Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık İ. A.."nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 82/1-d-son, 35/2, 29, 62, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca iki kez altı yıl sekiz ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin, Zile Ağır Ceza Mahkemesince verilen 13.06.2008 gün ve 86-67 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.02.2011 gün ve 4609-795 sayı ile;
"Oluşa ve dosya içeriğine göre, kardeş olan sanık ve katılanlar arasında arazi ihtilafı nedeniyle bir kısım davalar olduğu, olay günü sabah saatlerinde duruşma nedeniyle adliyeye gittiklerinde katılanların sanığa hakaret ettikleri, duruşmadan çıktıktan sonra damadı tanığın dükkânında oturduğu sırada, oradan geçmekte olan katılanları gören sanığın, duruşmadan önce hakaret etmeleri nedeniyle, kızgınlıkla dışarı çıkarak traktörüne bindiği ve katılanların peşinden giderek kaldırımda yürümekte olan katılanların arkasından kasten çarptığı, daha sonra traktöründen inip, bıçağını çıkartarak katılanlara saldırmak istediği, ancak olay yerine gelen tanıklar tarafından engellenmesi nedeniyle eylemine devam edemediği olayda,
1- Sanığın K.."ye yönelik eylemi nedeniyle kurulan hüküm yönünden;
Sanığın eylemi nedeniyle katılanın beyin ve genel cerrahisi yönlerinden hayati tehlike geçirmediği, basit bir tıbbi tedavi ile giderilebilir nitelikte yaralandığının belirtildiği, göğüs cerrahisi yönünden hayati tehlike geçirmediği, basit bir tıbbi tedavi ile giderilebilir nitelikte olmadığı, sol kaburga kemiği kırığının hayat fonksiyonlarını orta derecede etkilediği, kulak burun boğaz yönünden ise, hangi organdaki ne tür bir harabiyete neden olduğu belirtilmeden hayati tehlike geçirmesine karşın, raporun devamında çelişki yaratacak şekilde basit bir tıbbi tedavi ile giderilebilip giderilemeyeceği açısından iki ay sonraki sol fasial sinir fonksiyonları değerlendirildikten sonra karar verilmesinin uygun olduğu, sol kaş üzerindeki kesi izi ve sol kaşın rahat kalkmaması nedeniyle yüzünde sabit ize neden olup olmadığı yönünden altı ay sonra değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmesi karşısında, TCK"nun 35. maddesinin uygulanmasına esas olmak üzere Adli Tıp Kurumundan rapor alınıp katılandaki yaralanma sonucu meydana gelen zararın ağırlığı kesin olarak saptandıktan sonra sonuca göre bir ceza tayin edilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
2- Katılan N.."a yönelik eylemi nedeniyle kurulan hüküm yönünden;
Katılanın yaşamsal tehlike geçirmez ve basit tıbbi tedavi ile giderilebilir nitelikte yaralandığı olayda, katılandaki yaralanma sonucu meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alındığında, teşebbüs nedeniyle onüç yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası öngören TCK"nun 35. maddesinin uygulanması sırasında, alt sınıra yakın bir ceza tayin edilmesi gerekirken, diğer katılandaki yaralanmanın daha ağır olduğu gözetilmeden, sanığın her iki katılana karşı eylemi nedeniyle de on altışar yıl hapis cezasıyla cezalandırılması suretiyle sanığa fazla ceza tayini,
3- Oluşa, dosya içeriği ve aksi ispatlanamayan sanık savunmasına göre, katılanların duruşma öncesindeki hakaretleri nedeniyle suçları işlediği anlaşılan sanık hakkında tahrik nedeniyle dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirim öngören TCK"nun 29. maddesinin uygulanması sırasında, alt sınırdan indirim yapılması gerekirken, yazılı şekilde 2/4 oranında indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini,
4- Keşif gideri; 372,12 yerine 379,12 TL olarak belirlenmek suretiyle fazla yargılama giderine hükmedilmesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Zile Ağır Ceza Mahkemesince 26.10.2011 gün ve 32-89 sayı ile; sanığın, katılan K. A.."ya karşı eylemi nedeniyle TCK"nun 82/1-d-son, 35/2, 29 ve 62. maddeleri uyarınca on yıl, N. A..ya karşı eylemi nedeniyle 82/1-d-son, 35/2, 29, 62, 53, 54 ve 63. maddeleri gereğince sekiz yıl dokuz ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.09.2012 gün ve 4001-6580 sayı ile;
"Dairemizce Uyap-Mernis kapsamındaki yetkiye dayanılarak temin edilen nüfus kayıt örneğinden sanığın hükümden sonra 09.01.2012 tarihinde öldüğü anlaşılmakla, ölüm tarihini içeren nüfus kayıt örneği getirtilerek sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi" gerektiğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.10.2012 gün ve 42577 sayı ile;
"09.01.2012 tarihinde öldüğü anlaşılan sanık hakkındaki kamu davasının, TCK"nun 64. maddesi uyarınca düşürülmesi gerektiği" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 25.12.2012 gün ve 5493-992 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; çıkartılan nüfus kaydında sanığın temyiz aşamasında öldüğünün belirtilmesi durumunda yapılması gereken işlemin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Temyiz aşamasında Özel Dairece UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) kullanılarak çıkarılan nüfus kayıt örneğinde, sanığın yerel mahkeme hüküm tarihinden sonra 09.01.2012 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır.
TCK’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü halinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkanının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise yerel mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirdiğinden iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşürülmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.03.2013 gün ve 131-75, 13.03.2012 gün ve 360-95 ile 06.05.2008 gün ve 97–101 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) kullanılarak alınan nüfus kayıt örneğinde, sanığın hükümden sonra 09.01.2012 tarihinde öldüğü bilgisi yer aldığından gerekli araştırma yapılarak sonucuna göre TCK’nun 64 ile CMK"nun 223. maddeleri uyarınca müsaderesine hükmolunan eşyayı kapsayacak şekilde gereken hükmün mahkemesince verilmesinin temini için hükmün bozulmasına dair Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.04.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.