mahkememizin 10/02/2016 tarihli celsesi ile yapılan yargılamada Yargıtay bozma ilamına uyulmamasına ve önceki mahkeme kararında direnilmesine karar verilerek önceki hüküm aynen tekrar edilerek karar verilmiştir…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacı/birleşen davalar davalısı Banka vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olayda asıl dava yönünden; görevsiz idari yargı organlarının sonradan bozulan kararlarına istinaden işe başlatılan davalı/birleşen davalar davacısı işçiye boşta geçen sürelere ilişkin olarak yapılan ödemelerin; ayrıca peşin ödenen ücretinden çalışılmayan döneme isabet eden tutarın, tedavi gideri işçi katılım payı ve işçinin kullandığı krediden kalan miktarın istirdadı koşullarının oluşup oluşmadığı; yıllık izin alacağının söz konusu alacaklardan mahsup edilmesi gerekip gerekmediği; burada varılacak sonuca göre de mahkemece hangi tarihli bilirkişi heyet raporunun hükme esas alınması gerektiği noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle Özel Daire ile Mahkeme arasındaki uyuşmazlık asıl dava ile ilgili olduğundan Hukuk Genel Kurulunca inceleme asıl dava üzerinden yapılmıştır.
Bu nedenle asıl dava davacısı Banka tarafından dava konusu yapılan alacakların ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
1. Davalı İşçiye Açıkta Kaldığı Süreler Yönünden Yapılan Ödemeler:
İşçi ...’ın iş sözleşmesinin ilk olarak 09.05.1997 tarihinde feshedilmesi üzerine Ankara 10. İdare Mahkemesi nezdinde açtığı dava sonucunda Mahkemece 30.11.1999 gün ve 1999/938 E.-1999/1420 K. sayılı kararı ile “fesih işleminin hukuka uygun olmaması nedeniyle dava konusu işlemin iptaline, davacının açıkta kaldığı süreye ilişkin tüm özlük haklarının davanın açıldığı 16.06.1997 tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesine” karar verilmiştir.
İdare Mahkemesi kararı üzerine işçi ... yeniden işe başlatılarak 16.06.1997-14.02.2000 tarihleri arasındaki tüm özlük hakları (kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacağı için yapılan ödeme düşülerek) için ödeme yapılmıştır.
Ancak anılan kararın Banka tarafından temyizi üzerine Danıştay 12. Dairesinin önce 24.04.2002 gün ve 2000/690 E.-2002/1672 K. sayılı kararı ile davalı Bankanın temyiz istemi reddedilerek, mahkeme kararının davacı lehine hükmedilen özlük haklarına davanın açıldığı tarihten itibaren yasal faiz verilmesine ilişkin kısmının bozulmasına karar verildiği, davalı Bankanın karar düzeltme talebinde bulunması üzerine bu kez 20.05.2004 gün ve 2002/4019 E.-2004/1782 K. sayılı kararı ile, “…olayda davacının aldığı raporlar, işe geç geldiği günler ve işe geldiği zamanlardaki tutum ve davranışlarına ilişkin değerlendirme raporundan, davacının hizmetinden yararlanılmadığı açık olduğundan, bu tutum ve davranışları karşılığında sözleşmesinin feshedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından bu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir…” gerekçesiyle Ankara 10. İdare Mahkemesinin 30.11.1999 gün ve 1999/938 E.-1999/1420 K. sayılı karar bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyularak verilen davanın reddine ilişkin karara yönelik yasal süreç tamamlanmak suretiyle davanın reddine ilişkin karar kesinleşmiştir.
Hâl böyle olunca işçi ...’ın iş sözleşmesinin 09.05.1997 tarihinde feshedilmesi ile ilgili İdare Mahkemesi kararının bozularak davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın da kesinleşmesi nedeniyle 15.07.1997-15.01.2000 dönemi için sonradan bozulan İdare Mahkemesi kararı uyarınca yapılan parasal ödemelerin haksız ve sebepsiz olduğu anlaşılmakla Banka tarafından istirdadının talep edilebileceği sonucuna varılmakla bu dönem için talep edilen alacağın Mahkemece reddine karar verilmesi isabetsizdir.
Ne var ki işçi ...’ın iş sözleşmesinin ikinci kez feshedildiği 20.04.2000 tarihli fesih işlemi için açtığı ve Ankara 8. İdare Mahkemesinin 24.04.2001 gün ve 2000/492 E.-2001/466 K. sayılı kararı ile “iş sözleşmesinin fesih işleminin hukuka uygun olmadığından bahisle dava konusu işlemin iptaline, işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının davanın açıldığı tarihten itibaren hesaplanacak yasal faiziyle ödenmesine” ilişkin kararı üzerine işçinin yeniden işe başlatıldığı ve 04.05.2000-20.02.2001 tarihleri arasındaki özlük haklarının ödendiği dönem yönünden yapılan incelemede ise; İdare Mahkemesi kararının temyizi üzerine Danıştay 12. Dairesinin 14.11.2003 gün ve 2001/2716 E.-2003/3581 K. sayılı kararı ile “davacının sözleşmesinin feshedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı” gerekçesiyle kararın bozulduğu, işçi ...’ın bu karara karşı karar düzeltme isteminde bulunması üzerine bu kez Danıştay 12. Dairesinin 27.01.2006 gün ve 2004/2574 E.-2006/81 K. sayılı kararı ile karar düzeltme istemi kabul edilerek Ankara 8. İdare Mahkemesinin anılan kararının hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından onanmasına karar verildiği görülmüştür.
Dolayısıyla ikinci fesih nedeniyle işçiye 15.05.2000-15.02.2001 dönemi için yapılan parasal ödemelerin dayanağı olan ikinci fesih işleminin hukuka uygun bulunmadığının anlaşılması karşısında bu ödemelerin haksız ve sebepsiz bir nedene dayanmadığı, hukuka aykırı olduğu yargı kararı ile kesinleşen işlem nedeniyle yapılan ödemeler olduğu sonucuna varılmakla bu dönem için yapılan ödemelerin davacı Banka tarafından talep edilemeyeceği kabul edilmiştir.
O hâlde işçiye fiilen çalışmadığı 15.07.1997-15.01.2000 dönemi için yapılan parasal ödemenin Banka tarafından istenebileceği ancak 15.05.2000-15.02.2001 dönemi için yapılan parasal ödemelerin ise talep edilemeyeceği açık olup, Özel Dairenin ikinci dönem için de işçi yönünden sebepsiz zenginleşme gerekçesiyle yapılan ödemelerin istirdadı gerektiği yönündeki bozması isabetli değildir.
2- Çalışılmayan Döneme İsabet Eden Ücret Ödemesi:
4857 sayılı İş Kanunu’nun 32’nci maddesi uyarınca ücretin; genel anlamda bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olduğu; ücretin en geç ayda bir ödeneceği, iş sözleşmeleri veya toplu iş sözleşmeleri ile ödeme süresinin bir haftaya kadar indirilebileceği; iş sözleşmelerinin sona ermesinde, işçinin ücreti ile sözleşme ve Kanundan doğan para ile ölçülmesi mümkün menfaatlerinin tam olarak ödenmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür.
Dolayısıyla işçi ...’ın iş sözleşmesi en son 17.06.2005 tarihinde feshedilmiş olup dosyaya Ocak-Haziran 2005 aylarına ait ücret bordroları ibraz edilmiştir. Bu bordrolardan en son Haziran bordrosu incelendiğinde 15.06.2005 tarihli olduğu görülmüştür.
Davalı ...’ın Banka bünyesinde işçi olarak çalıştığı, iş görme edimini yerine getirdikten sonra ücrete hak kazanacağı, dosya kapsamında bunun aksini gösterir delil ibraz edilmediği, eş deyişle işçinin iş görme edimini yerine getirmeksizin ücrete hak kazanacağına dair Banka tarafından belge sunulmadığı gibi davacının 18.06.2005-14.07.2005 tarihleri arasında çalışmadığı hâlde ücretinin ödendiğinin de Banka tarafından ispat edilemediği anlaşılmıştır.
Hâl böyle olunca Banka tarafından ispat edilemeyen 18.06.2005-14.07.2005 tarihleri arasında çalışmadığı hâlde işçiye ücretinin ödendiği iddiası yerinde olmayıp bu alacak talebi yönünden de Mahkemece verilen direnme kararı isabetlidir.
3- Yıllık İzin Ücretinin Mahsubu:
Davacı Banka, işçinin hak ettiği yıllık izin ücretinin talep konusu alacaklardan mahsubunu talep etmiş, işçi ... ise birleştirilen davada yıllık izin ücretinin hüküm altına alınmasını istemiştir.
İşçi ...’ın bu alacağın mahsubuna yönelik bir talebi bulunmadığından Özel Dairece birleşen dosyadaki yıllık izin alacağının asıl davadaki mahsup olgusu dikkate alınarak karar verilmesi yönündeki bozması da isabetli değildir.
4- Asıl Davadaki Diğer Talep Konusu Alacaklar Yönünden:
Banka tarafından dava konusu yapılan tedavi gideri işçi katılım payı ve işçinin kullandığı krediden kalan miktarların tahsiline ilişkin olarak dosyaya ibraz edilen Banka Sağlık Yardım Yönetmeliğinin 12’nci maddesi ile Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. Mensupları Kredisi Uygulama Esasları’nın 10’uncu maddesi gereği işçinin tedavi giderinin %20’sinden katılım payı olarak; mensup kredisinden kalan tutardan ise 05.06.2010 ile 21.12.2010 tarihli bilirkişi asıl ve ek raporlarında ayrıntılı olarak tespit edildiği üzere sorumlu olacağı anlaşılmakla mahkemece bu alacaklar yönünden verilen direnme kararı isabetli değildir.
Sonuç olarak asıl davada talep edilen fiilen çalışılmayan 15.07.1997-15.01.2000 dönemi için yapılan parasal ödemeler ile %20 tedavi gideri işçi katılım payı ve son olarak da işçi tarafından kullanılan krediden kalan miktarlar yönünden mahkemece verilen direnme kararı isabetli değildir.
Bununla birlikte fiilen çalışılmayan 15.05.2000-15.02.2001 dönemi için yapılan parasal ödemeler ile 18.06.2005-14.07.2005 arası süreye ilişkin ödendiği iddia olunan ücretin ve son olarak da birleşen dosyada talep edilen yıllık izin alacağının asıl davadaki talep konusu alacak toplamından mahsubunun söz konusu olamayacağı sonucuna varılmakla bu alacaklar yönünden verilen direnme kararı ise isabetlidir.
Yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen hususlar da gözetilerek mahkemece aldırılan 05.06.2010 tarihli bilirkişi heyeti asıl raporu ile 21.12.2010 tarihli ek raporlarında yapılan inceleme ve tespitler göz önüne alınarak asıl dava yönünden bir karar verilmesi gerektiği açıktır.
Sonuç olarak yukarıda belirtilen bu değişik gerekçe ile direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı/Birleşen Davalar Davalısı Banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ile BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 27.06.2018 gününde oy birliğiyle ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.