10. Hukuk Dairesi 2014/22547 E. , 2015/23106 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Somut olayda, davalı şirketin işyerinde vinç operatörü ve desandre açma işlerinde çalışan sigortalının, 18.01.2010 tarihinde desandre dibinde doldurdukları vagonu vinçle çekmek üzere yukarı çıktığı dolu vagonu çektikten sonra tekrar aşağı inmeye başladığı sırada vinç halatının boş vagona bağlayan kancacı davalı ...’ın vincin yerinde olup olmadığını kontrol etmeden boş vagonu desandreden aşağı vermesi üzerine kontrolsüz şekilde inen vagonun sigortalıya çarparak, sigortalının %57 sürekli iş göremezlik derecesinde yaralandığı, eldeki ıslah edilen davada, Kurumca sigortalısına sarf edilen ilkpeşin sermaye değerli gelir ve geçici iş göremezlik ödemelerden oluşan Kurum zararının %75’inin teselsülen davalılardan tahsili istenmiş, mahkemece, %30 sigortalıyı, %60 davalı şirketi, %10 davalı ...’ı kusurlu kabul eden bilirkişi raporu esas alınarak, Kurumca sigortalıya bağlanan ilkpeşin sermaye değerli gelirin %7’sinden davalı ... ile birlikte teselsülen sorumlu olmak üzere %70’inden davalı işveren şirket, sigortalıya ödenen geçici iş göremezlik ödemesinin %7’sinden davalı ... ile birlikte teselsülen sorumlu olmak üzere %70’inden davalı işveren şirket sorumlu tutularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Kanunun 21"inci maddesinin 1 ve 4’üncü fıkralarıdır.
1-)6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hakiminin, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı
saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. ...., “...’nın Türkçesi Üzerine”, ... Üniversitesi Hukuk ..., Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün 2011/19–639 Esas, 2012/30 Kararı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 2009/4–13 Esas, 2009/12 Karar; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.04.2010 gün ve 2010/2–76 Esas, 2010/77 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere düşme, takipsizlik, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar kesinleşmiş mahkûmiyet kararları olarak kabul edilemeyecektir.
Dosya kapsamından, iş kazasına neden olan olay ile ilgili yürütülen kamu davası sonucunda ... Sulh Ceza Mahkemesinin 14.06.2012 tarihli kararında davalı ... ve şirket müdürü olarak dava dışı ...’in adli para cezası ile mahkumiyetlerine dair hüküm kurulduğu, davalı ... yönünden ceza hükmünün temyiz edilmeden kesinleştiği, dava dışı ... yönünden ceza hükmünün temyiz aşamasında olduğunun mahkemesince bildirildiği, mahkemece, hükme esas alınan eldeki dosyadaki kusur raporunda her ne kadar davalı şirketin %60 kusuru bulunduğu ve bunun içerisinde dava dışı ...’in kusuru işveren kusuru içerisinde değerlendirildiği belirtilmiş ise de, dava dışı ...’e somut kusur oranı belirtilmediği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, ceza davasında dava dışı ... hakkında alınan kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılmalı ve kararın kesinleşmesi halinde iş kazasının meydana gelmesinde somut kusur verilmesi gerektiği gözetilerek, yeniden kusur raporu alınmalıdır.
2-) 5510 sayılı Kanunun 21’inci maddesinin dördüncü fıkrası, üçüncü kişinin sorumluluğunu düzenlemekte olup; buna göre, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilebilecektir.
Üçüncü kişinin rücû alacağından sorumluluğu kusur sorumluluğu esasına dayanır. Bir başka ifadeyle; üçüncü kişi, ancak kusurlu bir hareketinin varlığı halinde rücu alacağından sorumludur.
İş kazası, meslek hastalığı ve hastalığın üçüncü kişinin kusuru sonucunda meydana gelmesi halinde rücû edilecek miktar ise; sigortalı ya da hak sahiplerine yapılan ödemelerin tümünün, bağlanacak gelirlerin ise başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, kusur karşılığından oluşmaktadır.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla sebebiyet vermeleri halinde; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 62’nci (818 sayılı Mülga Borçlar Kanununun 50 ve 51) maddeleri uyarınca teselsül hükümlerine göre birlikte sorumlulukları söz konusu olacaktır. Bu
halde, Türk Borçlar Kanunu’nun 62’inci maddesi uyarınca kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin diğer müteselsil sorumlulara karşı rücû hakkı baki kalmak koşuluyla, her bir sorumlu yönünden kusurlarına düşen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına hükmedilebilecektir.
Somut olayda, davacı kurum ıslah dilekçesinde teselsüle dayandığı nazara alındığında, mahkemece, 5510 sayılı Kanunun 21’inci maddesinin 4’üncü fıkrası uyarınca üçüncü kişinin geçici iş göremezlik ödemelerinin tamamından sorumlu olduğu dikkate alınıp, bağlanan gelir yönünden ise yukarıdaki belirtilen ilkeler gözetilerek işveren ve üçüncü kişinin teselsül sorumluluğu belirlenip, davacı Kurum lehine usuli kazanılmış hak gözetilerek hüküm kurulmalıdır.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, hükmü temyiz etmeyen davalılar yönünden davacı lehine oluşan usuli kazanılmış hak durumu da gözetilerek karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 15.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.