
Esas No: 2012/1-1558
Karar No: 2013/72
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/1-1558 Esas 2013/72 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2010/241757
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BURHANİYE Ağır Ceza
Günü : 23.02.2010
Sayısı : 394-66
Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık K. D."ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 82/1-d, 35/2, 29, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri gereğince 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba, müsadereye ve tutukluluk halinin devamına ilişkin, Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.02.2010 gün ve 394-66 sayılı hükmün, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 12.04.2012 gün ve 6958-2823 sayı ile;
"...2) 18 yaşından büyük olan sanığın kızı mağdur S.’in, yine 18 yaşından büyük mağdur M. ile arkadaşlık yapmasında ve evden ayrılmak istemesinde, mağdur S.’den sanığa yönelen ve haksız tahrik oluşturan hukukça geçerli haksız fiilden bahsedilemeyeceği anlaşılmakla, tahrik nedeniyle cezada indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
3) Oluş ve kabule göre, mahkemenin takdirinde isabetsizlik bulunmadığından, sanığın mağdur S.’e yönelik eyleminin yaralama suçunu oluşturacağına yönelen tebliğnamedeki düşünce benimsenmemiştir.
4) Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın kasten kızını öldürmeye teşebbüs suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde eleştiri nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin sübuta, vasfa vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.05.2012 gün ve 241757 sayı ile;
“...Bilindiği üzere kast failin iç dünyası ile ilgilidir. Objektif olarak bunun dışarıya yansıma şekli olayın bütünü içinde değerlendirilmeli ve çıkan sonuca göre eylem nitelendirilmelidir.
Suça konu olayda, sanık kızının evli olan M. E. ile görüşmesinden ve bu derece yakınlaşmasından rahatsızdır. Eşinden ayrılmış kızının M. E.ile ilişkisinin bu boyuta gelmesinin doğru olmadığını düşünmekte ve bu nedenle kızını koruma ve kollama düşüncesiyle hareket etmektedir. Nitekim M. E. eve gelene ve kızı S. Ç."ın onunla gidecek hale gelene dek kızına fiziki bir girişimde bulunmamıştır. Kızının geceleyin saat 04.00 gibi evden ayrılmasına içerlenen sanık kızını koruma ve gitmesine engel olma dürtüsüyle bıçağı savurmuş, kızını aynı yöndeki kol ve karın bölgesinden yaralamıştır. S. Ç."ın yaraları yaşamsal tehlike yaratmayacak derecededir. Sanıkta öldürme iradesinin varlığı halinde kızını M. E. gelmeden veya başka zamanlarda öldürebileceği gibi, olay sırasında ciddi bir engel bulunmadığı halde eylemini sürdürmemiş, nitekim kastını yansıtır şekilde diğer zarar gören M. E."ü de yalnızca basit tıbbi girişimle giderilebilecek derecede yaralamıştır. Sanık ile kızı zarar gören arasında husumet değil tersine koruma duygusu bulunmaktadır. Nitekim eşinden ayrılan kızı çocuğu ile birlikte sanığın evinde kalmaktadır.
Sanıkta öldürme kastı bulunmamaktadır. Kaldı ki, sanığın öncelikle kastının öldürme olduğu kabul edilse bile TCK"nun 36. maddesinde belirtildiği üzere kendi iradesiyle vazgeçtiği gözetilerek yine yaralama suçundan hüküm kurulmalıdır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Özel Dairece 05.12.2012 gün ve 4380-9106 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın mağdur M."e yönelik eylemi nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olup, inceleme, sanığın mağdur S."e yönelik eylemi nedeniyle kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın sabit kabul edilen eyleminin kasten yaralama suçunu mu, yoksa kasten öldürmeye teşebbüs suçunu mu oluşturduğu ile sanık hakkında gönüllü vazgeçme hükümlerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Olay yakalama ve elkoyma tutanağına göre, yaralama olayının meydana geldiği yönündeki ihbar üzerine belirtilen adrese gidildiğinde, mağdurlar S. Ç. ile M. ."ün hastaneye kaldırılmış olduğu, yerde kan izlerinin mevcut olup suçta kullanılan kesici kısmı 6.3 cm, kabze uzunluğu 8.5 cm olan toplam 14.8 cm uzunluğunda çakı bıçağının sitenin diğer giriş kısmına atılmış halde bulunduğu, mağdur S."in babası olan K. D."ın gözaltında alındığı,
Yapılan kontrolde sanığın 123 promil alkollü olduğunun belirlendiği,
Genel adli muayene raporunda, mağdure S."in batına nafiz bölgede 3 cm kesici delici alet yarası, sol kolda 8 cm cilt ve ciltaltı kesici delici alet yarası olduğu, mağdur M."in de batına nafiz 3 cm kesici delici alet yarası olduğu bulgularına yer verildiği,
Burhaniye Devlet Hastanesinin 14.08.2009 gün ve 840 sayılı raporunda ise, "S. hayati tehlikesinin bulunduğu, iyileşme olanağı bulunmayan bir hastalığının olmadığı, yüzde değişiklik ve vücutta kırık olmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilmez nitelikte olduğu, kesici aletle yaralanma nedeniyle İnen kolon ve momentum kesisi olduğu, ayrıca sol kolda N. Ulnarıs kesisi nedeniyle Nöroşirurji bölümüne sevki uygundur” şeklinde görüş açıklanırken, mağdur M."in hayati tehlikesinin bulunmadığı ve bıçakla yaralama eyleminin basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğunun belirtildiği,
Ege Üniverstesi Tıp Fakültesi Nöroşirürji Anabilimdalının 08.10.2009 gün ve 1284 sayılı raporunun, "S.deki N. Ulnaris kesisine yol açan yaralanma basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif değildir, el 4. ve 5. parmaklarda zayıflık mevcuttur, geçirdiği yaralanma konuşmayı etkilemez, yüzünde sabit iz yoktur, yaşamını tehlikeye sokan bir durum yoktur, iyileşme olanağı bulunmayan bir hastalığa neden olmamıştır, bitkisel hayata girmesine neden olmamıştır, duyularından ya da organlarından birinin işlevini yitirmesine neden olmamıştır, yüzde sürekli değişikliğe neden olmamıştır” şeklinde tespit içerdiği,
Sanık K."ın 1944 doğumlu, kızı olan mağdur S."in 1979 doğumlu, diğer mağdur M."in de 1977 doğumlu olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Mağdure S. Ç.; yaklaşık iki yıldır eşinden ayrı olarak abisinin evinde yaşadığını, babasının sürekli içki içip olay çıkaran bir insan olduğunu, olay gecesi arkadaşı M. ile birlikte konsere gittiklerini, konser çıkışında İzmir"den misafir gelen ablası S. ve eniştesi F.ile karşılaştıklarını, ağabeyi D."ın ailesi ile birlikte yaşadıkları eve gittiklerini, sonradan o eve gelen babasının "niye dışarıda geziyorsun, niye başkaları ile arkadaşlık ediyorsun" diye tartışma çıkardığını, kendisinin de "otuz yaşıma geldim, arkadaşlarımı seçebilirim, bana karışma" şeklinde karşılık verdiğini, bir süre sonra arkadaşı M.i arayıp kendisini T. isimli arkadaşının evine götürmesini istediğinden, M."in eve geldiğini ve babasıyla konuşmaya çalıştığını, ancak ikna edemeyince, altı yaşındaki oğlunu M."in kucağına aldığını ve evden birlikte çıktıklarını, babasının arkalarından gelip; önce "hesap cüzdanlarını bıraktın mı" diye seslendiğini, her şeyi bıraktığını söyleyince yanına yaklaşıp, birden bıçakla vurmaya başladığını, sol elinden ve karnından olmak üzere toplam üç yerinden yaralandığını, M."in çocuğu yere bırakmaya çalışırken sanığın onu da bıçakladığını ve boğuşmaya başladıklarını, bayıldığı için sonrasını hatırlamadığını, bağırsaklarının yırtılması nedeniyle ameliyatla kurtulduğunu,
Mağdur M.E.; olay gecesi mağdur S. ile arkadaşlıkları nedeniyle tartışma yaşandığını, S."in gitmek istemesi nedeniyle evden ayrılırken sanığın site girişinde S."e defalarca yumruk vurduğunu, etrafa kan sıçraması üzerine elinde bıçak olduğunu anladığını, kucağında çocuk olduğu için bir eliyle müdahale etmeye çalıştığını, S."in göğsüne gelecek olan bir darbenin müdahalesi sonucunda eline isabet ettiğini, "ne yapıyorsun" diye bağırarak çocuğu yere bıraktığı sırada sanığın kendisine de üç kez bıçakla vurduğunu,
Tanık S. Ö.; mağdur S."in kız kardeşi olup S.isimli bir kişiyle evli olduğunu, ancak son iki yıldır ayrı yaşadıklarını ve S."in diğer kardeşleri D."ın evinde kaldığını, olay öncesinde eşi ve çocukları ile birlikte ziyaret için Burhaniye"ye geldiklerini, konser çıkışında M.ile S."i birlikte gördüklerini, S."i alıp eve götürdüklerini, birlikte gezdiği M."in evli olması nedeniyle S.e yaptığının yanlış olduğunu söylediğini, gece saat 01.00 sıralarında eşi F. ile birlikte alkollü olan babası K."ın geldiğini, S."in M."le ilişkisi nedeniyle aile içinde konuşma ve tartışmaların yaşandığını, S."in çağırması üzerine M."in de eve geldiğini, bir süre daha konuştuklarını, M."in niyetinin ciddi olduğunu ve eşinden boşanıp S.ile evleneceğini söylediğini, asabi davranışlarda bulunan S."in de kendisine kimsenin karışamayacağını söylediğini, bir süre sonra S. ve M."in dışarı çıktıklarını, arkalarından babası ile birlikte kendisinin de çıktığını ve bir problem olmadığını görünce geri döndüğünü, sonradan kavga sesleri gelince tekrar dışarıya çıktığında S."le boğuşmakta olan babasının elinde bir bıçak gördüğünü, onu yere yatırdığını, ama tüm çabasına rağmen bıçağı elinden alamadığını, olay yerinde kanların olduğunu, gürültüyü duyan eşinin de geldiğini ve S. ile M."i hastaneye götürdüğünü,
Tanık F. Ö.; S."in M. ile arkadaşlığı nedeniyle aile içinde çeşitli tartışmalar olduğunu, sorunlara çözüm bulmak için eşi S."le birlikte Burhaniye"ye geldiklerini, olay gecesi de sözkonusu ilişki nedeniyle yoğun bir şekilde tartışmaların yaşandığını, S. tarafından çağrılan M.in de eve geldiğini, tartışmalar devam edince S."in babasına “bana kimse karışamaz” diyerek evden gitmek istediğini, M."in S."e “babandan izin al öyle gidelim” dediğini, S.in de “kimseden izin almama gerek yok” diyerek dışarı çıktığını, çocuğu alan M."in de arkasından çıktığını, bir süre sonra balkondaki kızının çığlığını duyunca bir problem olduğunu tahmin ederek dışarı çıktığında, yerde üzerleri kanlı şekilde S. ve M."i gördüğünü ve ikisini de alıp hastaneye götürdüğünü,
Beyan etmişlerdir.
Kollukta susma hakkını kullanan sanık aşamalarda, kızı S."in evden M.ile birlikte dışarı çıkmasından sonra dışarıdan "yandım anam" diye bağırdığını duyduğunu, hemen evden çıkıp bulundukları yere gittiğinde kızının yaralanmış olduğunu gördüğünü, etrafta herhangi bir şüpheli şahıs görmediğini ve hemen yaralıları hastaneye yetiştirdiğini, zaman zaman kızı S.in boşanma davası bitmeden başka bir erkekle duygusal birliktelik yaşaması nedeniyle tartışmalarının olduğunu, ancak olay günü böyle bir tartışma yaşanmadığını, yaralama eylemini kendisinin gerçekleştirmediğini savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun "Suça teşebbüs" başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur...” hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Aynı Kanunun “Gönüllü Vazgeçme” başlıklı 36. maddesinde ise; “Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.
Kanundaki tanım uyarınca gönüllü vazgeçme ile teşebbüs arasındaki ayrım şu şekilde özetlenebilir: Teşebbüs, suçun tamamlanması veya neticenin gerçekleşmesinin, failin elinde olmayan nedenlerle meydana gelmemesi olarak tanımlanmışken, gönüllü vazgeçmede failin iradi hareketi veya çabası ile icra hareketlerinin terkedilmesi ya da suçun tamamlanmasının önlenmesi sözkonusudur.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna sübjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini saptayabilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Füsun Sokullu-Akıncı, Doç. Dr. İzzet Özgenç, Doç. Dr. Adem Sözüer, Doç. Dr. Fatih S. Mahmutoğlu, Doç. Dr. Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul - 2000, s.315.)
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da, “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürmeye teşebbüs suçu arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, çözülmesi gereken konu sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 gün ve 196-212, 30.09.2003 gün ve 226-229, 08.07.2008 gün ve 88-184 ile 31.03.2009 gün ve 248-82 sayılı kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesi sırasında; suç nedeni, kullanılan aletin cinsi, kullanılış şekli, isabet alınan bölge, darbe adedi ve şiddeti, failin suçtan önceki ve sonraki davranışları, aradaki husumet, hedef seçme olanağının bulunup bulunmadığı, mağdurdaki yaraların yerleri ve nitelikleri, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmaktadır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken kıstaslar farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın kızı olan mağdure S."in evli olan diğer mağdur M. ile ilişkisini onaylamadığı, bu nedenle aralarında var olan sorunların çözülmesi için tanık olarak anlatımına başvurulan diğer kızı S."in eşi ve çocuğu ile birlikte İzmir"den Burhaniye"ye geldiği, sözkonusu ilişki nedeniyle aralarında konuşurken mağdurun asabi davrandığı ve sanık olan babasına kendisine karışmamasını söyledikten sonra M."i eve çağırdığı, saat 02.00 sıralarında M."in de gelmesi ile tartışmanın büyüdüğü, mağdur S.in "kimse bana karışamaz, kimseden izin alacak değilim" diyerek evli olan M.ile birlikte gitmek üzere dışarı çıktığı, M."in de mağdurenin çocuğunu kucaklayarak arkasından takip ettiği, mağdurenin davranışlarına öfkelenen sanığın arkalarından gidip kesici kısmı 6.3 cm. sap kısmı 8.5 cm uzunluğunda bir çakı bıçağı ile Sevil"i hayati bölgelerini hedef alarak, batına nafiz sol bölgede 3 cm, sol kolda 8 cm olacak, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı, S."in göğsüne doğru yaptığı ikinci hamlenin diğer mağdur tarafından müdahale edilmesi sonucunda koluna geldiği, eylemine devam etmek isteyen sanığın gürültü nedeniyle olay yerine gelen tanık S.tarafından yere düşürülerek engellendiği ve S."in elinden bıçağı almak için çabalaması nedeniyle hareketlerini sürdüremediği anlaşıldığından, sanığın kastının kızı olan mağdur S."i öldürmeye yönelik olduğu kabul edilmelidir. Bu durumda da, icra hareketlerine başladıktan sonra diğer mağdur M.ve tanık S. tarafından engellenmesi nedeniyle icra hareketlerini elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaması nedeniyle hedeflenen ölüm sonucunun gerçekleşmemesine göre eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak nitelendirilmesi gerekmektedir.
Kasten öldürme suçunun icra hareketlerine başlayan sanığın icra hareketlerini isteyerek terk etmesinin sözkonusu olmadığı gibi, suçun tamamlanmasını engelleyici bir hareketinin de bulunmadığı, aksine elinde olmayan engel nedenlerden dolayı suç yolundaki hareketlerine devam edemediği anlaşıldığından, TCK"nun 36. maddesinde düzenlenen gönüllü vazgeçme şartlarının da sanık lehine gerçekleştiğinin kabulü mümkün değildir.
Bu itibarla, sanığın kasten öldürme suçuna teşebbüsten mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetli olup, itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; "sanığın eylemi kasten yaralama suçunu oluşturduğundan itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.02.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.