Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.04.2012 gün ve 6342 sayı ile;
“....Yargıtay 11. Ceza Dairesi ilgili kararında, sanığın sahte belge düzenlemesi eylemiyle ilgili olarak suç tarihinin 25.09.2005 olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Suç tarihinin 25.09.2005 tarihi olarak kabulü gerektiği kabul edildiği takdirde, sanığın eylemine uyan 5237 sayılı TCY hükümleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerekeceği halde, yazılı şekilde yerel mahkemenin kararının onanması yasaya aykırılık oluşturmaktadır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılması ve hükmün bozulması talebinde bulunmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca dosyanın gönderildiği Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.09.2012 gün ve 22294-14566 sayı ile itirazın yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın sahtecilik suçundan cezalandırılmasına karar verilen ve suçun sübutuna yönelik bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, aleyhe temyiz bulunmayan davada Özel Dairece suç tarihinin 25.09.2005 olduğunun tespiti halinde 765 sayılı TCK uyarınca kurulan mahkumiyet hükmünün eleştiri ile onanmasının mı, yoksa kazanılmış hak gözetilerek bozulmasının mı gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın, üzerinde kendi fotoğrafı bulunan ancak H.Demir isimli şahsın kimlik bilgilerini içeren nüfus cüzdanı talep belgesi ile 28.06.2004 tarihinde Bornova Nüfus Müdürlüğüne müracaat ederek I09-692573 seri numaralı nüfus cüzdanını, daha sonra da bu nüfus cüzdanıyla 29.06.2004 tarihinde Bornova Emniyet Müdürlüğüne başvurarak 0-291550 seri numaralı pasaportu aldığı, 02.07.2004 tarihinde bu sahte pasaport ve nüfus cüzdanını kullanarak İzmir Adnan Menderes havalimanından yurtdışına çıktığı, 24.10.2005 tarihinde ise sınırdışı edilerek geldiği İstanbul Atatürk havalimanından I09-692573 seri numaralı nüfus cüzdanını ibraz ederek pasaportsuz yurda giriş yaptığı, Pasaport Kontrol Büro Amirliği görevlilerince sanığın durumu incelendiğinde ve yapılan mülakat sonucunda başkasına ait bilgilerle nüfus cüzdanı ve pasaport alarak yurtdışına çıkış yaptığının ve gerçek kimliğinin A. ve M. oğlu, 1967 doğumlu E. Albayrak olduğunun tespit edildiği, suça konu nüfus cüzdanı aslının sanıktan ele geçirildiği ve dosya arasında bulunduğu, pasaportun ise bulunamadığı,
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü ekspertiz ve Adli Tıp Uzmanı bilirkişi raporlarına göre nüfus cüzdanında ve nüfus cüzdanı talep belgesi ile pasaport istek formunda silinti, kazıntı veya ilave yoluyla tahrifat yapıldığını gösterir herhangi bir bulguya rastlanılmadığının belirlendiği, sanık hakkında başkası adına sahte nüfus cüzdanı ve pasaport çıkartarak kullandığı iddiası ile kamu davası açıldığı, yerel mahkemece suç tarihinin 1 Haziran 2005"ten önce olduğu ve sanığın eyleminin suç tarihi itibarıyla yürürlükte olan 765 sayılı TCK"nun 350/3 ve 80. maddelerine uyduğu kabul edilerek anılan maddeler uyarınca mahkumiyetine karar verildiği, sanığın aşamalarda Halil Demir adına nüfus cüzdanı ve pasaport düzenletip yurt dışına çıktığını, yurt dışında pasaportu yırttığını ve 24.10.2005 tarihinde yakalanıp sınırdışı edildiğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Nüfus cüzdanı ve pasaportlar gerek 765 sayılı TCK, gerekse 5237 sayılı TCK uygulaması bakımından “resmi” nitelikteki belgelerden olup, bunlar üzerinde yapılan sahtecilik fiilleri 765 sayılı TCK’nun 350 ve 5237 sayılı TCK’nun ise 204. maddesinde yaptırım altına alınmıştır.
Buna göre 765 sayılı TCK’nun 350. maddesi uyarınca; “hüviyet cüzdanlarını, nüfus tezkerelerini, pasaportları ve ruhsatnameleri taklid edenler veya bunların yazılarını değiştirenler; bu gibi sahih vesikaları kimlere ita kılınmış ise onlardan başkasına veya diğer bir mekân ve zamanda verilmiş gibi göstermek maksadile değiştirenler yahut bunların sıhhat ve itibarı için lâzım gelen tasdik muamelesini ve matlûb olan şartlarını sahte olarak ifa kılınmış gibi gösterenler ve böyle taklid edilmiş veya değiştirilmiş nüfus tezkere ve hüviyet cüzdanı ve pasaport ve ruhsatnameleri kullanan ve kullanmak maksadı ile başkalarına teslim ve ita eyleyenler” bir yıldan üç yıla kadar hapis, 5237 sayılı TCK’nun 204/1. maddesi uyarınca da; “bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan” kişiler iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaları öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere hem 765 sayılı TCK hem de 5237 sayılı TCK’nda nüfus cüzdanı ve pasaportlarda sahtecilik “seçimlik hareketli” bir suç olarak düzenlenmiştir.
Seçimlik hareketli suçlar, suçun kanuni tanımında gösterilen alternatifli hareketlerden herhangi birisinin işlenmesi ile tamamlanabilen suçlardır. Seçimlik hareketlerin tamamının işlenmesi şart olmayıp, bir tanesinin işlenmesi suçun oluşması için yeterlidir. Seçimlik hareketlerden birkaçı ya da hepsi birlikte işlenmiş olsa dahi tek suç oluşacak, ancak bu durum TCK"nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde tutulabilecektir. Seçimlik hareketlerden birisi tamamlanmış ise diğeri teşebbüs aşamasında kalsa dahi suç tamamlanmış kabul edilecektir. Bu suçlarda, suç tarihi en son seçimlik hareketin yapıldığı tarih olup dava zamanaşımı da bu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.
Suç hangi kanunun yürürlüğü zamanında işlenmişse, kural olarak o kanunun hükümlerine tâbidir. Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur. Buna karşılık yeni kanun zamanında işlenen suçlara eski kanun hükmünün, lehe de olsa uygulanması mümkün değildir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, Ankara, 2012, s. 66; )
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın sahte belgelerle müracaat ederek H. Demir adına nüfus cüzdanı ve pasaport düzenlettiği, sahte pasaportla yurt dışına çıktığı ve sahte nüfus cüzdanı kullanarak da yurda giriş yaptığı göz önüne alındığında; "resmi belgede sahtecilik" suçunun nüfus cüzdanının en son kullanıldığı 25.10.2005 tarihinde tamamlandığı ve sanık hakkında bu tarih itibari ile yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK hükümleri uyarınca uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden, mülga 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca uygulama yapılması kanuna aykırıdır. Aleyhe temyiz bulunmasa ve sanığın lehine hükümler içerse dahi mülga bir kanunun, yürürlükten kalkmasından sonra işlenen bir suça uygulanması mümkün değildir. Aleyhe temyiz bulunmaması halinde ise 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı itibari ile sanığın kazanılmış hakkının korunacağı ilkesine bağlı kalınarak, ceza süresi yönünden aleyhe hüküm kurulamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan itirazın kabulü ile Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 22.02.2012 gün ve 421-2031 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- İzmir 22. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.09.2007 gün ve 190-398 sayılı hükmünün, suç tarihi yanlış belirlenerek 5237 sayılı TCK yerine mülga 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca uygulama yapılması isabetsizliğinden, ceza miktarı yönünden 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hak saklı kalmak şartıyla BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.02.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.