1. Hukuk Dairesi 2021/20 E. , 2021/3839 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : VAN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinafı üzerine, Van Bölge Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince gerekçesiyle HMK’nin 353/1.b.1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Davacı, mirasbırakanı eşi ...’in maliki olduğu 48 parseldeki (yeni 1 parsel) hissesini ilk eşinden olan kızının eşi ...’e satış suretiyle temlik ettiğini, muvazaalı olduğunu ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile saklı payı oranında tenkisini istemiştir.
Davalılar, babaları ...in dava konusu taşınmazı muristen değil dava dışı ...’dan aldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesince ön inceleme duruşmasında taraflar arasındaki uyuşmazlığın muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescile ilişkin olduğu belirlenerek, temliklerin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinafı üzerine, Van Bölge Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince HMK’nin 353/1.b.1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1938 doğumlu mirasbırakan ...’in 07.01.2014 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı ikinci eşi ve ilk eşinden olan kızı ve torunlarını bıraktığı, ilk eşinden olan davalı kızının yargılama sırasında öldüğü, mirasbırakanın 17.06.2008 tarihinde dava konusu taşınmazı dava dışı ...’a satış suretiyle temlik ettiği, ...’ın da taşınmazdaki 53/78 payını davalıların miras bırakanı, ...e 03.05.2013 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, hukukumuzda diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlama düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989. maddelerinin ve tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı"" ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Bilindiği üzere, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı olarak açılan davalarda temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığı muris tarafından yapılan ilk temlike ilişkin olarak değerlendirilir. Somut olayda, mirasbırakan tarafından davacı ikinci eşi ile evliliğinden kısa bir süre sonra dava konusu taşınmaz İstanbul’da ikamet eden ve davalı tanığı olarak dinlenen ilk el ...’a satış yoluyla devredilmiş, ... tarafından da bir kısım pay damadı olan davalıların murisi ...e; bir kısım pay ise dava dışı ...’a temlik edilmiştir. Dinlenen tanık beyanlarında, ara malik ...in taşınmazı kullanmadığı ve emanetçi konumunda olduğu, özellikle davacı tanığı ...’in davalılar murisi ...ve dava dışı ...’a satış yapanın mirasbırakan olduğu yönündeki açıklamaları ve gerek ara malik ...in, gerekse kayıt maliki ...in satış bedellerine ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamaları gibi olgular gözönüne alındığında, ilk el ...e yapılan temlikin mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı yapıldığı, kayıt maliki ...in ise mirasbırakanın damadı olması nedeniyle durumu bilen ya da bilebilecek konumdaki kişi olarak iyiniyet iddiasında bulunulamayacağı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371/1-a maddesi uyarınca Van Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HUMK"un 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Erciş 1. Asliye Hukuk Mahkemesine kararın bir örneğinin Van Bölge Adliyesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.09.2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.