Esas No: 2017/3455
Karar No: 2020/2363
Karar Tarihi: 30.06.2020
Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2017/3455 Esas 2020/2363 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ
KANUN YOLU : TEMYİZ
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; duruşma için belli edilen 30.06.2020 gün ve saatte temyiz eden ... ve diğerleri vekili Avukat Murat Kahveci ile ... vekili Avukat ... geldiler. Aleyhine temyiz istenilen taraftan gelen olmadı. Gelenlerin yüzlerine karşı duruşmaya başlandı. Sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. Süresi içinde inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sırasında, ... Köyü çalışma alanında bulunan 157 ada 6 parsel sayılı 1.471,76 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malikhanesi açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiştir. Davacı... ve diğerleri tarafından davalılar aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi, davası davaya konu olan parsel hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Kadastro Mahkemesinde çekişmeli parsel tutanağı ile dava dosyası birleştirilerek yapılan yargılama sonunda davanın reddine ve çekişmeli parselin payları oranında davalılar ... ve müşterekleri adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar ... ve diğerleri vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli 157 ada 6 parsel taşınmazlar, kadastro tespiti sırasında Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılarak tespit edilmiştir. Davacılar... ve müşterekleri tarafından davalılar aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı ... mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “...” ve “..." ve “...Çiftliği” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı,...Çiftliği mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “..." ve ...” ve "..." ve “...” ve “...çiftliği" sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, ...Çiftliği mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “..." ve “...” ve “...” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanılarak açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası dava konusu taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır, Kadastro Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda davalı ve öncüllerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre ile aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinin sürdüğü, malik sıfatıyla süren zilyetliklerinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacı... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan ve uygulama yeteneği bulunmayan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettiği, davalı tarafın dayanağı olan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmaza uyduğu ve davalı taraf yararına edinme koşullarının oluştuğu kabul edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın davalılar adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacı... ve müşterekleri vekili tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmış, davalı taraf ve öncüllerinin arazi üzerindeki zilyetliklerinin malık sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalı taraf yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı... ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya irsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, davacı... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, kendileri adına edinme koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ilen sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
1- Davacı... ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki iie davacı... ve müşterekleri ile murisi ... Hanım arasında irs ilişkisi olmadığım ileri sürmüşlerse de; davacı... ve müştereklerinin ... Hanım"ın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt, karşı tarafın iddia ettiği gibi ... Hanım"ın tapu maliki ...’nin Kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada ... Hanım"ın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı ...’dir. Tapu kayıtlarında ise "...Kızı" olarak geçmektedir. Ancak ibraz edilen ve Osmanlı arşivleri ile şer"i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “...Mahallesi sakinlerinden ... Efendi ... ... Efendi adı geçmektedir. ...Ağanın ... Hanım"ın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer"i sicil defterinde kayıtlı ...Ağaya ait bir dilekçede “... Efendi Zade ...Ağa... Efendi, ..." ve “kız kardeşim ... Hanım ... Efendi..." yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve Maadin Nezaretinin ... Makamını: sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “...Mütevefta ... Efendi Kerimesi ... Hanım"ın uhdei tasarrufunda bulunan ... “... Çiftliklerin” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan ... ile ..."nin aynı kişi ve ... Hanım"ın...’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla karşı tarafın kayıt maliki ile davacı... ve müştereklerinin murisi ... Hanım arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
2- Çiftlik tapu kayıtlarının nitelikleri ile Arazi Kanunnamesinin uygulanıp uygulanamayacağı: Dosya kapsamına tapu kayıtlarının cinsine, niteliğine ve bilirkişi raporlarına göre çiftlik tapu kayıtlarının oluşumunda geçen Mihrişah Valide Sultan Vakfı; bir hanedan vakfı olup, bu gibi vakıflar çerçevesinde yapılan tahsisler, bugünkü anlamı ile mülkiyetin (eski tabirle rakaberin) tahsisi değil, miri arazinin gelirinin tahsisi niteliğindedir. Osmanlı İmparatorluğunda ilke olarak padişah tarafından arazinin özel mülkiyete geçirilerek vakıf kurulmasına (sahih vakıf) izin verilmemiş, arazinin gelirinin vakıf amacına tahsis edilmesine (gayrisahih vakıf) izin verilmiştir. Yani; dava konusu taşınmazlar miri arazi niteliğindeki arazilerden olup kurulan vakıf da gayrisahih nitelikli vakıflardandır ve olayda 1858 tarihti Arazi Kanunnamesinin uygulanmasına, tapu kayıtlarının oluşum şekli itibariyle bir engel bulunmamaktadır. Yine, Arazi Kanunnamesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığını saptamak amacıyla, davacı... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının hukuki değerlerini kaybedip kaybetmedikleri yönünden yapılacak değerlendirmenin her bir taşınmaz yönünden ayrı ayrı yapılması zorunludur. Bir parsel ve zilyet yönünden hukuki değerini koruyan tapu kaydının diğer bir parsel yönünden hukuki değerini kaybetmesi mümkün olup, tapu kayıtlarının tüm parseller yönünden genel geçerli bir değerlendirmeye ve kabule tabi tutulmasında isabet bulunmamaktadır.
3- 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartlan mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun"un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanun"un taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu"nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiğini savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun"a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu"nun 43. maddesinde "Mecelle” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesinin kaldırılan Kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun"un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldı aldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay"ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 36, maddesi ile Arazi Kanunnamesinin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. Maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz de Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun"a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78 maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamasını bu yönde sürdürmüştür. Daha önceki dönemlerde gayrimenkul davalarına bakmakla görevli bulunan Yargıtay Dairelerinin de benzer uygulamalarda bulunmuş oldukları bilinmektedir. Bu durumda davaya koru parselin tespih ve dava tarih; itibariyle, Medeni Kanun"a aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesinin hükümetinin bu arada Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur.
4- Marmaris Kadastro Mahkemesi"nin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin tarafları bağ kayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davacı... ve müşterekleri taraf olsa da, karşı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B ve C maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle karşı tarafı bağlamayacağı açıktır.
5- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı... ve müşterekleri çiftlik tapu kayıtlarına dayanmıştır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamammın etrafını kapatır şekilde çevrelememesi hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kütlanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı İle geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tesbit yapilr.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Anılan dosyada yapılar kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddia bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
6- Taşınmaz üzerindeki karşı tarafın zilyetliğinin niteliği: davacı... ve müşterekleri vekili, çekişmeli taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, karşı tarafın arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb"an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ispat da edememişlerdir.
7- Taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıkları çekişmeli laşmmamn öncesin hali arazi olduğunu, 1950-1960 yılları arasında muhtar Bekir Tarım önderliğinde taksim edilerek köylülerce kullanılmaya başlandığını ve daha sonra 3. kişilere sakarım, davalıların da bu yolla edindiğin; bildirmişler dosyaya sunulan uzman ziraatçı bilirkişi raporuna göre de, çekişmeli taşınmazlara tarım dışı araz; niteliğindeki sazlık, kovalıklar ile örtülü bataklık yerlerden olduğu rapor edilmiş olup, çekişmeli taşınmazın öncesini tarım arazisi niteliğindeki yerlerden kabul etmek mümkün değiidir. Şu hale göre; karşı tarafın, olayda uygulanması mümkün olan Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca, davacıların dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının lehlerine hukuki değerini kaybettiğini ispat ettikleri kabul edilemez
8- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere davacı... ve müştereklerinin dayanağım oluşturan tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ayrıca, çekişmeli taşınmazların kullanılmadığının bildirilmesi karşısında davalı tarafın zilyetliğinin, davacı... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunduğu kanıtlanamamış bulunmaktadır. Bu durumda; davacı... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının kapsamlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tespit edilip, bundan sonraki değerlendirmenin buna göre yapılması zorunludur.
Dosyanın arz ettiği özelliğe göre bu işlemler yapılmadan karar verilmesi doğru değildir. Eksik ve yetersiz soruşturmaya dayanılarak karar verilemez. Mahkeme kararında belirtildiği ve Dairemize gelen dosyalardan da anlaşıldığı üzere davacılar... ve müşterekleri tarafından aynı tapu kayıtlarına dayanılarak içmeler, ... ve ... Köylerinde tespit gören çok sayıda parsele itiraz edilip dava açılmıştır. Dayanılan bu tapu kayıtlarının kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması, yargılamanın kısa zamanda, en az masrafla ve en doğru şekilde sonuçlandırılması ve bir parsel için verilecek kararın diğerlerini etkiler durumda bulunması nedeniyle bu davaların en azından köy (veya tapu kayıtlarında yazılı çiftlik) bazında birleştirilerek yürütülmesi zorunludur. Mahkemece bu zorunluluğa riayet edilmeden yargılamanın ayrı ayrı yürütülüp sonuçlandırılmaya çalışılması doğru değildir. Yukarıda da belirtildiği üzere dayanılan bu kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını çevrelememesi, hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirine düz hatlarla birleştirilmesiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan arazi bölümlerinin bulunması nedeniyle tapu kayıtları gayri sabit hudutludur. Bir diğer ifadeyle, bu kayıtlar 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesi uyarınca hudutlarıyla değil miktarıyla geçerli tapu kayıtlarıdır. Bu itibarla tapu kayıtlarının kapsamı belirlenirken yukarıda belirtilen ilkenin gözden uzak tutulmaması gerekir.
Hal böyle olunca; doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için mahkemece öncelikle yapılması gereken iş, aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, ayrı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada yararı bulunmayan şahıslar arasnda seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tankları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında bu tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve karşı tarafın yokluğunda 1996/11 Esas sayılı dosya üzerinden yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutları mahalli bilirkişilere zeminde tek tek gösterilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın niteliği, intikali ve tasarrufu sorulun saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan haşlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli tapu kayıtların sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri dikkate alınmalı ve özellikle dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu parseli kapsayıp kapsamadığı kesin olarak belirlenmeye çalışılmalı, ayrıca davalı yanın dayanaklarını oluşturan tapu kaydı da 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20. maddesi uyarınca mahalline uygulanarak kapsamlarının yöntemince belirlenmesine çalışılmalıdır. Bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değedenriinlerek; çekişmeli taşınmazın davacı... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Yasa"nın 20/C maddesi çerçevesinde miktar itibariyle kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılması halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20/B maddesi uyarınca niza gününe kadar kayıt sahibinin kullanımı var ise tapu kaydına değer verilmeli, çekişmeli taşınmazın davacı... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Yasa"nın 20/B ve C maddelerindeki ilkelere göre belirlenecek olan kapsamında kalmadığı sonucuna ulaşılması halinde davalı tarafça sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresine göre davalı taraf adına edinme koşulları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Bu değerlendirmeler yapılırken, çekişmeli taşınmazların malik hanesinin açık ve davalı olarak tespitinin yapılmış olması nedeniyle, davada 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 30/2 maddesi uyarınca re"sen araştırma ilkesinin geçerli olacağı ve davalıların dayanaklarını oluşturan tapu kayıtlarının Hazinenin taraf olduğu tescil ilamıyla oluşmuş olması nedeniyle tescil ilamının Hazine yönünden kesin hüküm oluşturacağı hususu ile aynı tescil ilamına... ve müşterekleri taraf olmadığından onlara karşı tescil ilamının ve tapu kaydının bağlayıcılığından söz edilemeyeceği gözetilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, Yargıtay duruşması için belirlenen 2.540,00 TL vekalet ücretinin aleyhine temyiz olunan taraftan alınarak, duruşmada kendisini vekil ile temsil ettiren temyiz eden tarafa verilmesine,
peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, yasal koşullar gerçekleştiğinde kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.06.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.