11. Hukuk Dairesi 2019/4470 E. , 2020/1455 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 26/12/2017 tarih ve 2016/509 E.- 2017/1200 K. sayılı kararın davalı ...Ş vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kısmen kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi"nce verilen 03/07/2019 tarih ve 2018/850 E.- 2019/879 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili ve davalı ...Ş vekili tarafından istenmiş ise de 17/02/2020 tarihinde davalı vekili tarafından verilen duruşmadan vazgeçme dilekçesi de dikkate alınarak, dosyanın incelemesinin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin yatırılan paraların istendiği her an geri çekilebileceği ve karşılığında yüksek oranlarda faiz verileceği garantisi ile davalı şirkete 109.550,00 DM para verdiğini, müvekkilinin defalarca talep etmesine rağmen parasını geri alamadığını belirterek 56.012,03 Euro (109.550,00 DM)"nin tahsil tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun"un 4/a. maddesi uyarınca ödenen en yüksek faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili, davacının iddia ettiği ödeme tarihini dilekçesinde açıklamadığını, davacının dayandığı belgenin müvekkilini ilzam etmediğini, hile iddiasının yasal dayanağının bulunmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, davacının aynen tahsil ve faiz talebinin hukuki dayanağının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı ... davaya cevap vermemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, yüksek faiz garantisi ve paraların istendiği an geri çekilebileceği inandırılarak davacıya güven telkin edildiği, davacının yatırdığı parayı alamayınca işbu davayı açtığı, zamanaşımı definin ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu, davacının dava konusu bedeli davalıya verdiğini ispat etmesi gerektiği, davalı tarafından SPK"ya gönderilen yazı ekindeki CD"ler içerisinde davacıya ilişkin bilgilere yer verildiği, CD içeriğinin davalı şirketin kabulünde olduğu, CD"lerde yeralan bilgilerin davalıyı bağlayacağı, davadan önce temerrütün gerçekleşmediği, davalı tarafın kâr payı ödemesi halinde ödenen miktarın davacı tarafından talep edilen bedelden düşülemeyeceği, davalı yöneticilerin zarardan sorumlu oldukları, dava tarihinde temerrütün oluştuğu, davalı dosyaya iki adet Baco belgesi sunmuş ise de davalının davanın başındaki genel savunmalarında Luxemburg merkezli şirketler yönünden kendileri ile hukuki ve fiili irtibat olmadığı ve husumet yöneltilemeyeceği savunmaları getirdikten sonra bu firmaların belgelerine dayanmasının çelişki olduğu gözetilerek belge nedeniyle herhangi bir düşüm yapılmadığı SPK listelerinde davacıdan toplam 52.321,00 Euro tahsilat yapıldığının kayıtlı bulunduğu, davalı tarafından sunulan ve davacının açıkça imzasına itiraz etmediği, kasa tediye makbuzları nedeniyle toplam 2.457,00 Euro mahsup edildiğinde davacının bakiye 49.864,00 Euro alacağı kaldığı, SPK"da yeralan miktarın dava dilekçesindeki miktarı aşmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacının şirket ortağı olmadığının tespitine, 49.864,00 Euro"nun dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun 4/a.maddesi uyarınca işleyecek döviz faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı, davalı ...Ş vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, Baco Assest İnc başlıklı ödeme belgeleri ve kâr payı belgesinde yer alan imzanın açıkça inkar edilmediği, aynı tarihli bir kısım tediyenin SPK kayıtlarında da yer aldığı gözetilerek anılan belgelerdeki ödeme miktarının da davacı alacağından mahsubu suretiyle hüküm kurulması gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu, davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun bu yönüyle yerinde olduğu gerekçesiyle, davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 26/12/2017 tarih ve 2016/509 Esas 2017/1200 Karar sayılı kararının HMK"nın 353/(1)-b.2. maddesi gereğince davalı şirket yönünden kaldırılmasına, davalı şirket vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine, davacının davasının kısmen kabulü ile davacının davalı ...Ş"nin şirket ortağı olmadığının tespitine, 27.739,72 Euro"nun dava tarihi olan 28/07/2016 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun 4/a maddesi gereğince devlet bankalarının bir yıl vadeli euro mevduat hesabına ödediği döviz faizi ile birlikte, ilk derece mahkemesince davalı ... hakkında hükmedilen tutar ile tahsilde tekerrür olmamak üzere ve hüküm altına alınan miktar yönünden davalı ... ile birlikte müteselsilen tahsil edilmek üzere davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesine, davacı tarafın fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve davalı ...Ş vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair kararın davalı vekili tarafından istinafı üzerine, bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yukarıda özetlenen şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"nun 41. maddesinde 25/03/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ""31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.01.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun"un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durum karşısında, mahkemece taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu"nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere kararın re"sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekili ve davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re"sen BOZULARAK KALDIRILMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenle davacı vekili ve davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 17/02/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dairemiz çoğunluğunun bozma düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyorum.