11. Hukuk Dairesi 2018/283 E. , 2019/2215 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 31/01/2017 tarih ve 2016/47 E. - 2017/19 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair ... Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesince verilen 09/11/2017 tarih ve 2017/946- 2017/997 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı kurum vekili ve davalı şirket vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkilinin 01, 04, 35, 37, 39, 40. sınıflarda 2013/55667 sayılı "TP REHBER İLE BÜTÜN YOLLAR TÜRKİYE PETROLLERİ"NE ÇIKAR” ibareli marka tescil başvurusunda bulunduğunu, başvurunun davalı şirketin 118881, 2010/52222, 107990, 2010/52221, 146026, 146681, 107992 sayılı ve "TÜRKPETROL TP", "TÜRKPETROL T.P. 1936+Şekil", "TP", "TÜRKPETROL+Şekil", "TÜRKPETROL", "TÜRKPETROL", "T.P" ibareli markalarını gerekçe göstererek yaptığı itiraz sonucunda, nihai olarak ..."nin 2015-M-11920 sayılı kararı ile kısmen reddedildiğini, müvekkilinin 1954 yılında kanunla kurulduğunu ve kuruluşundan itibaren “TÜRKİYE PETROLLERİ” ve “TP” ibaresini petrol ve petrol ürünleri üzerinde, akaryakıt dolum ve dağıtım istasyonlarında uzun yıllardır kullandığını, müvekkilinin markasının davalı şirket markaları ile benzer olmadığını, “TP” markalarının karıştırılma ihtimalinin olmadığı yönünde Yargıtay kararının bulunduğunu, davalı şirketin ilk marka tescilinin 2010 yılında olduğunu, müvekkilinin ise tescil yoluyla “TP” ibaresi üzerinde 35, 37, 39 ve 40. sınıflarda öncelikli ve müktesep hakkının olduğunu, davalının davalı kuruma sunmuş olduğu önceki tarihli dilekçelerinde, kendi markalarının müvekkil markalarına benzer olmadığını savunduğunu, bunun dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığını, başvuru markasının müvekkilinin tescilli ve tanınmış seri markalarına dahil olduğunu ileri sürerek ..."nin 2015-M-11920 sayılı kararının iptalini, marka başvurusunun reddedilen emtialar yönünden tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı kurum vekili; markaların 556 sayılı KHK 8/1-b anlamında benzer olduğunu, kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili; davacının yoğun olarak arama ve sondaj faaliyetlerinde bulunduğunu, 2006 yılına kadar akaryakıt dağıtım sektöründe etkili ve önemli bir faaliyetinin olmadığını,müvekkilinin “TÜRK PETROL” isim ve markasını 1931 yılından bu yana kullandığını, akaryakıt dağıtım sektöründe faal olduğunu, davacının tescilli marka haklarını ihlal ettiğini, müvekkilinin “TÜRK PETROL” ibaresine ayırt edici nitelik kazandırdığını, gerçek hak sahibi olduğunu, dava konusu markada yer alan “REHBER İLE BÜTÜN YOLLAR TÜRKİYE PETROLLERİNE ÇIKAR” ibaresinin başvuruya ayırt edicilik katmadığını, asli unsurun “TP” ibaresi olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.10.2011 tarih ve 2009/12585 E.- 2011/12542 K. sayılı ilamında ise “TÜRKPETROL + TP” ibarelerinin tamamının markanın asıl unsuru kabul edildiğini, markaların benzer olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; markaların esas unsurlarının “TP” ve "TÜRKİYE PETROLLERİ" ibareleri olduğu, davalı şirketin özellikle 118881, 2010/52222, 107990, 107992, 2010 52221, 146026, 146681 numaralı markalarındaki “TP” ibaresinin ayırt edici unsur olarak ortalama tüketici zihninde iz bırakmış olduğu, dava konusu markanın davalının adı geçen markaları ile karışıklık yaratacak derecede benzer olduğu, “TP” ibaresinin davacının markalarında kazanılmış hak oluşturmadığı, “TP” ibaresinin markalarının bütün olarak bıraktıkları izlenim içinden ayrılarak, bağımsızlaşmış bir algı yaratmadığı, taraf markaları arasında, markaların bağlantı kurulması ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açabilecek derecede benzerliğin olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
... Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; davacı vekilinin istinaf başvurusunun, Yargıtay içtihatlarından çıkarılan sonuca göre davacının, davalı şirket markalarına yaklaşacak şekilde, sadece "TP" ibaresini marka olarak kullanması mümkün değilken, aynı "TP" ibaresini, "TÜRKİYE PETROLLERİ" ibaresi ile birlikte, asıl unsur olarak kullanmasının mümkün olduğu, benzerlik ve karıştırılma ihtimaline ilişkin değerlendirmelerde markaların bütünsel olarak incelenmesi gerektiği, başvuru markası ise davalı şirket markaları ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerliğin bulunmadığı, "TÜRK PETROL" ibaresiyle "TÜRKİYE PETROLLERİ" ibaresinin karıştırılmaya sebebiyet verebilecek derecede benzer olmadığı, her birinin ihtiva ettikleri kelimelerin kapsamlarında yer alan ürün ve hizmetler için vasıf bildirici niteliği, ancak bir araya gelmeleri ile ayırt edicilik kazanmış olmaları ve korunma kapsamlarının da bu husus gözetilerek belirlenmesinin gerektiği, davacının başvurusunda "TP" ibaresinin düz yazı şeklinde ve "TÜRKİYE PETROLLERİ" ibaresiyle birlikte yer aldığı, "TP" ibaresinin markada yer alan "TÜRKİYE PETROLLERİ" ibaresinin açılımını ifade ettiğinin çok açık olduğu, davacı ve davalı markalarının fiili olarak uzun yıllardan bu yana aynı sektörde eş zamanlı olarak kullanıldığı, sunulan kanıtlar kapsamından herhangi bir iltibasın doğduğuna ilişkin iddia ve ispatın bulunmadığı, piyasada ayrı ayrı tutunmuş bulunan markaların birbirleri ile iltibasa sebebiyet vermediklerinin, gerçek yaşamdaki vakıalar ile sabit bulunması karşısında, farazi bir takım iddialarla markalar arasında iltibas doğacağının iddia edilmesinin kabul olunamayacağı, her iki markanın birbirinden bağımsızlaşmış olduğu ve aralarındaki farklılığın halk arasında sıkça kullanılmaları sebebiyle, var olan kısmi benzerlikten ... etkinin, iltibası meydana getirme olasılığını ortadan kaldırdığı, uzun yıllar birlikte kullanılan ve iltibas yaratmayan markalarla ilgili var olan bu fiili durumun, yıllar sonra nasıl olup da bozulduğu ve birbirleri ile iltibasa sebebiyet verdiğinin bir mantık muhakemesi içerisinde tahlil ve piyasa davranışlarına dayalı bilgilerden elde olunacak veriler ile ispatlanamadığı, her iki tarafın bu markaları fiilen kullanarak gerçekleştirdikleri ticari faaliyetlerinde, kendi iştigal konuları ile ilgilenen üçüncü kişiler tarafından bu markalarla tanındıkları, ulaşılan bu iktisadi hâl nedeniyle artık kendilerinden bu işareti ticarette kullanmayı terk etmelerinin istenemeyecek kadar ekonomik yığım gerçekleştirmiş oldukları, her iki tarafın birbirlerine karşı uzun süre bir dava açılmaması karşısında, artık bundan sonra da birbirlerine müdahalede bulunulmayacağı konusunda korunması gereken bir güven edindikleri, ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin markalar arasındaki farklılığı algılayabileceği, bir kelimenin ve ondan türetilen bir sözcüğün marka olarak seçilip tescil ettirilmesinin, anılan kelime üzerinde marka sahibine tekel hakkı vermeyeceği, anılan kelimenin veya ondan türetilen işaretlerin markasal olarak
kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından iltibas yaratabilecek derecede benzerlerinin kullanılmasını engelleme hakkını vereceği, yargılama konusu olayda ise böyle bir hâlin bulunmadığı, 556 sayılı KHK kapsamında mahkemelerin tescil isteminin kabulü yahut reddi yönünden yetkisinin bulunmadığı, bu işlemin idari nitelikte olduğu, ayrı bir dava olarak nitelendirilemeyeceği gerekçesiyle 6100 sayılı HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kısmen kabulüne, ..."nin 2015-M-11920 sayılı kararının iptaline, marka başvurusunun tescili talebinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı kurum vekili ve davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK"nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK"nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davalı kurum vekili ve davalı şirket vekilinin temyiz istemlerinin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK"nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK"nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, istek halinde aşağıda yazılı 18,40 TL harcın temyiz eden davalılara iadesine, 25/03/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.