8. Hukuk Dairesi 2018/4562 E. , 2020/41 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Ecrimisil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili; 10313 ada 17 parsel sayılı 147 m2 sahalı arsa vasıflı taşınmazın 44/147 hisse maliki Mehmet Behçet"in gaip olması nedeni ile İstanbul Defterdarının kayyım olarak tayin edildiğini, mahallinde idarece yapılan tespitlerde taşınmazın üzerinde 2 katlı kargir binanın mevcut olduğu ve davalı tarafından konut ve iş yeri olarak kullanıldığının tespit edildiğini belirterek, 19.020,00 TL ecrimisil alacağının işgal tarihinden itibaren yıllara göre tahakkuk edecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; 03.01.2012 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, vekil edeninin kullandığı binanın 70 m2 alan kapladığını; davacının taşınmazda kullanabileceği alan mevcut olduğundan bahisle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; ecrimisil istemine ilişkindir.
Gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere; ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı veya kullanabileceği bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Açıklanan bu ilke ışığında somut olaya gelince; her ne kadar 03.11.2011 tarihli bilirkişi raporunda binanın parselin tamamına oturacak şekilde yer aldığı tespiti yapılmış ise de, fenni bilirkişi tarafından ayrıca hazırlanmış krokili bir raporun dosya içerisinde mevcut olmaması ve davalı vekilinin rapora itirazı birlikte değerlendirildiğinde; davacının kullanabileceği alanın olup olmadığı hususunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanabilmesi amacı ile fenni bilirkişiden krokili rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; anılan husus gözardı edilerek karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de; bilirkişi raporunda her dönem için davacı hissesine düşen miktarın ve faizin başlangıç tarihinin gösterilmesi ve infaza elverişli bir hüküm kurulması gerektiği hususu gözetilmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 13/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.