15. Hukuk Dairesi 2020/3070 E. , 2021/2979 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
- K A R A R -
Asıl ve karşı dava ile birleşen dava, arsa payı devri karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin olup, mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş, temyiz edilen hüküm Dairemizin 2019/2632 esas, 2020/898 karar sayılı ve 04.03.2020 günlü bozma kararı ile tarafların diğer temyiz itirazları reddedilerek bozma ilamının 2. bendinde açıklanan nedenlerle yüklenici, 3. bendinde açıklanan nedenlerle de arsa sahipleri yararına bozulmuş, bu kez Dairemiz kararına karşı davacı-karşı davalı arsa sahipleri vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
1) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere göre davacı-karşı davalı arsa sahipleri vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme talepleri yerinde görülmemiş, reddine karar vermek gerekmiştir.
2) 6100 sayılı HMK"nın 141/1. maddesinde tarafların yargılamada iddia ve savunmalarını ne zamana kadar değiştirebilecekleri düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme aşamasında ancak karşı tarafın açık muvafakati ile ön inceleme duruşmasında taraflardan birisi gelmez ise gelen tarafın, karşı tarafın muvafakati aranmaksızın iddia ve savunmanın genişletilmesi yahut değiştirilmesi mümkündür. Yine HMK’nın 144/2. maddesinde, iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir. Bu anlamda ıslah, karşı tarafın rızasının olmadığı durumlarda yasağın başladığı andan itibaren iddia ve savunmaları değiştirme noktasında taraflar için tek çare olmaktadır.
Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (6100 sayılı HMK. m. 176). Taraflar ihmal, unutma, yetersiz bilgi ve benzeri sebeplerle eksik ya da hatalı şekilde iddia ve savunmada bulunmuş olabilecekleri gibi, yargılama sırasında meydana gelen gelişmeler neticesinde de yargılamanın başında sundukları iddia ve savunmalarında değişiklik yapma ihtiyacı duyabilirler. Islah müessesesi, dava değiştirme, başka bir deyişle iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılanabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapılabilmektedir (Üstündağ S: Medeni Yargılama Hukuku, C.I.II.B.5, İstanbul 1992, s.534).
Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde, karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hallerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hallerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır. Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılması, Kanun uyarınca zaman bakımından sınırlandırılmış ve HMK"nın "Islahın Zamanı ve Şekli" başlıklı 177. maddesinin 1. fıkrasında tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir. Bu noktada yargılamanın hangi aşamasına kadar ıslahın mümkün olacağını belirleyebilmek için tahkikat evresinden bahsetmek gerekmektedir. Zira ıslahın zaman bakımından sınırı, bozmadan sonra ıslahın yapılıp yapılamayacağı ile doğrudan ilgilidir.
Tahkikat, HMK’nın 147. maddesi uyarınca ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra başlamaktadır. Bu anlamda tahkikat evresinde işin esasına girilerek delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar verilmek üzere taraflar duruşmaya davet edilir. Bu yönüyle tahkikat evresi, yargılamanın en önemli ve uzun aşaması olarak nitelendirilmektedir. Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir (Madde 186). HMK’nın 184. ve 185. maddeleri gereğince tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında Mahkeme, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder ve bu tefhim ile tahkikat aşaması sona erer.
Bununla birlikte, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususu Yargıtay Hukuk Daireleri ve öğreti arasında tartışmalı bir hususken, 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesinde bozmadan sonra ıslah konusuna açıklık getirilmiştir. Bu maddeye göre; “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu bağlamda açıklanması gereken bir diğer husus ise usuli kazanılmış hak kavramıdır. Usuli kazanılmış hak, bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine (diğeri aleyhine) doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan haktır. Usul hukukunun temel prensiplerinden birisi olan usuli kazanılmış hak kavramı, gerek HUMK, gerekse HMK’da düzenlenmemesine rağmen gerek öğretide gerekse uygulamada kabul edilmiştir.
Yargıtay’ın bozma kararı nedeniyle kazanılmış hak iki çeşit olup, birincisi Mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile, bozma kararı lehine olan taraf yararına kazanılmış hak, ikincisi bazı konuların bozma kararının kapsamı dışında kalması ile doğan usuli kazanılmış haklardır. Bozma kararına uymuş olması halinde Mahkeme, bu uyma kararı ile bağlı olup, usuli kazanılmış hak ilkesi uyarınca lehine bozulan taraf yararına araştırma ve inceleme yapmak zorundadır ( 04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Usuli kazanılmış hak yukarıda belirtildiği üzere açık bir kanun hükmüyle düzenlenmemiş olsa da önemli ve temel bir hukuk ilkesidir. Ancak usuli kazanılmış hak ilkesinin de istisnaları bulunmaktadır. Geriye etkili kanun değişikliği, görev kuralına aykırılık, sonradan ortaya çıkan içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK), hak düşürücü süre, kamu düzeni gibi hususlar kazanılmış hak kuralının istisnalarındandır. Bu durumda usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.). Zira usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
Bu anlatımlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece 17.09.2009 tarihinde verilen ilk kararın Dairemizin 12.04.2012 tarihli ilamı ile bozulduğu, bozma ilamına uyulmak suretiyle mahkemece tahkikata dair işlemler tesis edildiği, bu doğrultuda davacı-karşı davalı arsa sahipleri vekilinin talebini 01.04.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile artırdığı ve mahkemece ıslaha itibar edilerek karar verildiği, söz konusu kararın Dairemizin 04.03.2020 günlü ve 2019/2632 esas, 2020/898 karar sayılı ilamının 2. bendi ile davalı-karşı davacı-birleşen dosya davalısı yüklenicinin temyiz itirazları yönünden bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesi ile yüklenici yararına bozulduğu anlaşılmaktadır.
Ne var ki 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2 maddesi ile Yargıtay’ın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar ıslah yapılması mümkün hale getirilmiştir. Sonradan aynı hususta bir kanun çıkarılmış olmasının usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğu, usule ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerektiği, mahkemece verilen nihai karardan sonra değişiklik yapılmış olsa dahi, bu değişikliğin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu Yargıtay kararlarıyla açıklanmıştır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20.02.2008 gün, 2008/13-160 esas, 2008/147 karar)
Açıklanan nedenlerle, mahkemece davacı-karşı davalı arsa sahiplerinin 01.04.2013 tarihli ıslahına değer verilerek hüküm tesis edilmesinin yerinde olduğu bu defaki incelemeden anlaşılmakla, davalı-karşı davacı-birleşen dosya davalısı yüklenicinin tüm temyiz itirazları reddedilerek, Daire’mizin bozma ilamındaki ıslaha ilişkin bozma nedeninin kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı-karşı davalı arsa sahiplerinin diğer karar düzeltme istemlerinin reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle arsa sahiplerinin karar düzeltme istemlerinin kabulü ile Dairemizin 04.03.2020 günlü ve 2019/2632 esas-2020/898 karar sayılı bozma ilamının 2. bendinde yer alan bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına yönelik bozma kısmının ilamdan çıkartılarak, mahkeme kararının davalı-karşı davacı-birleşen dosya davalısı yüklenicinin tüm temyiz itirazları reddedilerek ilamda belirtilen gerekçelerle davacı-karşı davalı arsa sahipleri yararına BOZULMASINA, peşin alınan harç ile karar düzeltme harcının istek halinde asıl ve birleşen davada davacılar - karşı davada davalılara iadesine, aşağıda yazılı onama harcın asıl ve birleşen davada davalı-karşı davada davacıdan alınmasına, 24.06.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.