3167 sayılı Kanuna muhalefet suçundan sanık Y.A."ün beraatına ilişkin, Kartal 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.02.2008 gün ve 293-8 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 22.11.2011 gün ve 6932-9544 ile;
“Hüküm fıkrasında, Anayasanın 40/2, 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca başvurulacak kanun yolunun, ilgili sürenin başlangıcının ve başvuru şeklinin tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıkça gösterilmediği anlaşıldığından, temyiz isteminin öğrenme üzerine ve süresinde olduğu kabul edilerek yapılan temyiz incelenmesinde;
Hükme esas alınan Bakırköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/31 esas sayılı kararı ile sanığın borçlu olmadığının tespiti ile suça konu çeklerin iptaline karar verilmişse de; ibraz tarihinden önce ya da sonra açılan menfi tespit davası sonucu verilen hükümlerin, ancak katılana karşı açılmış davalar yönünden bağlayıcı olduğu, davanın tarafı olmayan iyi niyetli ve yasal hamil durumundaki katılanı bağlamayacağı gözetilerek, yargılamaya devam olunmak suretiyle sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine yazılı şekilde hüküm tesisi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.12.2011 gün ve 128839 sayı ile;
"...Kartal 3. Asliye Ceza Mahkemesi hükmünü 04.02.2008 tarihinde sanık müdafii ve katılan vekilinin yüzüne karşı vermiştir. Hükümde başvuru şekli ve yasa yolu açıkça gösterilmemiştir. Ayrıca temyiz süresinin başlangıcı olarak da tebliğ tarihi gösterilmiştir.
Katılan vekili yüzüne karşı verilen hükmü temyiz süresi geçtikten sonra 13.02.2008 tarihinde temyiz etmiştir.
Yüksek Yargıtay 15. Ceza Dairesi; başvurulacak kanun yolu, ilgili sürenin başlangıcı ve başvuru şeklinin tereddüte yer bırakmayacak şekilde gösterilmemesi nedeniyle temyiz isteminin süresinde olduğunu kabul ederek temyiz incelemesini yapmıştır.
Kanaatimizce hükmü temyiz eden katılan vekilinin avukat olması nedeniyle temyiz süresi, başvuru şekli ve kanun yolunu bilmesi gerekmektedir. Bu konulardaki eksiklik veya yanlışlıklardan avukatların yararlanmaması gerektiği düşünülmektedir. Zira 1136 sayılı Avukatlık Kanununun; 1/1, 2. madde fıkralarında, "Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder" 2/1-2 madde-fıkralarında, "Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder", 57. maddesinde, "Görev sırasında veya yaptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar hakkında, bu suçların hakimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır" hükümleri yer almaktadır. Bu hükümler uyarınca katılan vekili avukatın yapmış olduğu kamu hizmeti avukatlık mesleğinin gerektirdiği, yasal yükümlülük gereği temyiz başvurusunun şeklini, süresini ve kanun yolunu bilmesi gerekmektedir.
...Bu açıklamalar ışığında; katılan vekilinin yüzüne kaşı verilen hükmü, yasal süreden sonra 13.02.2008 tarihinde temyiz etmesi nedeniyle; katılan vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı CYY’nın 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CYUY’nun 310 ve 317. maddeleri uyarınca aptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar hakkında, bu suçların hakimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır" hükümleri yer almaktadır. Bu hükümler uyarınca katılan vekili avukatın yapmış olduğu kamu hizmeti avukatlık mesleğinin gerektirdiği, yasal yükümlülük gereği temyiz başvurusunun şeklini, süresini ve kanun yolunu bilmesi gerekmektedir.
...Bu açıklareddine karar verilmesi gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 6352 sayılı Kanunla değişik 308. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazını inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 17.09.2012 gün ve 12166-41399 sayı ile; itirazın yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kanun yolu bildiriminin yasal ve yeterli olup olmadığı ile buna bağlı olarak katılan vekilinin temyizinin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
04.02.2008 tarihli hükmün sanık müdafii ile katılan vekilinin hazır bulunduğu oturumda verildiği ve kanun yolu bildiriminin; "isteğe uygun karar sanık vekili ve katılan vekilinin yüzüne karşı C.Savcısının talebine uygun olarak verilen karar okundu tefhim kılındı" şeklinde olduğu, tefhim tarihi esas alındığında temyiz süresinin son günü olan 11.02.2008 tarihinin temyiz süresini uzatacak şekilde herhangi bir resmi tatile rastlamadığı, buna karşın katılan vekilince hükmün 13.02.2008 günü temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.
5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde de hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, başvuru yöntemi ve süresinin hiçbir duraksamaya yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükümlere aykırılık, anılan Kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirim- deki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
5271 sayılı CMK’nun 264. maddesinde ise, kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda kanun yolunun veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı merciince, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz istemi süresinde verilen bir dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak bir beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak süresinde olması şartıyla, dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin varlığı halinde Cumhuriyet Savcılığına ya da bir başka mercie istemde bulunulması temyiz istemini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide yanılgı kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı merci tarafından, istem veya dilekçe mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı şekilde istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda değerlendirilerek, başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde bunun ilgili taraf açısından bir yanılgı oluşturarak bir hakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, böylece olası hak kayıpları önlenecektir.
Öte yandan, tefhim veya tebliğ olunan kararlarda CMK"nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca kanun yolu bildiriminde bulunması gereken hususların hiçbirine yer verilmemesi durumunda ise, yukarıda belirtilen esaslar içinde ilgililere kanun yolu bildiriminde bulunması gereken tüm hususları içerir açıklamalı davetiye tebliğ edilmeden süreler işlemeye başlamayacak, açıklamalı davetiye tebliğ edilmeden verilen temyiz dilekçeleri süresinde yapılmış temyiz istemi kabul edilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Katılan vekili ve sanık müdafinin yüzüne karşı verilen hükümde başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, yöntemi, başvuru süresi ve başlangıcı gösterilmemiş, başka bir anlatımla kanun yolu bildiriminde yer alması gereken hiçbir hususa yer verilmemiştir. Bu durumda yerel mahkemece, kanun yolu bildiriminde bulunması gereken tüm hususları içeren açıklamalı davetiye ile taraflar bilgilendirilmeden, tefhim edilen kararda yer alan kanun yolu bildiriminin geçerli olduğunu ve buna bağlı olarak temyiz süresinin işlemeye başladığını kabul etmek mümkün değildir.
Bunun sonucu olarak, yerel mahkemece tefhim edilen kararda kanun yolu bildiriminde bulunması gereken hiçbir hususa yer verilmemesi nedeniyle katılan vekilinin süresinden sonra yaptığı temyiz isteminin, temyiz süresinin işlemeye başlamaması nedeniyle süresinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, Özel Dairece katılan vekilinin temyiz isteminin süresinde kabul edilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerinde olmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan onüç Genel Kurul Üyesi; "mesleği kamu hizmeti niteliğinde avukatlık olan katılan vekilinin, kararın yüze karşı verildiği durumlarda temyiz süresinin tefhimden itibaren işlemeye başlayacağını ve bu sürenin CMUK"nun 310. maddesi uyarınca bir hafta olduğunu bilmemesi düşünülemeyeceğinden, itirazın kabulüne ve katılan vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği" görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.02.2013 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 05.03.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.