Esas No: 2017/2215
Karar No: 2018/1190
Karar Tarihi: 13.06.2018
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2215 Esas 2018/1190 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında birleştirilerek görülen “tapu kaydının iptali ile mera olarak sınırlandırma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda Çat Asliye Hukuk Mahkemesince 05.10.2011 gün ve 1991/14 E., 2011/119 K. sayılı kararı ile asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen karar davacı Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 05.06.2012 gün ve 2012/7126 E., 2012/7954 K. sayılı kararı ile;
"... Dava ve birleştirilen davada, tapulama komisyonu kararı ile davalıların murisi ... adına tescil edilen ve komisyon kararına ekli krokide A harfi ile işaretli 749 parsel sayılı, C harfi ile işaretli 750 parsel sayılı, F harfi ile işaretli 751 parsel sayılı taşınmazlar ile zilyetliğe istinaden tescil edilen 608, 610, 611, 612, 613, 614, 615, 616, 659 ve 660 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile mera olarak sınırlandırılması, tescil harici bırakılan ve aynı krokide B, E ve G harfleri ile işaretli taşınmazların ise mera olarak sınırlandırılması istenmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı Hazine vekili temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Dava, tapu iptali ile mera olarak sınırlandırma istemine ilişkindir.
4342 Sayılı Mera Kanununun 3. maddesinde mera; hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yerler olarak tanımlanmıştır.
Aynı kanununun 4. maddesinin 3. fıkrasında, “mera, yaylak ve kışlaklar, özel mülkiyete geçirilemez, ilk fıkrasına göre de, mera, yaylak ve kışlakların kullanma hakkı bir veya birden çok köy veya belediyeye aittir. Bu yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Meralar, kamu ortak mallarından olup, maliki Hazinedir ve özel mülkiyete konu olamaz şeklindedir. Bu cümleden olarak zilyetlikle kazanılmaları da mümkün değildir. Kamu malı olmaları nedeni ile, özel mülkiyete konu olmaları mümkün bulunmayan ve tapuya tescilleri de gerekmeyen meraların, hukuki dayanaktan yoksun ve geçersiz bir işlemle tapuya bağlanması durumunda, bu tapu hukuken yokluk ifade eder. Bu tapu kaydı üzerinde iktisapta bulunan kişilerin de Türk Medeni Kanununun 712 ve 1023. maddelerinden yararlanmaları olanaksızdır. Hukuki dayanaktan yoksun ve geçersiz olan bir işlemle merayı kendi adına tescil ettiren kişiden vaki iktisaplarda geçersizdir. Bu özelliği gereği, taşınmazı kayda dayanarak iktisap eden kişinin ikinci ya da üçüncü el olması sonucu etkili olmadığından iyi niyet savı dinlenmez, 712 maddenin uygulanmasından da söz edilemez. (Gayrimenkul Davaları Halil Kılıç- Ankara 2006 S:2271)
Bu arada, üzerinde durulması gereken konulardan biri de; çekişme yaratılan tapu kaydına bağlanan ve böylece kişi adına mülkiyet hakkı oluşturulan mera kapsamındaki yere ait tapunun niteliğinin belirlenmesidir.
Meralar kamunun yararlanacağı yerlerden olup buralarda yukarıda belirtilen nitelikte tapu kaydı oluşturulmuş ise tapunun iptalinde, Anayasanın 43. Tapu Kanununun 33. Kadastro Kanununun 16. maddesi göz önüne alınarak kamu yararının bulunduğunun kabulü gerekir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda somut olaya gelince;
Dosya içinde bulunan tapu kayıtlarının incelenmesinden, 1984 yılında yapılan tapulama sırasında 188 hektar 3000 metrekare yüzölçümlü 739 parsel sayılı taşınmaz ile 291 hektar 5930 metrekare yüzölçümlü 736 parsel sayılı taşınmazların mera olarak sınırlandırıldığı, davalıların murisinin tapulama tespitine yaptığı itiraz üzerine 28.08.1990 tarihli komisyon kararı ile, 739 parsel sayılı taşınmazın 106 hektar 3874 metrekare yüzölçümlü ve krokide A harfi ile işaretli ( 749 parsel ) ve 736 parsel sayılı taşınmazın 62 hektar 4546 metrekare yüzölçümlü C harfi ile işaretli (750 parsel), 3 hektar 5946 metrekare yüzölçümlü F harfi ile işaretli (751 parsel) sayılı taşınmazların davalıların murisine ait T. Evvel 1338 tarihli 34 numaralı tapu kaydı kapsamında kaldığı gerekçesi ile tespitin iptali ile davalıların murisi ... adına tesciline, krokide B, E ve G harfi ile işaretli kısımların ise tescil harici bırakılmasına karar verildiği, dava konusu 608, 610, 611, 612, 613, 614, 615, 616, 659 ve 660 parsel sayılı taşınmazların ise tapulama sırasında zilyetlik ve harici satışa dayalı olarak davalıların murisi ... adına tescil edildiği anlaşılmıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun “kayıt ve belgelerin kapsamını tayin” başlığını taşıyan 20/e maddesi hükmüne göre; “ harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar, değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise, bunlardan gösterilen miktara itibar olunur. Ancak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve konumları itibariyle belli bir yeri kapsıyorsa, tespit o sınır esas alınarak yapılır” şeklindedir. Tapulama komisyonunca dava konusu taşınmazları kapsadığı belirtilen T. Evvel 338 tarihli 34 numaralı “çayır” vasfı ile tapuda kayıtlı taşınmazın miktarı 30 dönüm olup, tapulama sırasında 30 dönüm yüzölçümlü 608 parsel sayılı taşınmaza uygulanmış, bitişiğindeki 660 parsel sayılı taşınmaz ise, tapu kaydı miktar fazlası olarak zilyetliğe dayalı olarak davalılar murisi ... adına tescil edilmiştir.
Tapulama komisyonunca 749, 750 ve 751 parsel sayılı taşınmazların T. Evvel 338 tarihli 34 numaralı tapu kaydı kapsamında kaldığı kabul edilmiş ise de dayanak tapu kaydının Doğusu: cami yeri, Batısı: boğaz ve göl, Yusuf tariki, Güneyi: Göl, Yusuf tariki, Kuzeyi: top tepe okumaktadır. Açıklanan bu sınırlar yukarıda açıklanan değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardandır. Bu itibarla 15. 07.2011 tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide A harfi ile işaretli 749 , C harfi ile işaretli 750 ve F harfi ile işaretli 751 parsel sayılı taşınmazların, bu taşınmazların bitişiğindeki meradan genişletildiğinin kabulü gerekir. Mahkemece 749, 750 ve 751 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin davanın kabulü ile mera olarak sınırlandırılmalarına karar verilmelidir.
Öte yandan, senetsizden davalıların murisi adına tescil edilen 610 parsel sayılı taşınmaz 750 parsel sayılı taşınmazın ortasında kalmakta ve etrafı tümü ile 750 sayılı parsel ile çevrilidir. Meraların zilyetlikle iktisabı mümkün olmadığından 750 parsel sayılı taşınmazın da meradan kazanıldığının kabulü gerekir.
Mahkemece açıklanan bu yönler nazara alınmadan kayıt ve belgelere aykırı ziraat bilirkişi raporuna itibar edilmek suretiyle davanın tümü ile reddi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava tapulama sırasında davalı adına tescil edilen taşınmazlar ile tescil harici bırakılan yerlerin mera olarak sınırlandırılması istemlerine ilişkindir.
Asıl ve birleşen davada Hazine ve ... vekilleri T.Evvel 1338 tarih 34 no’lu tapu kaydı kapsamında kaldıkları gerekçesiyle tapulama komisyonu kararı ile davalı ... adına tescil edilen 749, 750 ve 751 parsel sayılı taşınmazlar ile zilyetliğe istinaden tescil edilen 608, 610, 611, 612, 613, 614, 615, 616, 659 ve 660 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile mera olarak sınırlandırılması, tescil harici bırakılan ve komisyon kararına ekli krokide B, E ve G harfleri ile işaretli taşınmazlarında mera olarak sınırlandırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı ... Yaylasuyu köyünde bulunan tapulama komisyon kararı ile adına tescilleri yapılan 736, 739, 608, 609, 610, 611, 612, 613, 614, 615, 616, 659, ve 660 parsel sayılı taşınmazları Hülagü Saraçoğlu ve müştereklerinden 1978 yılımda satın alarak kullanmaya başladığını, taşınmazların kadimden beri şahıs mülkiyetinde olup T.Evvel 1338 tarih 34 no’lu tapu kaydı kapsamında kaldığını ve mera vasfını taşımadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davalı adına kayıtlı olan 608, 610, 611, 612, 613, 614, 615, 616,749, 750, 751 parsel sayılı taşınmazların ziraat bilirkişisinin 14.07.2011 tarihli raporunda mera niteliğinde olmadığının belirlenmiş olması nedeniyle; 757 parsel içinde kalan (L) harfi gösterilen yerin zaten mera olarak tespit görmesi ve tapulama harici bırakılan B, G, E harfleri ile gösterilen yerler hakkında ise 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 5’inci maddesinin (b) bendi uyarınca idari kararla mera olarak tahsis edilmesini talep edebilecekleri gerekçesiyle dava açmakta hukuki yararları olmadığı, her ne kadar 659 ve 660 parsel sayılı taşınmazlar hakkında ziraat bilirkişi tarafından değerlendirme yapılmamış ise de kısa kararda davanın reddine karar verilmesi nedeniyle bu parseller hakkında da davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı Hazine vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece dava konusu 749, 750, 751 parsel sayılı taşınmazların 608, 609, 610, 611, 612, 613, 614, 615, 616, 658, 659 ve 660 parseller ile birlikte ve bir bütün hâlinde ... ve öncesinde de maliki evvellerinin tasarrufunda tek parça çayır olarak kullanıldığı, dayanak tapunun ve vergi kayıtlarının, satış senetlerinin bu parselleri de kapsadığı, dosya içinde bulunan ziraat bilirkişi raporunda belirlendiği üzere zilyetlik ile iktisabı mümkün olan yerlerden olduğu, keşif sırasında dinlenen tarafsız bilirkişilerin ve tanıkların taşınmazların tahsisli ya da kadim mera olmadığına dair beyanda bulundukları gibi dava konusu taşınmazların bulunduğu köyde tahsisli mera olmadığının İl Özel İdaresinin yazısından da anlaşıldığı vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiş; direnme kararı asıl ve birleşen davacıları tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca usulüne uygun direnme hükmü kurulmadığı gerekçesiyle direnme kararının bozulmasına karar verilmesi üzerine yerel mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı Hazine vekili ve birleşen davanın davacısı olan ... vekili temyiz etmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: T. Evvel 1338 tarih ve 34 sıra numaralı dayanak tapu kaydının sabit sınırlı mı yoksa değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırları mı olduğu; dava konusu 610, 749, 750 ve 751 parsel sayılı taşınmazların tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığı; tapu kayıt miktar fazlasının zilyetlikle kazanılıp kazanılamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
I-Birleşen dosya davacısı ... vekilinin temyizi yönünden;
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında esasa girilmeden önce ilk hükmü temyiz etmeyen davacı ... vekilinin direnme kararını temyizinin mümkün bulunup bulunmadığı hususu değerlendirmeye alınmıştır.
Bilindiği üzere hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2014 gün ve 2013/19-627 E., 2014/439 K. sayılı kararı).
Yerel mahkemenin ilk kararı, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. İlk hükmü temyiz etmeyen davacı ... vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.
O hâlde davacı ... vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
II-Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
4342 sayılı Mera Kanunu’nun kapsamı 2’nci maddesinde belirlenmiştir. Buna göre Kanunun mera, yaylak ve kışlak alanları ile umuma ait çayır ve otlak alanları kapsayacağı kabul edilmiştir.
4342 Sayılı Mera Kanununun 3’üncü maddesinde mera, hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yerler olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte bu Kanunun kapsamına giren “çayır” da 3’üncü maddenin (c) bendinde tanımlamıştır ve “Taban suyunun yüksek bulunduğu veya sulanabilen yerlerde biçilmeye elverişli, yem üretilen ve genellikle kuru ot üretimi için kullanılan yer” olarak ifade edilmiştir.
Yine aynı Kanunun 4’üncü maddesinde mera, yaylak ve kışlakların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu ve özel mülkiyete konu olamayacağı hususu açıkça düzenlenmiştir. Dolayısıyla diğer kamu mallarında olduğu gibi olağanüstü zamanaşımı ve zilyetlikle kazanılamayacağı gibi özel mülkiyet şeklinde tapu siciline kayıt edilmeleri de mümkün değildir.
Öncesi mera, yaylak veya kışlak olan taşınmaz kadastroca gerçek veya tüzel kişi adına özel mülkiyet şeklinde tespit edilmiş ve buna dayanılarak tapu sicili oluşmuş ise 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasında yazılı hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın bu yolla oluşan tapu kaydının iptali her zaman istenebilir. Anılan hüküm kamu mallarında uygulanmaz.
Tüm açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, tapulama sırasında mera olarak sınırlandırılan 739 ve 736 parsel sayılı taşınmazlar kapsamında iken itiraz edilmesi nedeniyle tapulama komisyon kararı ile 749, 750 ve 751 parsel sayılı taşınmazların dayanak T. Evvel 1338 tarih 34 nolu tapu kayıt kapsamında kaldığı gerekçesiyle ve 608, 610, 611, 612, 613, 614, 615, 616, 659 ve 660 parsel sayılı taşınmazların ise zilyetliğe dayalı olarak davalıların murisi ... adına tesciline karar verildiği sabittir.
Ne var ki davanın dayanağı oluşturan T. Evvel 1338 tarih ve 34 sıra numaralı tapu kaydında taşınmazın miktarı 30 dönüm, sınırları ise cami yeri, boğaz ve göl, Yusuf tariki, göl, Yusuf tariki ve top tepe şeklinde gösterilmiştir. Mahkemece yapılan keşif sonucunda ise dayanak tapu kaydı kapsamında kaldığı gerekçesiyle 1.724.366 m2 yerin davalılar murisi ... adına tescil edildiği tespit edilmiştir.
Bu durumda kayıt miktar fazlasının bulunduğu görülmekte olup uyuşmazlığın çözümü için dayanak tapu kaydının üzerinde yazılı olan miktarı itibariyle mi yoksa tapu kaydında belirtilen sınırlarına göre belirlenen miktarı itibariyle mi geçerli olacağının belirlenmesi gerekir.
Bu belirlemenin yapılabilmesi için de 3402 sayılı Kadastro Kanunun 20’nci maddesindeki düzenlemeye değinmekte yarar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 33’üncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki yollama nedeniyle genel hüküm niteliğini alan ve genel hükümlere göre açılan davalarda da uygulanması gereken 20’nci maddesinde kayıt ve belgelerin kapsamının ne şekilde tayin edileceği düzenlemiştir.
Kadastro Kanununun 20’nci maddesinin (A) bendi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 719’uncu maddesi doğrultusunda olup "kayıt ve belgeler, harita, plân ve krokiye dayanan ve bunların yerlerine uygulanması mümkün bulunmakta ise harita, plan ve krokideki sınırlan itibar olunur" hükmünü getirmiştir. Düzenlemeden anlaşıldığı üzere mahkeme öncelikle tapu kaydının harita, plân ve krokiye dayalı olup olmadığını arayacak, kaydın haritası varsa örneğini getirtip keşifte fen memurundan uygulattırdığı haritaya göre tapu kaydının kapsamını belirlemesini isteyecektir. Plândaki sınırın arz üzerindeki sınırlara uyum sağlamaması halinde asıl olanın plândaki sınır olduğu TMK’nın 719’uncu maddesinin ikinci fıkrasında da belirtilmiştir.
Tapu kaydının krokiye dayanmaması hâlinde ise gerek mahalli ve gerekse Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünden bildirilen tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm tedavülleri ile birlikte varsa sınır, miktar veya diğer nedenlerle vûkû bulan değişiklikleri hukuki sebepleri sorularak getirtilip dosya içerisine alınmasından sonra bu kayıt ile dava konusu taşınmaz (veya taşınmazlar) arasındaki bağlantısı tespit edilmeli, bir başka bir deyişle tapu kaydı uygulamalıdır. Bu uygulamanın keşif yoluyla yapılması zorunludur. Zira Hukuk Muhakemeleri Kanununun 266’ncı maddesinde özel ve teknik bilgiye ihtiyaç gösteren hâllerde bilirkişi görüşüne başvurulacağı belirtilmiştir ve dava konusu taşınmazın mevkii ve sınırlarının hâkim tarafından bilinmesi mümkün değildir. O yüzden hâkim tapu uygulaması için bilirkişiye başvurmalıdır. Hâkim, taraflar anlaşır ise onların ittifak ettiği, anlaşamazlar ise resen belirleyeceği bilirkişiye dayanak tapu kaydının ilk tesisinden itibaren okunur ve kayıtlarda geçen sınırların arz üzerinde neresi olduğu, tapudaki sınırlar ile arz üzerindeki sınırlar arsında farklılık var ise bunun neden ileri geldiğini sorar ve fen bilirkişisinden belirlenen sınırların kroki üzerinde gösterilmesini ister ve böylece kaydın çekişme konusu taşınmaza uyup uymadığı belirlenir. Elbette tüm bu uygulamalar tapu kaydının sınırlarının sabit olması ve taşınmazın sınırlarının mahalli bilirkişilerce duraksamaya meydan vermeyecek şekilde gösterilmesi hâlinde geçerlidir.
Tapu kaydının değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlı olması durumunda ise kapsamının nasıl tayin olunacağı Kadastro Kanunu’nun 20’nci maddesinin C bendinde gösterilmiştir. Buna göre harita, plân ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgeler değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırları içermesi hâlinde belge ve kayıtlarda yazılı miktara itibar olunacağı açıklanmıştır. Gerçekten de belgenin birbiriyle bağlantısız, değişme ve genişletmeye elverişli sınırları içerdiği durumlarda belgenin kapsamı miktarı ile geçerlidir. Bu kuralın uygulanması için kayıtta sınırlardan herhangi birisinin genişletmeye elverişli olması yeterlidir.
Gelinen bu aşamada değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınır (sabit olmayan sınır) kavramı da açıklığa kavuşturulmalıdır.
“Sabit olmayan sınır”, kayıtlarda şahısların yer almadığı sınırlardır. Yargıtay içtihatlarında mera, orman, fundalık çalılık, deniz, hâli, hendek, çay, dere, taşlık, kayalık, kumluk, harman, dağ tepe, bayır, yol, çayır gibi sınırları taşıyan tapu kayıtlarının değişebilir sınırlı oldukları kabul edilmektedir (Özmen, İ./ Çorbalı, H.: 3402 sayılı Kadastro Kanunu Şerhi, Ankara,1991, s.815 vd.). Ne var ki bu sınırları taşıyan kayıtların sabit sınırlı olduğunu iddia etmek yapılan araştırma ile sınır yapısı ya da taşınmazın konumu itibariyle sabit sınırlı bulunduğu sonucuna varmak mümkündür. Örneğin kaydın tesis olunduğu gündeki yol sınırının güzergâh değiştirmediği, kayıtta geçen dere ve çay sınırını kayıt tarihindeki yatağı saptanabiliyorsa, bu sınırları da sabit kabul etmek veya düz arazi bitiminden itibaren birden yükselen dağ sınırı taşıyan kaydın taşınmazın fizik yapısına göre değişmez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olacaktır. Böyle durumlarda da taşınmazın sabit sınırlarla çevrili tapu kaydı kapsamında kaldığı kabul edilmeli, kaydın kapsamı sabit sınırlarla çevrelediği alan olarak belli edilmelidir. Yapılan uygulama sonucu kayıtta yazılı sınırın değişir genişletmeye elverişli olduğu sonucuna varılırsa kapsamı yukarda da değinildiği gibi tapu kaydında yazılı miktarına göre belirlenmelidir.
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20’nci maddesinin son fıkrasındaki düzenleme uyarınca değişebilir ve genişletmeye elverişli sınırları içeren kayıt ve belgelerin miktarı dışında kalan fazlalıklar ancak koşulları mevcut olduğu takdirde aynı Kanunun 14 ve 17’nci maddesi hükümleri uyarınca kazanılabilir.
Somut olaya dönülecek olursa T.Evvel 1338 tarih ve 34 sıra numaralı tapu kaydının boğaz ve göl, Yusuf tariki, göl, Yusuf tariki, top tepe okuyan sınırları kural olarak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardandır. Yukarıda da değinildiği üzere bu gibi sınırlar değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardır. Bu nedenle dava konusu tapu kaydının üzerinde yazılı 30 dönüm olan miktarı itibariyle geçerli olduğunun kabulü zorunludur. Kaldı ki T.Evvel 1338 tarih ve 34 sıra numaralı tapu kaydı 30 dönüm olup bozma kararı kapsamı dışında kalan 608 parsel sayılı taşınmaza revizyon görmüştür. Bu durumda dava konusu olan 749, 750 ve 751 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıt kapsamı dışında olduğu kabul edilmelidir.
Tapulama sırasında kayıt miktar fazlası olarak zilyetliğine dayanılarak Cemal adına tescil edilen 610 parsel sayılı taşınmazın etrafı mera parseli ile çevrili olup konumu itibariyle meradan açılmak suretiyle elde edilen yerlerden olduğunun kabulü gerekir. Zira 610 sayılı parselin özel mülkiyete konu yapılması halinde mera niteliğinde bulunan ve onunla bir bütünlük oluşturan 750 parsel sayılı meranın bütünlüğünün bozulacağı açıktır.
O hâlde mahkemece tapu kayıt kapsamında kalmayan ve zilyetlikle de kazanılması mümkün olmayan taşınmazlar hakkında mera olarak sınırlandırma istemi ile açılan davanın kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: 1- Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenle birleşen dosya davacısının isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,
2- Yukarıda ( II ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının davacı birleşen davalıya geri verilmesine, aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.06.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.