13. Hukuk Dairesi 2015/34882 E. , 2018/340 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalı ile temizlik hizmetlerinin alımı sözleşmesi imzalandığını, davalı şirket çalışanları tarafından emeklilik nedeniyle iş akdinin feshine bağlı olarak kıdem tazminatının tahsili amacıyla davalar açıldığını, davalının eski çalışanları olan .... için ... 10. İş Mahkemesi"nin 06.05.2014 tarih, 2013/3 esas, 2014/207 karar sayılı,.... için ... 9. İş Mahkemesi"nin 16.05.2014 tarih, 2013/128 esas, 2014/205 karar sayılı, ... için ... 3. İş Mahkemesi"nin 26.03.2013 tarih, 2012/122 esas, 2013/136 karar sayılı ve .... için ... 10. İş Mahkemesinin 25.03.2014 tarih, 2013/234 esas, 2014/118 karar sayılı ilamları ile kıdem tazminatına hükmedildiğini.... için ... 11. İcra Müdürlüğü"nün 2014/5200 esas sayılı ilamlı icra takibi sonucu 25.020,70-TL, ... için ... 11. İcra Müdürlüğü"nün 2014/5670 esas sayılı ilamlı icra takibi sonucu 30.215,08-TL, ....için ... 1. İcra Müdürlüğü"nün 2014/5654 esas sayılı ilamlı icra takibi sonucu 21.036,97-TL ve ....için ... 18. İcra Müdürlüğü"nün 2014/5443 esas sayılı ilamlı icra takibi sonucu 13.620,51-TL ödeme yapıldığını, gerek iş kanunu gerekse davalı taraf ile imzalanan sözleşme ve eki şartnamelerde işçilerin yasal haklarına ait sorumluluğun davalı firmaya ait olduğunu ileri sürerek, toplam 89.893,26-TL"nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, asıl işveren davacının, davalı şirket tarafından çalıştırılan işçilerin açmış olduğu davalar sonrasında ödemek zorunda kaldığı miktarların rücuen tahsili istemine ilişkindir.
4857 sayılı İş Kanununun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
Dava konusu olayda da davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçilere karşı) müteselsilen sorumludurlar. Bu düzenleme, işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla yapılmış olup, sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işveren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir.
Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 167. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 146.) maddesinde düzenlenen, “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir.
İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir.
Tarafların serbest iradesi ile imzalanan sözleşme hükümleri tarafları bağlayıcı nitelikte olup, sözleşme hükümleri uyarınca davalı, dava dışı işçileri çalıştırdığı dönemle sınırlı olmak üzere kendi dönemine isabet eden kıdem tazminatı niteliğindeki işçilik alacaklarından sorumludur.
Mahkemece, davacının dava dışı işçilere ödediği tüm işçilik alacaklarından davalının sorumlu olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, somut olayda davacıdan tahsil edilen kıdem tazminatı alacağı, dava dışı işçilerin sadece davalı şirket nezdindeki çalışmasını değil, dava dışı diğer alt işverenler nezdindeki çalışmalarını da kapsamaktadır. İşçinin çalışmış olduğu her bir alt işveren dönemine isabet eden işçilik alacaklarından, ilgili olan alt işveren sorumlu olacağından, davalı alt işverenin sorumluluğu da sadece kendi dönemi ile sınırlı olmalıdır. Davalının “son işveren“ olması da bu sonucu değiştirmez. O halde, taraflar arasında imzalanan tüm sözleşmeler ve ekleri getirtilip, dava dışı işçilerin çalıştığı dönemlerde hangi alt işverenler ile birlikte çalıştıkları araştırılıp, tüm firmalardaki alacakları değerlendirilmeli ve davalının, davacı tarafından ödenen işçilik tazminatından sadece dönemi ile sınırlı olmak üzere sorumlu olduğu kabul edilmelidir. Bu hususta konusunda uzman bilirkişilerden Yargıtay, mahkeme ve taraf denetimine elverişli rapor alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, ikinci bent gereğince davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/01/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.