Kasten öldürme suçundan sanık A Ö"in 5237 TCK"nun 81/1, 29, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Antalya 1.Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.09.2009 gün ve 76-334 sayılı hükmün sanık müdafileri ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 30.11.2010 gün ve 2795-7635 sayı ile;
“a) Esasa etkili işlemlerin yapıldığı, tanık ifadesinin alındığı 16.05.2008 tarihli duruşma tutanağının 2. sayfasının katip tarafından imzalanmaması suretiyle CMK"nun 219. maddesine aykırı davranılması,
b) Olay yerinde, tanık ve bilirkişi hazır bulundurularak, savunmanın ve tanık anlatımının denetlenmesine olanak verecek şekilde uygulamalı keşif yapılması, tanık A.’nin maktul ile sanık arasındaki konuşmayı duyup duyamayacağının araştırılması,
c) Sanığın kefil olduğu maktule ait borçlar nedeniyle kendisi aleyhinde icra takibi başlatıldığını ileri sürmesi karşısında, böyle bir icra takibi yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise hangi borç nedeniyle kim tarafından yapıldığının araştırılması,
Sonuçlarına göre, sanık lehine haksız tahrik olup olmadığı, varsa derecesinin tayin edilmesi yerine, eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararına uyarak bozma doğrultusunda işlem yapan yerel mahkemece 01.04.2011 gün ve 25-223 sayı ile; ilk hükümdeki gibi sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafileri ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 04.04.2012 gün ve 7900-2557 sayı ile; hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 09.05.2012 gün ve 264065 sayı ile;
“Olayın tek görgü tanığı olan A.Ö."in 15.12.2007 tarihinde jandarma da, 18.01.2008 tarihinde C.savcısına, 18.04.2008 tarihinde Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma ilamından sonra 01.04.2011 tarihinde Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde vermiş olduğu ifadelerinde ısrarla "kendisinin bulunduğu yer ile olayın geçtiği oda arasında cam olan bir kısmın olduğunu ayrıca odanın kapısının alt kısmı da aralık olduğu için oturduğu yer itibari ile içerde ki en ufak konuşmayı rahatlıkla duyabilecek durumda olduğunu, ancak silah sesinden başka konuşma, küfür ya da kavgaya delalet edecek başka ses duymadığını, silah sesinin ardından kapı açıldı sanık A. Ö.dışarı çıktı ve hızla bürodan uzaklaştı...." şeklindeki ifadesi dikkate alındığında maktulden sanığa yönelik herhangi bir haksız tahrikin bulunmadığı, sanığın münhasıran maktulden alacaklı olmasının haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirmeyeceği gözetilmeksizin yazılı şekilde haksız tahrik hükümlerinin uygulanarak sonuçta sanığa noksan ceza tayin edildiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca dosyanın gönderildiği Yargıtay 1. Ceza Dairesince itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme, kasten öldürme suçu ile sınırlı olarak yapılmış olup, sübuta ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibariyle de herhangi bir isabetsizliğin bulunmadığı somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesinine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın aşamalardaki istikrarlı savunmalarında, amcasının oğlu olan maktulün 2003 yılının son aylarında yanına geldiğini, Döşemealtı Belediye Başkanlığına adaylığını koyacağını söyleyerek kendisinden maddi yardım istediğini, kendisininde parasının olmadığını, ancak babasından kalan 13 parsel taşınmazının olduğunu, bu parselleri istediğine istediği fiyata satabileceğini, seçimden sonra da parasını zaman içerisinde ödemesini önerdiğini, maktülün de bu 13 parsel araziyi seçim sürecinde satıp, parasını harcadığı halde seçimi kaybettiğini, seçimden sonra maktul ve birkaç arkadaşı ile birlikte şirket kurduklarını, 2005-2006 yıllarına kadar maktul ile birlikte emlakçılık yaptığını, maktulün 13 parsel araziyi satması nedeniyle kendisine olan borcunu ödeyebilmesi için emlakçılık işinden kazandıkları paranın maktulde durduğunu, kendisinin ara sıra harçlık mahiyetinde para aldığını, 2006 yılında ortaklıktan ayrıldığını ve ayrılırken maktulden borcunu ödemesini istediğini, çeşitli defalar maktule telefon açarak borcunu ödemesini söylediğini, olay tarihinden 5 gün önceki pazartesi günü de maktule "amcaoğlu pazar günü ben Çanakkale"ye çocuğumun yanına gideceğim, yola çıkacağım, bayramı orada geçireceğim, hiç değilse benim alacaklı olduğum parsellere mahsuben borcunun bir miktarını öde" dediğini, maktulünde "tamam cumartesiye daha çok var öderiz" dediğini, olay gününe kadar kendisine her gün alacağının bir kısmını ödemesi konusunda hatırlatmalar yaptığını, olay günü sabah saat 08.00 de maktul ile birlikte değişik arsaları gezdiklerini, saat 10.00 da maktulün yanından ayrıldığını, ayrılmadan önce maktulden parasını öğleye kadar hazırlamasını istediğini, öğlen yemeğinde alkol aldığını, saat 14.30 da maktule telefon açıp, parayı ayarlayıp ayarlamadığını sorduğunu, maktul bürosuna çağırdığından yanına gittiğini, birlikte müşterileri ağırladıkları iç bölüme geçttiklerini, maktule gideceğini, misafirleri olduğunu söylediğini, maktulün de kendisine "ben parayı bulsam sigara alacağım" dediğini, kendisinin de maktule "şakanın zamanı değil, ben sabahleyin Çanakkale"ye gideceğim, çoluk çocuğum beni bekliyor" dediğini, maktulün "çoluğunu çocuğunu dedirtme" şeklinde küfür ettiğini, kendisinin de ona cevap verdiğini, karşılıklı küfürleştiklerini, bu sırada maktulün tabancasının bulunduğu kasaya doğru eğilince, belindeki tabancasını çıkartarak bir el ateş ettiğini, alkollü olduğu için tabancayı doğrulttuğu yönü hatırlamadığını beyan ettiği,
Bozmadan sonra ise, maktul İ. Ö."in M. isimli polis memuruna borcu olduğunu, bu nedenle arabasının satışını maktulün borcuna karşılık M."ye verdiğini ve İsmail"in senedini geri aldığını, bu şekilde İ."yi M.’ye borçlu olmaktan kurtardığını, emlakçı dükkanının üç bölümden oluştuğunu, birincisinin dışarıdan gelenlerin bulunduğu sekreter bölümü, diğerinin alıcı ve satıcıyla anlaşmanın yapıldığı, yani olayın gerçekleştiği bölüm, bir de mutfak bölümünün olduğunu, emlakçılık mesleğinin gereği olarak, emlakçının oturduğu yere almış olduğu müşteri ile yapmış olduğu konuşmaların duyulmaması için elden gelen her şeyin yapıldığını, bu itibarla sekreter olarak çalışan A.’nin içerdeki konuşmaları duymasının mümkün olmadığını belirttiği,
Olayın meydana geliş şekline ilişkin olarak görgüye dayalı bilgisi olmayan tanık A. Ö."nün olayın hemen sonrasında kollukta verdiği ifadede, sanığın iş yerine gelerek maktulün bulunduğu odaya geçtiklerini, on dakika sonra silah sesi duyduğunu, sanığın odadan çıkarak kaçtığını beyan ettiği, ancak diğer aşamalar da ise, sanığın odaya girmesinden hemen sonra silah sesi duyduğunu, içeriden bağrışma ve konuşma sesi duymadığını ifade ettiği,
Tanık A. Ö.dışında dinlenen diğer dokuz tanığın da görgüye dayalı ve olayın meydana gelişiyle ilgili bilgilerinin olmadığı, maktulün sanığa borcunun olup olmadığı konusunda beyanlarının alındığı, dinlenen dokuz tanığın hepsinin ve maktulün oğlu olan katılan S."nin 2004 seçimlerinden önce sanığın maktule bir kısım taşınmazlarını vermek suretiyle borç verdiğini beyan ettikleri, dokuz tanıktan üç tanesinin ve katılan S."nin maktulün borcunu fazlasıyla ödediğini belirttikleri, diğer altı tanığın ise maktulün borcunu ödemediğini ifade ettikleri,
Anlaşılmaktadır.
Haksız tahrik, 5237 sayılı TCK’nun 29. maddesinde; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir, diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir.
Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder ki, bu durumda fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil olmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 sayılı Kanunda, 765 sayılı TCK’nunda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Katılan ve tanık anlatımları ile sanığın aksi kanıtlanamayan savunmalarından, maktulle akraba olan ve 2004 yılında bir kısım taşınmazlarını maktule borç olarak veren sanığın, olay tarihinde alacağını almak amacıyla maktulün emlakçılık yaptığı iş yerine gidip, Çanakkale"ye gideceğini bu nedenle paraya ihtiyacı olduğunu söyleyerek alacağını istemesi üzerine, maktulün "ben parayı bulsam sigara alacağım" diyerek karşılık verdiği, sanığın da "şakanın zamanı değil, ben Çanakkale"ye gideceğim, çoluk çocuğum beni bekliyor" demesi üzerine, maktulün "çoluk çocuğuna başlatma" diyerek sanığa sinkaflı küfürler ettiği, sanığın da maktule cevap vermesi sonucunda karşılıklı küfürleştikleri, bu sırada sanığın yanında bulunan tabancasını çıkararak maktule doğru bir el ateş ederek ölümüne neden olduğu anlaşılmaktadır.
Maktulün olay günü, daha önce kararlaştırdıkları gibi parasını almaya gelen sanığa hitaben alaycı üslupla “ben parayı bulsam sigara alacağım” dedikten sonra sinkaflı küfürler etmesi ve uzun süredir sanığa olan borcunu ödememesi sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektiren haksız bir davranış olup, sanığın maktülden kaynaklanan haksız davranışın oluşturduğu öfkenin etkisi altında kalarak kasten öldürme suçunu işlediğinin kabulü gerekmektedir.
Tanık A.Cumhuriyet Savcılığında maktulün ofisinden küfür ya da kavgaya delalet edecek bir ses duymadığını, bozmadan sonra mahkemede de normalde oturduğu yerden maktulün bağırma şeklindeki konuşmalarını duyduğunu, fakat olay sırasında bunu çağrıştıracak bir şey duymadığını ve sanığın içeriye girmesinden hemen sonra silah sesi geldiğini beyan etmiş ise de, olaydan hemen sonra kollukta verdiği ifadede sanığın içeride on dakika kaldığını belirtmiş olması karşısında, tanığın anlatımları arasında çelişki bulunması ve sanığın aşamalardaki savunmalarında istikrarlı olarak maktulün kendisine küfür ettiğini söylemesi nedeniyle yerel mahkemece tanık A."nin beyanlarına itibar edilmemesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.02.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.