11. Hukuk Dairesi 2018/185 E. , 2019/2208 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 11/05/2017 tarih ve 2016/497 E. - 2017/342 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince verilen 26/10/2017 tarih ve 2017/510-2017/696 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili şirketin kuruluşunda %50 oranında hissedar olan davalının 02.01.2010-31.08.2012 tarihleri arasında genel müdürlük yaptığını ve bu tarihler arasında bir dönem Şirketi münferit imza ile temsil ve ilzama yetkili olduğunu, şirketin diğer %50 hissedarı dava dışı Haydar Tunç"un, davalının şirket hesaplarından para alıp iade etmediğini fark edip iadesini talep ettiğini, ancak davalının aldığı bedelleri iade etmediğini, 26.11.2011 tarihinde Beyoğlu 25. Noterliğinin 57946 yevmiye nolu işlemi ile davalının dava dışı İsmail Tunç ile müşterek imza ile şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındığını, daha sonra davalının Beyoğlu 25. Noterliğinin 31.01.2012 tarih ve 057714 yevmiye nolu sözleşme ile hissesini devredip şirketteki görevinden de istifa etmek suretiyle müvekkili ile ilişiğini kestiğini, davalının genel müdür olduğu dönemde şirketin ticari faaliyetlerini yürütmek üzere almış olduğu iş avanslarını ticari faaliyetlerde harcadığına ilişkin bir belge ibraz edemediğini, bu bedellerin şirketin ticari defter ve kayıtlarında mevcut olduğunu, davalıdan bu bedellerin tahsili için girişilen icra takibinin davalının itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin 2012 yılı başlarında davacı şirketteki hissesini dava dışı İsmail Tunç’a devrettiğini, ayrıca davacı şirketin ana bayiliğini üstlendiğini, buna ilişkin protokol ve bayiilik sözleşmesi düzenlendiğini, ancak davacı şirketin yeni yetkilisi dava dışı İsmail Tunç"un önprotokolle belirlenen tarihte ödemesi gereken hisse devir bedelini ödemediğini, davacı şirketin de bayiilik ilişkisinden kaynaklı müvekkilinin alacaklarını ödemediğini, bunun üzerine dava dışı İsmail Tunç ve davacı şirket aleyhine bir çok dava açtığını, müvekkilinin davalı Şirketten ödeme almadığını, takibin kötüniyetli olarak müvekkilinin alacaklarına kavuşmasını geciktirmek ve engellemek amacıyla yapıldığını, davacının iddiasının ispata muhtaç olduğunu savunarak davanın reddini istemiş 24.12.2016 tarihli ıslah dilekçesiyle de kötüniyet tazminatı talebinde bulunmuştur.
Mahkemece tüm dosya kapsamı doğrultusunda yapılan yargılamaya göre, dava şartı niteliğindeki genel kurul kararının yargılama aşamasında ikmal edildiği, davacı şirketin ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı, defter kayıtlarında davalıyı borçlandırıcı ve alacaklandırıcı işlemlerin tek yanlı olarak yapıldığı, bu işlemlerin dayanağı olarak davacı tarafça ibraz olunan Garanti Bankası hesap hareketlerine göre 2010 yılında davalıya ödenen ve davalıdan şirket hesabına gelen tutarların hesaplanması neticesinde davacı şirketin alacak iddiasının sübut bulmadığı, aksine davalının 31.12.2010 tarihi itibariyle davacı şirketten 84.645,00 TL alacaklı olduğunun anlaşıldığı, Garanti Bankası 2010 yılı hesap hareketleri dışında başkaca dayanak belge ibraz edilemediği, usulüne uygun tutulmayan davacı şirket ticari defterlerindeki tek yanlı ve dayanağı bulunmayan 331.673,40 TL davalıyı borçlu gösteren kayıtların davanın ispatı için yeterli olmadığı, davacının takipte kötü niyetli olduğunun da anlaşılamadığı gerekçesiyle davanın ve koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve davacı vekili her ne kadar bilirkişi raporuna beyan dilekçesinde ticari defter kayıtlarına dayanak olarak ibraz edilen hesap hareketlerinin sehven 2010 tarihli olduğunu beyan etmiş ise de karara kadar asıl dayanak olduğunu iddia ettiği belgelerinde ibraz edemediği ve son celsede mazeret dilekçesi ibraz etmesine rağmen bunun dikkate alınmadığı iddiasını da ispatlayamadığı, yapılan takipte kötüniyetin de davalı tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- 6100 sayılı Kanun"un Geçici 3. maddesi 2. fıkrası “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez” hükmünü haizdir. İlk derece mahkemesince yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddine dair verilen 11.05.2017 tarihli karar, her ne kadar bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra verilmiş ise de, dava dosyasında ilk derece mahkemesince verilen 20.01.2016 tarihli karar evvelce Dairemizin 18.04.2016 tarih, 2016/3212 esas 2016/4279 karar sayılı ilamıyla incelemeden geçmiş olup, anılan Kanun maddesi uyarınca hükmün temyiz kanun yolu incelemesine tabi olduğu açıktır. Bu meyanda, ilk derece mahkemesince kararın hüküm kısmında istinaf kanun yolunun gösterilmiş olması da sonucu değiştirmeyecektir. Buna göre, dosyanın gönderildiği İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince, İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik kanun yolu incelemesi talebini içeren dilekçenin, temyiz istemine ait olduğunun kabulü ile dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilip 6100 sayılı HMK 353/1-b-1 maddesi gereği tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi doğru olmamış, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 26.10.2017 tarih, 2017/510 esas ve 2017/696 karar sayılı kararının bozulup kaldırılarak taraf vekillerinin ilk derece mahkemesi kararına yönelik temyiz istemlerinin incelenmesi gerekmiştir.
2- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
3- Dava, limited şirket yöneticisinin sorumluluğu davası olup, somut olaya davalının sorumlu tutulduğu dönem itibariyle 6762 sayılı Yasanın uygulanması gerekmektedir. Buna göre, yöneticinin şirketten almış olduğu paralar varsa bunları iade ettiğini veya şirket işlerinde kullandığını ispatlayarak ancak sorumluluktan kurtulabilir.
Hal böyle iken, somut olayda mahkemece davalının davacı Şirketten para alarak Şirkete borçlu olup olmadığının tespiti noktasında davacı Şirket defterleri ve bunlara dayanak olarak sunulan belgeler bilirkişi heyeti vasıtasıyla incelenerek 31.12.2010 tarihi itibariyle davalının davacı Şirkete borcunun olmadığı, aksine davacının borçlu olduğunun anlaşıldığı ve davacı vekilinin bilirkişi raporuna karşı beyanda da bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, davacı vekilinin UYAP sistemi üzerinden süresinde sunulan bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde, ticari defterlerine dayanak olarak sehven yanlış kayıtların sunulduğunu ve incelemenin bu yanlış belgeler üzerinden yapıldığını, iddialarına dayanak gerçek belgelerin Mahkemenin değerlendirmesine sunulacağını bildirdiği anlaşılmıştır.
Şu halde Mahkemece, davacı tarafın bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesindeki itirazları dikkate alınarak davacı yana gerçek dayanak belgeleri sunmak üzere imkan tanınıp akabinde yapılacak incelemeye göre kayıtlar doğrultusunda davalının Şirkete borçlu olup olmadığı, borçlu ise davalının savunması kapsamında alınan paraların akıbeti hususunda gerekli değerlendirme de yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmiş olması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 26.10.2017 tarih, 2017/510 esas ve 2017/696 karar sayılı ilamının BOZULARAK KALDIRILMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin anılan temyiz itirazının reddine, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 25/03/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.