11. Hukuk Dairesi 2019/3327 E. , 2020/1456 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 11/09/2017 tarih ve 2014/778 E- 2017/643 K. sayılı kararın davacı vekili ve davalılar Bera Holding A.Ş. ve ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine-kısmen kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi"nce verilen 11/04/2019 tarih ve 2018/146 E- 2019/503 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davalılar Bera Holding A.Ş. ve ... vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, 6100 sayılı Kanun"un 369. maddesi gereğince miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerin dışında bulunduğundan duruşma isteğinin reddiyle dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili davacı tarafın yüksek faiz getireceği ve istendiği an geri ödeneceği garantisi ile davalı tarafa 50.000,00 DM para verdiğini, müvekkili davacı tarafa yatırdığı para karşılığı belge verildiğini, ancak müvekkili davacı tarafın verdiği paraları geri istemesine rağmen davalı tarafça müvekkili davacı tarafın parasının iade edilmediğini, davalı tarafın BK"ya ve SPK"ya aykırı davarandığını, davalı şirket veya şirketlerin yöneticilerinin vs. cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak vs. suçlarından değişik ceza dava dosyalarında yargılandıklarını, birçok devlet kuruluşunca davalı tarafın denetlendiğini ve denetlemelere ilişkin birçok rapor düzenlendiğini, davalı şirket veya şirketlerin ticari defterlerinin de usulüne uygun tutulmadığını, diğer davalı gerçek kişi ... ve ..."in de şirket veya şirketlerin yöneticisi olması nedeniyle müvekkili davacı tarafı zarara uğrattıklarından ve müvekkili davacı tarafa karşı sorumlu olduklarını ileri sürerek, müvekkili davacı taraf ile davalı taraf arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine ve ayrıca fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik davalı tarafa verilen para nedeniyle 7.500,00 TL"nin davalı tarafa verildiği tarihten itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 09/06/2010 tarihinde harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile dava değerini 51.129,00 TL"ye yükseltmiştir.
Davalı şirket vekili, davacı tarafın Kombassan İnşaat A.Ş."nin pay defterinde kayıtlı ortak olduğunu, TTK"nın 417. maddesi gereğince şirket pay defterinde kayıtlı hisse senedi sahibi olması nedeniyle davacı tarafın şirket ortağı sıfatını kazandığını, TTK"nın 329 ve 405. maddeleri gereğince şirket ortaklarının hisse bedellerini şirketten geri istemesinin mümkün olmadığı gibi şirketin de kendi paylarını temellük etmesinin de mümkün olmadığını, davacı tarafın hata veya hileye maruz kaldığı ile ilgili talep ve beyanlarının BK"nın 31. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle dinlenemeyeceğini, ayrıca BK"nın 126. maddesi gereğince şirket ile ortaklar arasındaki davaların 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, hatta olayda uygulanması mümkün olmayan sebepsiz zenginleşme ile ilgili BK"nın 66. maddesindeki bir yıllık ve on yıllık zamanaşımı sürelerinin de geçtiğini, yine haksız fiiller ile ilgili zamanaşımı süresinin dahi geçtiğini, davacı tarafın iddialarını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini savunarak, davanın öncelikle hak düşürücü süre veya zamanaşımı yönlerinden, bunlar olmadığında esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar ... ve ... vekili, davalı şirket adına verilen cevap dilekçesindeki hususları tekrarla davalı şirketin veya şirketlerin eski ve/veya halen yöneticisi olan gerçek kişi müvekkillerinin, şirket yöneticisinin sorumluluğu kuralı gereğince herhangi bir sorumluluklarının olmadığını ve davacı tarafın tüm iddia ve taleplerinin hak düşürücü süre ve zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın öncelikle hak düşürücü süre veya zamanaşımı yönlerinden bunlar olmadığında esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince, davalı tarafın hak düşürücü süre ve zamanaşımı def"inin yerinde olmadığı, davalı şirketin SPK"ya kendisinin sunduğu CD"ler gereğince alınan bilirkişi raporuna göre davacının davalı şirkete 25.564,00 Euro ödeme yaptığı, davacının alacağının dava tarihi itibariyle 1 Euro"nun 2,13 TL"den hesabı ile 54.451,00 TL"ye tekabül ettiği, davacının talebinin ise 51.129,00 TL olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının davalı şirketin ortağı olmadığının tespitine, 51.129,00 TL"nin 18/03/2009 dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili ile davalı ... AŞ ve ... vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, davanın kabulü ile davacının davalı şirketin ortağı olmadığının tespitine, 51.129,00 TL"nin 18/03/2009 dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline ilişkin ilk derece mahkemesi kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, ancak davacı vekili dava dilekçesinde söz konusu alacağın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ilişkin herhangi bir talepte bulunmamış ise de, ıslah dilekçesi ile alacağın müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsilini talep ettiği dikkate alındığında, hüküm altına alınan alacağın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, davalı şirket ve ... vekilinin istinaf başvurularının HMK"nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK"nın 353/(1)-b.2. maddesi gereğince kısmen kabulüne, Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 11/09/2017 tarih 2014/778 Esas 2017/643 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, davacı tarafın davalı şirketin ortağı olunmadığının tespitine, 51.129,00 TL"nin 18/03/2009 dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davalı ... AŞ ve ... vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne dair kararın davacı vekili ile davalı ... AŞ ve ... vekili tarafından istinafı üzerine, bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yukarıda özetlenen şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"nun 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ""31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.1.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun"un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durum karşısında, mahkemece taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu"nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere kararın re"sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davalı ... Aş ve ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) nolu bentte açıklanan nedenle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re"sen BOZULARAK KALDIRILMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davalı ... Aş ve ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 17/02/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dairemiz çoğunluğunun bozma düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyorum.