14. Hukuk Dairesi 2016/11367 E. , 2019/2281 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 16.06.2011 gününde verilen dilekçe ile yayla olarak sınırlandırılması talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 10.09.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Davacı ... Tüzel Kişiliği, kadastro tespiti sırasında davalı köy adına tespit ve sırlandırılması yapılan dava konusu yaylanın köylerine ait kadim yayla olduğunu ileri sürerek tespitin iptali ile yaylanın adlarına sınırlandırılmasını istemiştir.
Davalı ... Müdürlüğü, davanın pasif dava ehliyeti yokluğundan reddini savunmuştur.
Davalı Avlu Köyü muhtarı 13.07.2012 ve 30.09.2015 tarihinde mahallinde yapılan keşifte, dava konusu yerin her ne kadar köylerinin sınırında gösterilmiş ise de davacı köyün yaylası olduğunu bildirmiştir.
Davaya dahil edilen Orman İdaresi vekili ise dava konusu taşınmazın orman olarak tahdit edildiğini, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, aksi halde kadimlik iddasını ispatlaması gerektiğini, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece dava konusu yer yaylak vasfında olmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Dava, yayla iddiasına dayalı sınırlandırma istemine ilişkindir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “...tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle ... tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; mahkemece yapılan inceleme ve araştırma yetersiz olup mahallinde yapılan keşif sonucu alınan raporlar birbiri ile çelişkilidir. Şöyleki; mahkemece 13.07.2012 tarihinde mahallinde yapılan keşifde davalı köy muhtarı ve davacı tanıkları dava konusu yaylanın davacı köye ait yayla olduğunu, üzerinde yayla evleri bulunduğunu beyan etmişlerdir. Orman Mühendisi ve fen bilirkişisi dava konusu yerin 101 ada 1 parsel sayılı orman içinde kaldığını tespit etmiştir. Ziraat bilirkişisi ise dava konusu yerin mera vasfında olmadığı üçüncü sınıf tarım arazisi olduğunu bildirmiştir.
30.09.2015 tarihinde yapılan keşif de ise, yine davalı köy muhtarı ve 6 mahalli bilirkişi dava konusu yerin davacı köye ait yayla olduğunu, orman ile ilgisinin bulunmadığını beyan etmişlerdir. Orman Bilirkişisi dava konusu yerin orman sayılmayan yer olduğunu, Ziraatçı bilirkişi kıraç tarım arazisi olduğunu, yayla vasfının olmadığını tespit etmişlerdir. Fen bilirkişi ise orman ve arazi kadastro paftalarını, hava fotoğraflarını ve memleket haritasını ve taraf köylerin idari sınırlarını uygulamıştır. Görüldüğü üzere iki keşif arasında çelişkiler bulunmuş dava konusu yerin hukuki ve fiili durumu tam olarak belirlenmemiş ve kadim kullanım durumu ve yeri tam olarak açıklığa kavuşmamıştır.
Bu durumda mahkemece dava konusu yerde yeniden keşif yapılmalı, dava konusu yerin sınırlarının davacı tarafından gösterilmesinin istenmesi, çekişmeli yerin neresi olduğu açıkca tespit edildikten sonra, arazi ve orman kadastro paftaları uygulanmalı, hava fotoğraflarında ne olarak gösterildiği belirlenmeli, taraf köyler ile ilgisi olmayan mahalli bilirkişilere dava konusu yerin fiil ve önceki (kadim) kullanım durumu sorulmalı, üzerinde bulunan yayla evlerinin yeri ve kullananı tespit edilmeli, kadim yayla niteliğini sürülmek suretiyle kaybetmeyeceği de dikkate alınarak tüm bu tespitleri izlemeye uygun fen bilirkişi raporu ve uzman ziraat ve orman bilirkişi raporu düzenlettirilmeli, ondan sonra işin esasına yönelik bir karar verilmesi yoluna gidilmelidir.
Noksan inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ; Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,13.03.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.