11. Hukuk Dairesi 2018/183 E. , 2019/2223 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 09/03/2017 tarih ve 2015/184 E. - 2017/257 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince verilen 26/10/2017 tarih ve 2017/585-2017/689 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen 20/09/2010 tarihli sözleşme uyarınca davalının kendi adına kayıtlı aracı ile davacı namına İstanbul"dan Kocaeli Üniversitesi’ne öğrenci taşıma işini üstlendiğini, eğitim döneminin sonunda sözleşmenin sona erdiğini, sözleşme gereğince sözleşme bitiminden itibaren davalının 1 yıl süreyle aynı üniversiteye öğrenci taşımaması gerekmesine rağmen davalının taşıma işi yapmaya devam ettiği için davalının 50.000,00 TL cezai şart ödemesi gerektiğini, cezai şartın tahsili için yapılan icra takibine davalının itirazı sonucu takibin durduğunu ileri sürerek itirazın iptaline ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının sözleşme hükümlerini yerine getirmediğini, bu nedenle davacı hakkında icra takibi yapıldığını, davacının itirazı üzerine açtıkları davanın derdest olduğunu, sözleşmede davalının zayıf konumda olması sebebiyle bu maddenin geçersiz olduğunu, genel işlem şartı niteliğinde olduğunu, Anayasa’nın 48 ve devamı maddelerinde düzenlenen çalışma hürriyetine de aykırı olduğunu, İstanbul’dan Kocaeli’ne öğrenci taşıma işinin ihale ile davacıya verilmediğini, davacının tekel hakkı bulunmadığını, benzer işi bir çok şirketin yaptığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, davalının esnaf olduğu, davacıya göre daha zayıf durumda bulunduğu, sözleşmedeki cezai şarta ilişkin hükmün davalının çalışma özgürlüğünü sınırladığı, sözleşmenin bu hali ile taşıma piyasasının belirli bir bölgede parsellenmesi sonucunu doğrucak nitelikte olduğu, yapılan işin mahiyeti gereği ticari sır olarak vasıflandırılabilecek bir durum da bulunmadığı, cezai şartın haksız rekabeti önlemeye yönelik düzenleme olarak kabulünün de mümkün olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesince, cezai şartın davacının çalışma özgürlüğünü kısıtladığı, yapılan işin gereği ticari sır olarak kabul edilebilecek bir husus olmadığı, sözleşmedeki cezai şartın haksız rekabeti önlemeye yönelik bir düzenleme olarak kabulünün de mümkün olmadığı gerekçeleri ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanan cezai şartın tahsili istemine ilişkin olup mahkemece Anayasa"nın 48. ve devamı maddeleri gereğince sözleşmedeki cezai şartın çalışma hürriyetini ihlal ettiği, sözleşmenin kelepçeleyen sözleşme olduğu, davalının davacı karşısında zayıf konumda olduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
6098 sayılı TBK"nın 30. ve devamı maddelerinde sözleşmenin hata, hile ve ikrah hallerinde geçersiz sayılabileceği, 26. maddesinde de sözleşme hürriyeti düzenlenmiştir. Rekabet yasağı kaydı için ise kanunda bağlı olduğu sözleşmeye göre özel hüküm mevcut ise (örn: TBK 444-447) o hüküm, yoksa genel hüküm olan TBK 26-27 ve MK 23/2 maddesi çerçevesinde çözüm getirilmesi gerekir. Somut olayda, taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye göre davacı işveren, davalı ise araç sahibi olan yüklenicidir ve yüklenici bu sözleşmeyle kendi aracı ile İstanbul"dan Kocaeli Üniversitesine öğrenci taşıma işini üstlenmiş ve sözleşme süresinin sona ermesinden sonra yüklenicinin aynı işverenle çalışmak istememesi durumunda haksız rekabete sebebiyet vermemesi için 1 yıl süreyle davalının aynı üniversiteye İstanbul"dan öğrenci taşımayacağı kararlaştırılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 55. maddesine göre de iş şartlarına uymamak, özellikle kanun veya sözleşme ile rakiplere de yüklenmiş olan olağan iş şartlarına uymamanın haksız rekabet oluşturacağıda gözetildiğinde davalının, davacı vasıtasıyla aldığı bir işi davacıyı devreden çıkararak üstlenmesini engellemeye yönelik olması, davalının taşıma yapmayacağı güzergahın belirli olması, bu güzergah dışında davalının çalışmasını engelleyecek bir hüküm içermemesi ve 1 yıl süreyle sınırlı olarak geçerli olması değerlendirildiğinde; taraflar arasında sözleşme serbestisi kapsamında haksız rekabeti önlemeye yönelik olarak düzenlenen cezai şartın geçerli olduğunun kabulü gerekirken, yazılı şekilde cezai şartın geçersiz kabul edilmesi doğru görülmemiştir.
Bu durumda sözleşmeye göre cezai şartın geçerli olabilmesi için davacının aynı okula servis işini alması, davalının da davacı ile çalışmak istememesi şartlarının da gerçekleşmiş olması gerekmekte olup mahkemece sözleşmedeki bu şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 25/03/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, taraflar arasındaki düzenlenen alt taşıma sözleşmesindeki rekabet etmeme yasağının ihlali iddiasına dayalı olarak yine sözleşmede öngörülen cezai şartın tahsili istemine ilişkindir.
Dosya incelendiğinde, davacının İstanbul’dan Kocaeli Üniversitesine öğrenci taşıma işi ile iştigal ettiği, bu şekildeki ticari faaliyetini davalı ve onun gibi araç sahipleri ile alt taşıma sözleşmeleri yapmak suretiyle sürdürdüğü, davalı ile akdedilen 2010 tarihli sözleşmede, davalının, sözleşme bitiminden itibaren 1 yıl süre ile aynı güzergahta öğrenci taşımayacağına ilişkin olarak davacıya taahhütte bulunduğu, ihlal halinde ise cezai şart öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Anayasamızın 48. maddesi herkesin dilediği alanda, çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğunu, özel teşebbüs faaliyetinde bulunabileceğini öngörmektedir. Taşımacılık faaliyetinin de söz konusu hüküm çerçevesinde bir özel teşebbüs faaliyeti olduğu, davalının bu anlamda, belirtilen güzergahta yasal koşullara uymak koşuluyla yolcu taşıma sözleşmeleri akdetmeye ehil olduğu kuşkusuzdur. Öte yandan, olaya uygulanması gereken 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanununun 5/son. maddesi, açıkça, maddede öngörülen yasal yeterlilikleri haiz taşımacıların yapacağı taşımaların, başka taşımacılar yahut üçüncü kişiler tarafından engellenemeyeceğini emredici bir hüküm olarak düzenlemiş bulunmaktadır. Keza, 4054 sayılı Kanunun tamamında ve özellikle 65. maddesinde de rekabetin sınırlandırılmasını engelleyici hükümlere yer verilmiş olduğu ortadadır.
Dosya kapsamı uyarınca, davacının, anılan güzergahta öğrenci taşıma işi bakımından davadışı üniversite ile bir sözleşmesi olduğu, uyuşmazlık konusu dönem itibariyle bir sözleşmesinin devam ettiği veya bu güzergahta belirtilen nitelikte taşıma faaliyetinde bulunma açısından kendisine tanınmış bir imtiyazın var olduğu ve buna bağlı olarak kendisinin akdettiği sözleşmelerin veyahut var olan imtiyazının sonlanmasına yönelik bir davalı eylemi iddia ve ispat edilmemiştir. Diğer bir yandan, davacı yanca, davalının, 4925 sayılı Kanunda öngörülen yasal koşulları taşımadığı, bu anlamda, belirtilen güzergahta taşıma yapma hak ve yetkisi bulunmadığına ilişkin bir iddia da ileri sürülüp ispatlanmış değildir.
Bu durumda, davalı yanın, gerek 6762 sayılı Kanunun ve gerekse de 6102 sayılı Kanunun haksız rekabet hükümlerine dayalı olarak herhangi bir ihlalde bulunduğundan söz edilemez.
Öte yandan, taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği itibariyle, rekabet etmeme taahhüdünün, tıpkı TBK’nın 444 vd. maddelerinde olduğu biçimiyle, yasal bir düzenlemeye dayalı olmadığı da ortadadır.
Şu halde, uyuşmazlığın çözümü, taraflar arasında düzenlenen sözleşmede öngörülen bu taahhüdün sözleşme serbestisi kavramı içerisinde değerlendirilmesinin gerekip gerekmeyeceği, buna bağlı olarak taahhüt ve cezai şart geçerli olup olmadığının belirlenmesi ile mümkündür.
Gerek eski Borçlar Kanunumuzda ve gerekse de 6098 sayılı TBK’da sözleşme serbestisinin sınırları, kanunun emredici hükümleri, kamu düzeni, ahlak, kişilik hakları ve konusunun olanaksızlığı olarak belirlenmiş, sözleşme serbestisinin mutlak bir serbestlik anlamına gelmediği açıklanmıştır.
Bu durumda, gerek ilk derece mahkemesince ve gerekse de bölge adliye mahkemesince de isabetle saptanıp gerekçelendirildiği üzere, taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye konulan “rekabet etmemeye dayalı taahhüt ve buna bağlı cezai şart” hükümleri, yukarıda anılan anayasa ve yasanın emredici hükümleri gözetildiğinde 818 sayılı BK’nın 19 ve 20., 6098 sayılı TBK’nın 26 ve 27. maddeleri gözetildiğinde kesin hükümsüz niteliktedir.
Açıklanan nedenlerle, davacı yanın temyiz itirazının reddiyle usul ve kanuna uygun kararın onanması gerektiği kanısına vardığımdan, Dairemizin muhterem çoğunluğunun aksi yöndeki gerekçesine ve bu gerekçeye dayalı bozma sonucuna katılamıyorum.