Hukuk Genel Kurulu 2017/110 E. , 2018/1174 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “markanın hükümsüzlüğü, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi, giderilmesi ile markanın tanınmışlığının tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.04.2012 gün ve 2010/79 E., 2012/53 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin, 27.05.2013 gün ve 2012/11560 E., 2013/10907 K. sayılı kararı ile:
“…Davacı vekili, müvekkili şirketin 1969 yılında Almanya"da kurulan ve faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, müvekkilinin ""S.OLİVER"" adıyla tanınmış tescilli markaları bulunduğunu ileri sürerek iltibasa neden olacak şekilde ve kötü niyetli olarak davalı şirket tarafından tescil ettirmiş olan 2002/20089 sayılı 25 ve 35. sınıflarda kayıtlı “S’OVER”, 2003/02209 sayılı 18, 25, 30 sınıflarda kayıtlı “S’OVER + ŞEKİL”, 2004/07465 sayılı 18, 25, 35. sınıflarda kayıtlı “S’OVER FREE”, 2004/07466 sayılı 18, 25, 35 sınıflarda kayıtlı “MY S’OVER” markalarının 556 sayılı KHK"nın 42. maddesi uyarınca hükümsüzlüğünü, terkin edilmelerini, davalının bu markaları kullanarak yarattığı iltibas nedeniyle haksız rekabet oluşturduğunun tespitini ve giderilmesini, kötü niyetli davalının bu markaların kullanılmasının engellenmesini, davalının www.s-over.com.tr web sitesinin faaliyetlerinin durdurulmasını, davacıya ait “S’ OLİVER” markasının tanınmış marka olduğunu tespitini, hükmün ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili firmanın 08/12/1998 tarihinde S’OVER markası için başvurduğunu 25. sınıfta kayıt ettirdiğini ve kullanarak ayırt edicilik kazandırdığını, dava açmak için öngörülen 5 yıllık sürenin dolduğunu, davacı markalarının tanınmışlık iddialarının dayanaksız olduğunu, ülkemiz dışındaki tanınmışlığının bağlayıcı olmadığını, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı markasının dünya çapında tanınmış olduğu, davalı markasının davacıya ait önceki tarihli markalarla gerek işaret, gerekse ürün ayniyeti açısından karıştırılabilecek nitelikte olduğu, 556 sayılı KHK 8/1-b, 7/1, 8/4, 8/5 hükümlerinin şartlarının oluştuğu, davacının unvanındaki kılavuz sözcükten ötürü Paris Sözleşmesi hükümleri uyarınca tüm üye ülkelerde koruma isteyebileceği, önceye dayalı tanınmış marka koşullarına uyan çok sayıda tescilli markaları ve Türkiye’de tescilli markasından dolayı davalıya göre öncelikli ve üstün hak sahibi olduğu, dava konusu dört markanın da tüm emtialar bakımından hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, dava konusu markaların davacıya ait tanınmış markalara yanaşma, tüketicinin tanınmış markaya ilişkin algılarının sömürülmesi ve böylece haksız faydalanma amacı ile tescillenmiş olmaları nedeniyle davalı kullanımının markaya tecavüz ve haksız rekabet niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Ancak, davalının tescilli markasını hükümsüzlük kararı kesinleşinceye kadar kullanmasının yasal bir hak olduğu ve haksız rekabet teşkil etmeyeceği nazara alınmadan davacı tarafının markaya tecavüze ilişkin istemlerinin kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
3-Davacının markasının tanınmış marka olduğunun tespiti talebi yönünden yapılan incelemeye gelince, Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre, davacının öncelikle TPE"ye başvurması ve bu talebi TPE tarafından kabul edilmemesi halinde anılan kurum kararına karşı dava açması gerekir. Davacının daha önce bu yola başvurmadan bu şekilde markanın tanınmış olduğunun tespitini isteyemeyeceğinin nazara alınmaması doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davalı markalarının hükümsüzlüğü, davacı markasına tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi, giderilmesi ile davacı markasının tanınmışlığının tespiti istemlerine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne, davalı adına kayıtlı 2002/20089 nolu 25. ve 35. sınıflardaki S’ OVER, 2003/02209 nolu 18,25 ve 35. sınıflarda kayıtlı S’ OVER + ŞEKİL, 2004/07465 nolu 18,25 ve 35. sınıflarda tescilli S’OVER FREE markasının ve 2004/07466 nolu 18,25 ve 35. sınıflarda kayıtlı MY S’OVER markalarının MarkKHK 42 md. uyarınca hükümsüzlüğüne, sicilden terkin edilmelerine, davacıya ait “S’ OLİVER” markasının tanınmış marka olduğunu tespitine, davalının davacı markaları ile iltibaslı olan ve hükümsüzlüğüne karar verilen markaları kullanmasının haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, haksız rekabetinin sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalının bu markaları kullanmaktan men edilmesine, markaları taşıyan tabela, reklam, tanıtım, evrak kullanımı, vitrin düzenlemedeki tanıtım unsurları, ambalaj, poşet broşür, etiket, katalog, ürün ve ürün parçaları, kartvizitlerde kullanmasının engellenmesine, bu tür eşyanın toplatılarak tecavüzün giderilmesine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle oy birliğiyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda uyuşmazlığın esasının görüşülmesinden önce yerel mahkemece direnme kararının hüküm kısmında markaların hükümsüzlüğü konusunda daha önce verilen ve temyiz itirazları reddedilerek bozma kapsamı dışında kalan hususlar hakkında yeniden hüküm kurulmayarak “2010/79-2012/53 sayılı 19/04/2012 tarihli karara yollama ile yetinilmesine, yeniden karara yer olmadığına” karar verilerek, sadece tanınmışlık ile markaya tecavüzün önlenmesi yönünden hüküm kurulmuş olmasının, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297’inci ve “Hükmün Yazılması” başlıklı 298’inci maddelerine aykırı olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.
Bu noktada tartışılması gereken husus bozma kararı ile bozma kapsamı dışında kalan hususlar da dâhil ilk hükmün tamamen ortadan kalkıp kalkmadığı, varılacak sonuca göre direnme kararında bozma kapsamı dışında kalan konularda da karar verilmesinin gerekip gerekmediğidir.
6100 sayılı HMK’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297’nci maddesine göre;
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
şeklinde düzenlenmiştir.
HMK’nın “Hükmün Yazılması” başlıklı 298’inci maddesi ise:
“(1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.
(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
(3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.
(4) Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır.” hükmü yer almaktadır.
Açıklanan hükümlerin ortaya koyduğu bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denilebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Yerel mahkeme kararı, bozma kararı ile birlikte ortadan kalkıp hukuki geçerliliğini yitirmekte olup, bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde değildir. Bu nedenle bozma kararına uyulduktan sonra kurulacak yeni hüküm 6100 sayılı Kanun’un 297’nci maddesine uygun olarak oluşturulmalıdır.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2017 gün ve 2017/8-1616 E., 2017/1707 K., 05.04.2017 gün ve 2017/19-909 E. 2017/622 K., 14.05.2014 gün ve 2013/9-1989 E., 2014/657 K., 05.10.2011 gün ve 2011/20-607 E.-604 K., 10.10.2012 gün ve 2012/9-851 E., 2012/705 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.
Bu nedenle mahkemenin, direnme kararı verilmesi sırasında kararın hüküm fıkrasında yer alan ve bozmaya konu yapılmayan kısım yönüyle de ilk hükümdeki gibi karar vermesi gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, yerel mahkemece direnme kararının hüküm kısmında markaların hükümsüzlüğü konusunda daha önce verilen ve temyiz itirazları reddedilerek bozma kapsamı dışında kalan hususlar hakkında yeniden hüküm kurulmayarak “2010/79-2012/53 sayılı 19.04.2012 tarihli karara yollama ile yetinilmesine, yeniden karara yer olmadığına” karar verilerek sadece tanınmışlık ile markaya tecavüzün önlenmesi yönünden hüküm kurulmuş olmasının hukuka aykırı olmadığı, hükmün bir bölümünün kesinleştiği hâllerde mahkemece yeniden hüküm kurulmasının gerekmediği, bu gibi durumlarda eldeki davada olduğu gibi kesinleştiği belirtilerek yeniden karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm kurulmasının yeterli olduğu, kararın kesinleşen bölümünün infazının da mümkün olduğu, bu nedenle direnme kararında davanın daha önce kesinleşen bölüm bakımından yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş olmasının usul hükümlerine aykırı olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Yerel mahkeme kararı bu hâliyle az yukarıda açıklanan ilkelere uygun olmayıp, ortada usulünce oluşturulmuş bir direnme kararı bulunmamaktadır.
Hâl böyle olunca, mahkemece 6100 sayılı Kanun’un 297 ve 298’inci maddeleri gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden direnme kararının, sair temyiz itirazları incelenmeksizin, usule ilişkin bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Direnme kararının yukarıda gösterilen usuli nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, aynı Kanun’un 440’ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.06.2018 gününde oy çokluğuyla karar verildi.