11. Hukuk Dairesi 2019/4182 E. , 2020/1474 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28/11/2017 tarih ve 2016/769 E- 2017/1101 K. sayılı kararın davalılar ... ve Bera Holding A.Ş. vekili ile davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine-kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi"nce verilen 26/06/2019 tarih ve 2018/757 E- 2019/837 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davalılar ... ve Bera Holding A.Ş. vekili ile davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, 6100 sayılı Kanun"un 369. maddesi gereğince miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerin dışında bulunduğundan duruşma isteğinin reddiyle dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin biriktirdiği kazancının hem ülkesinde değerlendirilmesi hem de istediği zaman geri alabileceği kârlı bir yatırıma dönüştürmek için davalılara ortaklık durum belgesi karşılığında 28.121,05 Euro yatırdığını para tahsil edilme anında ve sonrasında defalarca bizzat davalı şirket temsilcileri tarafından parasını her istediği an geri alabileceği ve yüksek oranda kâr verileceği taahhüdünde bulunması karşılığında kendi insanı olmasının verdiği güven ve samimiyetle ülkesine yatırım yaptığını düşünerek parasını davalırara ekte sunulan belge karşılığında verdiğini, müvekkilinin bir süre sonra ihtiyacı nedeniyle ödediği parasına talep ettiğini, ancak her defasında sonraki bir tarihte ödeneceği sözü verildiğini ancak bu tarihe kadar bir türlü ödenmediğini, şirketleri paravan olarak kullanmak suretiyle kanunu dolanarak işlem yaptıklarının hem TBMM meclis tutanaklarında hem de SPK raporlarında ayrıntılı ve açıkça anlatıldığını iler sürerek, davalı şirketlerle müvekkili arasında geçerli bir ortaklık ilişkisinin olmadığının tespiti ile dava tarihinde 105.875,75 TL (28.121,05 Euro) olan alacağının davalılardan tahsili ile davacı müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacının dayandığı belgenin müvekkilini ilzam etmediğini, hile iddiasının yasal dayanağının bulunmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... cevap dilekçesi sunmamış ve duruşmalara katılmamıştır
İlk Derece Mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı tarafın hak düşürücü süre ve zaman aşımı def"inin yerinde olmadığını, davalı şirketin SPK"ya kendisinin sunduğu CD"ler gereğince alınan bilirkişi raporuna göre davacının davalı şirkete 28.115 Euro ödeme yaptığını, iki adet tediye veya kasa tediye makbuzundan dolayı 1.415 Euro"nun mahsubu sonucu davacının bakiye 26.700 Euro alacağı kaldığını, davalı tarafça 25/02/2000 tarihli 9.390 DM bedelli Baco Assest İnc başlıklı belgeye yönelik ödeme iddiasının ise Lüksemburg merkezli şirketten temin edilen kredilerin kredi niteliği taşımadığı, Kombassan İnşaat Tarım A.Ş."nin sermaye olarak konulması planlanan tutarlar olduğu şüphesini uyandırdığı yönündeki tespitler karşılığında davalının Lüksemburg merkezli firmaya ait belgeye dayalı olarak ödemede bulunduğu savunmasının nazara alınmayacağından mahsup işlemi yapılmadığı, dava tarihindeki Merkez bankasının efektif satış kuruna göre 1 Euro karşılığı 1 Euro = 3.6754 TL olup bu birim hesaplamada nazara alınarak 26.700 Euro x 3.6754 TL = 98.133,18 TL"nin davalılardan alınarak davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf Mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, ilk derece mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, davalı yönünden ise Baco Assest İnc başlıklı belgedeki 9.390 DM"nin 1,95583 paritesine göre Euro karşılığının 4.801 Euro"ya tekabül ettiği, davalı tarafça SPK"ya bildirilen CD-3 5.liste Ek-2.b"de 25/02/2000 tarihinde davacıya 4.800 Euro ödeme yapıldığının yer aldığı gözetildiğinde, davalı şirketçe ödeme belgesi olarak sunulan 25/02/2000 tarihli Baco Assest İnc başlıklı 9.390 DM bedelli belge (4.800 Euro), 08/10/2006 tarihli 615 Euro ve 12/07/2010 tarihli 800 TL bedelli (406,09 Euro) kasa tediye makbuzundaki imzaların davacı tarafından benimsendiği ve söz konusu belgelerden ötürü ödeme yapılmadığı hususunun davacı tarafça ispatlanamadığı anlaşıldığından söz konusu ödemelerin davacının yatırdığı 28.115 Euro"dan mahsubu sonucu davacının 22.293,91 Euro alacağı kaldığı, dava tarihi itibariyle Merkez bankasının efektif satış kuruna göre 1 Euro karşılığı 1 Euro = 3.6754 TL olup bu birim hesaplamada nazara alınarak 22.293,91 Euro x 3.6754 TL = 81.939,04 TL"nin davalılardan alınarak davacı tarafa verilmesine karar verilmesi gerekirken ilk derece mahkemesince yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulu ile ilk derece mahkemesinin kaldırılmasına, davacı tarafın davalı şirketin ortağı olmadığının tespitine, davacı tarafın alacak davasınn kısmen kabulü ile 81.939,04 TL"nin davalılardan (ilk derece mahkemesince davalı ... yönünden kurulan hüküm yönünden tahsilde tekerrür olmamak koşuluyla) alınarak davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespitine ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ""31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun"un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durum karşısında, Bölge Adliye Mahkemesince taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu"nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere kararın re"sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekili ile davalılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekili ile davalılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 17/02/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dairemiz çoğunluğunun bozma düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyorum.