21. Hukuk Dairesi 2018/2803 E. , 2018/6497 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... İş Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
K A R A R
A)Davacı İstemi:
Dava, ... Elektrik İnş. Taah. San. Ve Tic. Ltd. Şti. iş yerinde 18.03.1985 tarihinde 1 gün süre ile çalıştığının ve hizmet başlangıcının bu tarih olduğunun tespitine karar verilmesi istemine ilişkindir.
B)Davalı Cevabı:
Davalı Kurum vekili, davacı adına 18.03.1985 tarihli işe giriş bildirgesi verilmesine rağmen herhangi bir çalışma bildirilmemesi nedeni ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
İlk Derece Mahkemesince ; “ Tüm dosya kapsamı, tanıkların samimi ve olaylara dayalı beyanları, bilirkişi raporu, işyerinin dava konusu dönemde kanun kapsamında olması, davaya konu 18.03.1985 tarihine ait bildirgenin işveren tarafından kuruma ibraz edilip kurum kayıtlarına geçmiş olması, davacının 18.11.1970 doğumlu olması birlikte değerlendirildiğinde, davacının 47551 sicil numaralı işyerinde 18.03.1985 tarihinde çalıştığı anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle “ Davanın kabulü ile, Davacının, ... sicil nolu iş yerinde 18.03.1985 tarihinde 1 gün süre ile hizmet akdine bağlı olarak asgari ücretle çalıştığının TESPİTİNE, davacının 18 yaşını ikmal ettiği 18.11.1988 tarihinin ise sigortalılık başlangıç tarihi olduğunun TESPİTİNE, ” karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu;
Davalı Kurum vekili istinaf dilekçesinde, davacının işyerinde fiilen çalıştığı konusunda somut ve her türlü kuşkudan uzak kanıtlar bulunmamasına rağmen soyut tanık beyanlarına dayanılarak davanın kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
Bölge Adliye Mahkemesince “ 15.01.1985-31.12.1986 tarihleri arasında kanun kapsamında bulunan ... sicil numaralı işyeri işvereni tarafından düzenlenmek sureti ile 01.04.1985 tarihinde Kuruma intikal ettirilen ve davacının 18.03.1985 tarihinde işe alındığını gösteren sigortalı işe ilk giriş bildirgesinin varlığı, bu bildirge ile birlikte verilmiş ... sicil numarasının; davacının 15.04.1987 tarihinden itibaren gerçekleşen sigortalı çalışmalarında da kullanıldığı, tanıkların; iddia konusu çalışma olgusunu doğrulayan, işyerine ve davacının yaptığı işin niteliğine ilişkin somut ve net anlatımları ile tüm dava dosyası kapsamı dikkate alınmak sureti ile komple elektrik tesisatı işlerinin yapıldığı işyerinde davacının 18.03.1985 günü elektrik işçisi olarak fiilen çalıştığı belirgindir. ” gerekçesiyle
“ Davalı vekilinin, ... 1. İş Mahkemesinin 11.04.2017 tarih ve 2016/222-2017/97 sayılı kararına yönelik istinaf başvurusunun, HMK"nin 353/1-b maddesinin (1) numaralı alt bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE, ” karar verilmiştir.
E)Temyiz:
Davalı Kurum vekili “ Davacının işyerinde fiiilen çalıştığı konusunda somut ve her türlü kuşkudan uzak kanıtlar bulunmamasına rağmen mahkemece soyut tanık beyanlarına dayanılarak davanın kabulü yönünde verilen karar açıkça usul ve yasaya aykırıdır. ” gerekçeleriyle temyiz yoluna başvurmuştur
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa"nın 108.maddesinin 1. fıkrasında; " Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir." hükmü düzenlenmiştir.
Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için sigortalı işe giriş bildirgesinin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda o kimsenin Yasa"nın belirlediği biçimde (506 sayılı Yasa"nın 2. maddesi ve 5510 sayılı Yasa"nın 4/a maddesi) eylemli olarak çalışması da koşuldur.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 18/11/1970 doğumlu, davacının bildirgedeki işe giriş tarihi olan 18/03/1985 tarihinde 14 yaşında olduğu, toplanan delillerin davanın kabulü için yeterli olduğu ancak davacının, sigorta başlangıç tarihi olarak tespitine karar verilen 18.11.1988 tarihinden önce 15/04/1987 tarihinden itibaren 4/a sigortalılığı bulunması nedeniyle davayı açmakta hukuki yararı olup olmadığı hususu irdelenmeden davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır. (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII)
Hukuk Genel Kurulu"nun 26.04.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K.sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir. (Rechts-schutzbedürfnis) Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır. Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, s.135)
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır. Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu"nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K., 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K.ve 25.05.2011 gün ve 2011/11186 E.-2011/352 K.sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1.fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır. Bir davada , hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olaya veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)"nin 6.maddesi ve 1982 Anayasası"nın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü” nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanabilecek; bu durum, haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence oluşturacaktır. Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın, ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan sözedilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez, H./Atalay, O./ Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s.297)
Somut olayda; davacının tespitini istediği sigorta başlangıç tarihinin (18/03/1985) 18 yaşını tamamladığı tarihten önce olması nedeniyle tespiti mümkün olmadığından, Mahkemece doğru belirlenen, 18 yaşını doldurduğu güne karşılık gelen 18/11/1988 tarihinden önce de, 15/04/1987 tarihinde zaten sigortalı hizmetinin yöntemince davalı Kurum"a bildirildiği anlaşıldığından, davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.
O halde, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, Bölge adliye Mahkemesince davalı SGK vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden hüküm kurulması gerekirken, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı kaldırılmasına ve ilk derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
G)SONUÇ:
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK"nun 373/1. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,18/09/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(M) (M)
MUHALEFET ŞERHİ
Davacı sigorta başlangıç tarihinin 18.03.1985 olduğunun tespiti talebiyle dava açmış, yerel mahkemece yapılan yargılama ve toplanan deliller neticesinde davacının ilk işe giriş tarihinin 18.03.1985 olduğunun tespitiyle 506 sayılı yasanın 60/G maddesi gereğince malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına esas olmak üzere sigorta başlangıcı olarak 18 yaşını ikmal ettiği 18.11.1988 tarihinin esas alınması gerektiğinin tespitine dair kurulan hüküm davalı kurum verilinin istinaf başvurusu üzerine verilen karar ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince kurumun istinaf isteminin reddine karar verilmiş olup, istinaf kararının kurumca temyizi üzerine katılmadığımız Dairemiz çoğunluk görüşünce davacının 15.04.1987 tarihinde sigorta hizmetinin işveren tarafından yöntemince davalı kuruma bildirildiği ve davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığından bahisle 6100 sayılı HMK’nın 373/1 maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılmasına ve ilk derece mahkemesinin kararının bozulmasına karar verilmiş ise de;
Tüm dosya kapsamına göre davacının 18.11.1970 doğumlu olduğu ve 18 yaşını 18.11.1988 tarihinde dolduracağı kurum kayıtlarına intikal eden 15.04.1987 tarihli işe giriş bildirgesinde 18 yaşını ikmal etmediği ve kurumca bu işe giriş bildirgesinin ilerde kabulü halinde de 506 sayılı yasanın 60/G maddesinin uygulanmasının söz konusu olduğu ve tüm dosya kapsamına göre 18.03.1985 tarihinin başlangıç olarak tespitinde 506 sayılı yasanın 60/G maddesi uyarınca bir günlük sürenin prim ödeme gün sayısına dahil edilecek olması karşısında davacının hukuki yararı bulunduğundan kararın onanması gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılamamaktayız.