4. Hukuk Dairesi 2019/2896 E. , 2019/5765 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 29/05/2018 gününde verilen dilekçe ile trafik kazasına bağlı yaralama nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; idari yargının görevli olduğu gerekçesi ile davanın usulden reddine dair verilen 21/03/2019 günlü karara karşı davacı tarafın istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/195-2019/115 sayılı kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacının istinaf talebinin esastan reddine dair verilen 18/06/2019 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, trafik kazasına bağlı yaralama nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine dair verilen hüküm hakkında davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi tarafından, davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenlerinin yerinde görülmediği gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; müvekkilinin, sevk ve idaresinde olan 33 L 6693 plaka sayılı motosiklet ile davalının yürütmüş olduğu yol çalışmasına bağlı zeminde oluşan eğim nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde tek taraflı kaza yaptığını ve hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığını, ceza soruşturma dosyasında yer alan kusur raporuna göre davalının yol çalışmasına ilişkin uyarıcı levha ve işaretleri koymaması nedeniyle tali kusurlu olduğunun belirlendiğini, davalı kurumun gerekli önlemleri almaması nedeniyle olayda hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun bulunduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili; davanın görevsiz mahkemede açıldığını, idari yargı yerinin görevli olduğunu belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince; tazminata konu olayın davalı kurumun hizmet kusuru kapsamında kaldığı ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari yargı yerinde ikame edilmesi gerektiği gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiş; davacı vekilinin başvurusu üzerine yapılan istinaf incelemesinde, davacının ileri sürdüğü istinaf nedenlerinin yerinde görülmediği gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dava, trafik kazasına bağlı yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasıdır. Somut uyuşmazlıkta çözümlenmesi gereken, davanın hangi yargı kolunda görüleceği meselesidir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun birinci maddesinde, bu Kanun’un amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanun"un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyetverdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan Mahkeme, düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini şu gerekçelerle reddetmiştir. (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı): “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa"da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.
İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun"dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.”.
Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun"dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamakamacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını,
AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları).
2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle AYM ve UYM’nin yukarıda yer verilen kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Kanun"dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmış, Anayasa’nın 153. maddesinin birinci ve son fıkraları ile 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da tüm yargı yerlerinin benzer nitelikte yorum yapması kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, Dairemizin idari yargı yerlerini görevli kabul eden kararları (11/03/2013 tarihli ve 2013/1438-4361 E-K sayılı; 18/04/2013 tarihli ve 2013/6055-7371 E-K sayılı; 06/11/2013 tarihli ve 2013/15737-17128 E-K sayılı; 06/03/2013 tarihli ve 2013/258-3916 E-K sayılı) bulunmakta ise de yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları göz önüne alınarak Dairemizin 04/12/2019 tarihli ve 2019/2897-5764 E-K sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür.
Somut olayda; 02/10/2015 tarihinde davacının, sevk ve idaresinde olan motosiklet ile seyir halinde iken direksiyon hakimiyetini kaybetmesine bağlı olarak yapmış olduğu tek taraflı kazada yaralandığı, yürütülen ceza soruşturmasına ilişkin ... Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/4622 esas sayılı dosyasında; davalının, karayolu üzerindeki yol yapım çalışmaları esnasında yol ve kavşak içerisinde çalışma olduğuna dair uyarıcı levha bulundurmadığından tali kusurlu olduğu yönünde görüş ve kanaat bildirildiği ve eldeki dosyada, davalının hizmet kusuruna dayalı sorumluluğu nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulduğu anlaşılmıştır.
Şu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda eldeki davanın görüm ve çözüm yeri adli yargıdır. Mahkemece, davalı idare yönünden işin esasına girilerek ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yargı yolu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun değildir. Açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK"nun 373/1. maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi uyarınca temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 04/12/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.