20. Hukuk Dairesi 2019/4242 E. , 2019/7258 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davac....ile davalı ....arasındaki davada .... Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/3670 E. - 2018/1666 K. sayılı ilamı ile miktar yönüyle temyiz dilekçesinin reddine karar verilerek incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 03/11/2018 günlü, 2014/137 E. - 2015/270 K. sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21/08/2019 gün Hukuk-2019/72327 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla , dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı tarafından anataşınmaza ilişkin iskan ve çevre aydınlatma bedeli nedeniyle davalının kendisine düşen ortak gider borcunu ödememesi sonucu başlatılan icra takibine itiraz etmesi sonucu icra takibinin durdurulduğu bu nedenle davalının yaptığı itirazın iptalinin istenildiği, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, davalının temyiz başvurusunun kararın temyiz kesinlik sınırı altında kaldığından Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/3670 E. - 2018/1666 K. sayılı ilamı ile temyiz dilekçesinin reddine karar verilerek bu nedenle hükmün Yargıtay incelemesinden geçmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dava ortak gider alacağına yönelik başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21/08/2019 gün Hukuk-2019/72327 sayılı yazısıyla..... Hukuk Mahkemesinin 03/11/2018 tarihli davanın kabulüne ilişkin hükmün “mahkemece, dava dışı yükleniciler tarafından sözleşmeden kaynaklanan tüm hak ve borçların davalıya devredildiğine ilişkin davacı tarafça iddiada bulunulmadığı ve yazılı bir temlik sözleşmesi sunulmadığı gözetilerek, davacının sözleşmenin tarafı olmayan davalıdan, dava dışı yükleniciler ile arasındaki sözleşmeye dayalı olarak herhangi bir talepte bulunmasının mümkün olmadığı, husumetin dava dışı yüklenicilere yöneltilmesi gerektiği, davalının pasif husumet sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olduğundan” bahisle kanun yararına bozulması talep edilmiş, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2015/2717 E. - 2015/8229 K. sayılı ilamının da bu yönde olduğu vurgulanmıştır.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin ilgili ilamının incelenmesinde “Dosya kapsamından, dava dışı yükleniciler tarafından 02.06.2009 tarihli satış sözleşmesi ile B blok 5 numaralı bağımsız bölümün adi yazılı satış sözleşmesi ile davalıya satıldığı, aynı gün tapuda devir işleminin gerçekleştiği anlaşılmıştır. Sözleşmenin tarafı olmayan davalı, dava dışı yüklenicilere isabet eden daireyi tapuda devralmış olup,
davacının yükleniciye yönelik sadece bu payın tescili istemi ile sınırlı olarak yüklenicinin payına halef olmuştur. Davacının, geriye etkili fesih koşulları oluştuğu iddiasıyla, davalıya tapu iptal ve tescil istemi ile husumet yöneltmesi mümkün ise de bunun dışında yükleniciye yöneltebileceği eksik iş bedelini davalıdan istemesi mümkün değildir. (Dairemizin 22.01.2014 tarih ve 2013/7747 E., 2014/347 K; 24.11.2014 tarih ve 9383 E., 7532 K. sayılı ilamları da bu yöndedir.)
Bu durumda, mahkemece, dava dışı yükleniciler tarafından sözleşmeden kaynaklanan tüm hak ve borçların davalıya devredildiğine ilişkin davacı tarafça bir iddiada bulunulmadığı ve yazılı bir temlik sözleşmesi sunulmadığı gözetilerek, davacının sözleşmenin tarafı olmayan davalıdan, dava dışı yükleniciler ile arasındaki sözleşmeye dayalı olarak herhangi bir talepte bulunmasının mümkün olmadığı, husumetin dava dışı yüklenicilere yöneltilmesi gerektiği, davalının pasif husumet sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden” yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verildiği görülmüştür.
Somut olayda; dava dilekçesinin incelenmesinde davacının üzerinde kat irtifakı kurulu anataşınmazı kat mülkiyetine çevirmek üzere tüm kat malikleri adına yapılan iskan ve çevre düzenlemesi masraflarına yönelik başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptalinin talep edildiği anlaşılmaktadır.
Kat Mülkiyeti kanunun Iıı- Anagayrimenkulün Genel Giderlerine Katılma başlıklı 20. maddesi: (Değişik fıkra: 13/04/1983 - 2814/9 md.) Kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça: a) Kapıcı, kaloriferci, bahçıvan ve bekçi giderlerine ve bunlar için toplanacak avansa eşit olarak;
b) Anagayrimenkulün sigorta primlerine ve bütün ortak yerlerin bakım, koruma, (Ek ibare: 14/11/2007-5711 S.K./9.mad.) güçlendirme ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine ve giderler için toplanacak avansa kendi arsa payı oranında; katılmakla yükümlüdür.
c) Kat malikleri ortak yer veya tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya kendi bağımsız bölümünün durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürmek suretiyle bu gider ve avans payını ödemekten kaçınamaz.
Demektedir.
O halde, her ne kadar davalı kişilerin müeahhitten ev alan 3. kişiler olarak, müteahhit ile davacı kooperatif arasında yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesinin tarafı ya da halefi olamayacağı açık ise de, davacı kooperatifçe davalı tarafa yöneltilen tapu iptal tescil talebi bulunmadığı ve ortak gider alacağına esas olan bağımsız bölümün halen davalı adına tapuda kayıtlı olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmadığına göre; davacının alacak talebinin Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklı ortak gider alacağı olduğunun ve Kat Mülkiyeti Kanunun 20. maddesi uyarınca her kat malikinin yapılan bu giderlerden sorumlu bulunduğunun kabulü gerekir. Dolayısı ile davacının icra dosyasına konu edilen talebinin, müteahhit ile davacı arasında akdedilen kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan eksik iş bedelleri kapsamında olmayıp, tüm kat malikleri adına ilgili sitenin kat mülkiyetine geçirilebilmesi için yapılacak ortak gider alacağı olduğunun kabulü ile davalının malik olduğu bağımsız bölümünde bu giderlerden faydalandığı, kaldı ki vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca dahi davalının sorumlu bulunduğu gözetildiğinde mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde usul ve kanuna aykırılık bulunmamaktadır.
SONUÇ: Yukarıda açıklandığı üzere koşulları oluşmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin REDDİNE 09/12/2019 günü oy birliğiyle karar verildi.