Abaküs Yazılım
16. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/16892
Karar No: 2020/2369
Karar Tarihi: 30.06.2020

Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2016/16892 Esas 2020/2369 Karar Sayılı İlamı

16. Hukuk Dairesi         2016/16892 E.  ,  2020/2369 K.

    "İçtihat Metni"


    MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
    DAVA TÜRÜ : KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ
    KANUN YOLU : TEMYİZ


    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
    Kadastro sırasında, ... Köyü çalışma alanında bulunan 221 ada 18, 35 ve 36 parsel sayılı sırasıyla 3.186.77, 1.155.64 ve 977,92 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlardan 221 ada 18 parsel ham toprak niteliği ile Hazine adına, 35 parsel ham toprak olarak Hazine adına tespit edilmişken komisyon kararı ile tapu kaydına dayanılarak ... adına, 36 parsel ise Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malikhanesi açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiştir. Tespit gününden önce, davacılar ... ve müşterekleri tarafından ... ve ... aleyhine açılan tapu kaydının iptali ve müdahalenin men"i davaları davaya konu olan parseller hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmış, Hazine tarafından 221 ada 35 parsel sayılı taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu aldında olan yerlerden olduğu ileri sürülerek, itirazları komisyonca reddedilen ..., ... ve ... tarafından 221 ada 18 parsel sayılı taşınmaza yönelik tapu kaydına dayanılarak dava açılmış, davacı ... ve müşterekleri tarafından ... Kadastro Mahkemesi’nin 2009/1739 Esas, 2010/454 Karar sayılı dosyasında ... aleyhine açılan ve kadastro mahkemesine aktarılan 221 ada 36 parsele yönelik dava reddedilip Dairemizin incelemesinden geçerek kesinleşmiş ise de, 221 ada 36 parsel sayılı taşınmazın, 35 parsel sayılı taşınmazla beraber ... ve müşterekleri tarafından ... aleyhine açılan ve aktarılan tapu kaydının iptali ve müdahalenin men"i davasının kapsamında olduğu anlaşılmakla 36 parsel tutanak aslı ve dava dosyası yeniden davalı hale getirilmiştir. Kadastro Mahkemesinde kadastro tutanakları ile dava dosyaları birleştirilerek ve birleşme kararlarından önce davalıların tescil yoluyla oluşan tapu kayıtlarının haritalarının uygulanmak suretiyle kapsamlarının belirlenmesine yönelik bozma ilamlarına uyularak yapılan yargılama sonunda çekişmeli 221 ada 35 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi raporunda (F) harfi ile gösterilen bölümünün ... adına, aynı raporda (E) harfi ile gösterilen bölümünün ... adına, 221 ada 36 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen bölümünün ... adına, aynı raporda (D) harfi ile gösterilen bölümünün ... adına tapuya tesciline, 221 ada 18 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi raporunda (K) harfi ile gösterilen bölümünün ..., aynı raporda (G) harfi ile gösterilen bölümünün ..., aynı raporda (I) harfi ile gösterilen bölümünün ..., aynı raporda (C) harfi ile gösterilen bölümünün ... adına tapuya tesciline, aynı raporda (N) harfi ile gösterilen bölümünün haritasında yol olarak gösterilmesine ve çekişmeli taşınmazların 2. derece doğal sit alanında kaldığının tapunun beyanlar hanesine şerhine karar verilmiş; hüküm, davacı ... mirasçıları ve müşterekleri vekili, davacı ... ve ... vekili ve davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    1- 221 ada 18 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı ... ve ... vekilinin tüm, davacı Hazine vekilinin çekişmeli taşınmazın fen bilirkişi raporunda (C) ve (N) harfleri ile gösterilen bölümleri dışındaki bölümlerine yönelik temyiz nedenleri yerinde değildir. Bu bölümlere yönelik temyiz itirazlarına gelince, çekişmeli taşınmaz Hazine adına tespit edilip malik hanesi açık olmadığı, başka bir ifade ile somut olayda resen malik tayinini gerektirir bir durum da bulunmadığı ve dosyada davalı olarak yer alan ... tarafından bu parsele yönelen bir dava da olmadığı halde çekişmeli taşınmazın ... adına tesciline karar verilen fen bilirkişi raporunda (C) harfi ile gösterilen bölümünün ve yine bu yönde bir dava ve talep olmamasına karşın yol olarak terkinine karar verilen (N) harfi ile gösterilen bölümünün tespit maliki Hazine adına tesciline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA,
    2- Çekişmeli 221 ada 35 ve 36 parsel sayılı taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarına gelince; Mahkemece davalı ve öncüllerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre ile aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinin sürdüğü, malik sıfatıyla süren zilyetliklerinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan ve uygulama yeteneği bulunmayan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettiği, davalılara ait tapu kaydının çekişmeli taşınmazlara ait olduğu ve davalı taraf yararına edinme koşullarının oluştuğu kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmiştir.
    Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacı ... ve müşterekleri vekili tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmış, davalı taraf ve öncüllerinin arazi üzerindeki zilyetliklerinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalı taraf yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı ... ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya ırsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, kendileri adına edinme koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
    1- Davacı ... ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki ile davacı ... ve müşterekleri ile murisi ... Hanım arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşlerse de; davacı ... ve müştereklerinin ... Hanım"ın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt, karşı tarafın iddia ettiği gibi ... Hanım"ın tapu maliki ...’nin Kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada ... Hanım"ın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı...’dir. Tapu kayıtlarında ise “... Kızı” olarak geçmektedir. Ancak ibraz edilen ve Osmanlı arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “..., Şeyh ... Mahallesi sakinlerinden ... Efendi ....Efendi adı geçmektedir...Ağanın ... Hanım"ın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı ...Ağaya ait bir dilekçede “... Efendi Zade ...Ağa...Efendi, ...” ve “kız kardeşim ... Hanım...Efendi ...” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve Maadin Nezaretinin Sadaret Makamına sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “... ... Efendi Kerimesi ... Hanım"ın uhdei tasarrufunda bulunan ...“... Çiftliklerin” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan ... ile ...’nin aynı kişi ve ... Hanım"ın ...’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla karşı tarafın kayıt maliki ile davacı ... ve müştereklerinin murisi ... Hanım arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
    2- Çiftlik tapu kayıtlarının nitelikleri ile Arazi Kanunnamesinin uygulanıp uygulanamayacağı: Dosya kapsamına, tapu kayıtlarının cinsine, niteliğine ve bilirkişi raporlarına göre çiftlik tapu kayıtlarının oluşumunda geçen ... Sultan Vakfı; bir hanedan vakfı olup, bu gibi vakıflar çerçevesinde yapılan tahsisler, bugünkü anlamı ile mülkiyetin (eski tabirle rakabenin) tahsisi değil, miri arazinin gelirinin tahsisi niteliğindedir. Osmanlı İmparatorluğunda ilke olarak Padişah tarafından; arazinin özel mülkiyete geçirilerek vakıf kurulmasına (sahih vakıf) izin verilmemiş, arazinin gelirinin vakıf amacına tahsis edilmesine (gayrisahih vakıf) izin verilmiştir. Yani; dava konusu taşınmazlar miri arazi niteliğindeki arazilerden olup, kurulan vakıf da gayrisahih nitelikli vakıflardandır ve olayda 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinin uygulanmasına, tapu kayıtlarının oluşum şekli itibariyle bir engel bulunmamaktadır. Yine, Arazi Kanunnamesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığını saptamak amacıyla, davacı ... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının hukuki değerlerini kaybedip kaybetmedikleri yönünden yapılacak değerlendirmenin her bir taşınmaz yönünden ayrı ayrı yapılması zorunludur. Bir parsel ve zilyet yönünden hukuki değerini koruyan tapu kaydının diğer bir parsel yönünden hukuki değerini kaybetmesi mümkün olup, tapu kayıtlarının tüm parseller yönünden genel geçerli bir değerlendirmeye ve kabule tabi tutulmasında isabet bulunmamaktadır.
    3- 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanun"un taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiğini savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun"a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “Mecelle” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesinin kaldırılan Kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.01.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz de Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamasını bu yönde sürdürmüştür. Daha önceki dönemlerde gayrımenkul davalarına bakmakla görevli bulunan Yargıtay Dairelerinin de benzer uygulamalarda bulunmuş oldukları bilinmektedir. Bu durumda davaya konu parselin tespiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanun"a aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesinin hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur.
    4- ... Kadastro Mahkemesi"nin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin tarafları bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davacı ... ve müşterekleri taraf olsa da, karşı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B ve C maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle karşı tarafı bağlamayacağı açıktır.
    5- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı ... ve müşterekleri çiftlik tapu kayıtlarına dayanmıştır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tesbit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddia bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
    6- Taşınmaz üzerindeki karşı tarafın zilyetliğinin niteliği: Davacı ... ve müşterekleri vekili, çekişmeli taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, karşı tarafın arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ispat da edememişlerdir.
    7- Taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıklarının beyanlarına göre çekişmeli taşınmazların evveli tarım arazisi olmayıp, hali nitelikte bulunan ve 60-70"li yıllarda köylünün taksim ederek kullanmaya başladığı alanlardandır. Her ne kadar sonraki keşiflerde çekişmeli taşınmazlara evvelinde mısır, pamuk v.s ekildiği söylenmişse de, dosyaya sunulan uzman ziraati bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmazların tarım dışı arazi niteliğindeki bataklık, sazlık, kovalık yerlerden olduğu bildirilmiş olup, uzman orman bilirkişi raporuna göre de çekişmeli taşınmazlar 1939, 1972, 1987 ve 1992 tarihli hava fotoğraflarında sazlık, çalılık niteliğindeki tarım dışı yerlerden olup, öncelerini tarım arazisi niteliğindeki yerlerden kabul etmek mümkün değildir. Şu hale göre; karşı tarafın, olayda uygulanması mümkün olan Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca, davacıların dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının lehlerine hukuki değerini kaybettiğini ispat ettikleri kabul edilemez.
    8- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ayrıca, çekişmeli taşınmazların kullanılmadığının bildirilmesi karşışında davalı tarafın zilyetliğinin, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunduğu kanıtlanamamıştır. Bu durumda; davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının kapsamlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tespit edilip, bundan sonraki değerlendirmenin buna göre yapılması zorunludur.
    Dosyanın arz ettiği özelliğe göre, bu işlemler yapılmadan karar verilmesi doğru değildir. Eksik ve yetersiz soruşturmaya dayanılarak karar verilemez. Mahkeme kararında belirtildiği ve Dairemize gelen dosyalardan da anlaşıldığı üzere davacılar ... ve müşterekleri tarafından aynı tapu kayıtlarına dayanılarak İçmeler, Çamlı, Karaca ve Hisarönü Köylerinde tespit gören çok sayıda parsele itiraz edilip dava açılmıştır. Dayanılan bu tapu kayıtlarının kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması, yargılamanın kısa zamanda, en az masrafla ve en doğru şekilde sonuçlandırılması ve bir parsel için verilecek kararın diğerlerini etkiler durumda bulunması nedeniyle bu davaların en azından köy (veya tapu kayıtlarında yazılı çiftlik) bazında birleştirilerek yürütülmesi zorunludur. Mahkemece bu zorunluluğa riayet edilmeden yargılamanın ayrı ayrı yürütülüp sonuçlandırılmaya çalışılması doğru değildir. Yukarıda da belirtildiği üzere dayanılan bu kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını çevrelememesi, hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirine düz hatlarla birleştirilmesiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan arazi bölümlerinin bulunması nedeniyle tapu kayıtları gayri sabit hudutludur. Bir diğer ifadeyle, bu kayıtlar 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20/C maddesi uyarınca hudutlarıyla değil miktarıyla geçerli tapu kayıtlarıdır. Bu itibarla tapu kayıtlarının kapsamı belirlenirken yukarıda belirtilen ilkenin gözden uzak tutulmaması gerekir.
    Hal böyle olunca; doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için mahkemece öncelikle yapılması gereken iş, aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında bu tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve karşı tarafın yokluğunda 1996/11 Esas sayılı dosya üzerinden yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtların sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri dikkate alınmalı ve özellikle dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu parseli kapsayıp kapsamadığı kesin olarak belirlenmeye çalışılmalı, ayrıca davalıların dayanaklarını oluşturan tescil ilamları ile oluşmuş tapu kayıtları da 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20. maddesi uyarınca mahalline uygulanarak kapsamlarının yöntemince belirlenmesine çalışılmalıdır. Bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek; çekişmeli taşınmazın davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Kanun"un 20/C maddesi çerçevesinde miktar itibariyle kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılması halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20/B maddesi uyarınca niza gününe kadar kayıt sahibinin kullanımı var ise tapu kaydına değer verilmeli, çekişmeli taşınmazın davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Yasa"nın 20/B ve C maddelerindeki ilkelere göre belirlenecek olan kapsamında kalmadığı sonucuna ulaşılması halinde davalı tapularının kapsamı ve kapsam dışı bölüm bulunması halinde davalı tarafça sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresine göre davalılar adına edinme koşulları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Bu değerlendirmeler yapılırken, davalılar ..., ... ve ...’in dayanaklarını oluşturan tapu kayıtlarının Hazine"nin taraf olduğu tescil ilamıyla oluşmuş olması nedeniyle tescil ilamının Hazine yönünden kesin hüküm oluşturacağı hususu ve 221 ada 36 parsel sayılı taşınmaz yönünden ... ve müşterekleri ile ... arasında ... Kadastro Mahkemesi’nin 2009/1739 Esas, 2010/454 Karar sayılı ilamıyla oluşan kesin hüküm göz önüne alınmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, her ne kadar 221 ada 35 parsel sayılı taşınmazın tespit maliki ... hükmü temyiz etmemiş ise de, kabule göre de 35 parsel sayılı taşınmaza yönelen bir davası olmadığı ve malik hanesi de açık bulunmadığı halde çekişmeli taşınmazın fen bilirkişi raporunda (E) harfi ile gösterilen bölümünün davalı ... adına tapuya tesciline karar verilmesi de isabetsiz olup, davacı ... mirasçıları ve müşterekleri vekilinin 221 ada 35 ve 36 parsel sayılı taşınmazlara, davacı Hazine vekilinin 35 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davacı ... ve ..."e iadesine, yasal koşullar gerçekleştiğinde kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.06.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.







    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi