Hukuk Genel Kurulu 2017/1330 E. , 2018/346 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesince maddi tazminat talebine ilişkin asıl davanın ve birleşen 2010/456 E.- 2010/336 K. sayılı davanın reddine, manevi tazminat istemine ilişkin birleşen 2010/386 E.- 2010/396 K. sayılı davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.10.2011 gün ve 2009/277 E. 2011/479 K. sayılı kararın davacı vekili ile davalılar ... ve ... vekilince temyiz edilmekle, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12.02.2013 gün ve 2012/838 E., 2013/2297 K. sayılı kararı ile,
"...1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalılardan ... ve ..."un tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-) Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava haksız eyleme dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ile davalılardan ... ve ... tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamından; davalılardan ..."nın davacı ile evli olduğu sırada davalılardan Ahmet Varol ile davacının bilgisi dışında birlikteliğinden diğer davalı çocukların doğduğu anlaşılmaktadır. Davacının kendinden olduğunu sandığı çocuklar için gelişim süreçleri boyunca masraf yaptığı tartışmasızdır. Davacı bu giderleri davalı ... ile olayda kusurları bulunmayan davalı çocuklardan isteme imkanı bulunmasa da, çocukların biyolojik babası olan davalılardan ..."dan tazminini isteyebilir. Zira, davalı tarafından yapılması gereken harcamalar, durumdan haberi olmayan davacı tarafından yapılmıştır. Davacının maddi zararının tam olarak kanıtlanması ve tespiti mümkün değilse de, BK"nun 42/2 maddesinde hâkime tanınan “adalete tevfikan tayin” yetkisi istisna bir hükümdür. Haksız eyleme dayalı tazminat davalarında BK"nun 42/1 maddesi uyarınca ve genel olarak zararın varlığını ve miktarını ispat yükü davacıya aittir. Zarar miktarının ispatının mümkün olmaması halinde BK"nun 42/2 maddesi hakime adalete tevfikan tayin yetkisi tanımıştır. Şu hâlde, çocukların yaşı, eğitim durumu ve diğer şartlarla birlikte hayatın olağan akışı da gözetilerek takdir edilip, uygun bir miktar maddi tazminata da hükmedilmesi gerekirken reddedilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır..."
gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız fiil nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece davalı eşin davacı ile evlenmeden önce de diğer davalı ... ile beraberliğinin olduğu, evlendikten sonra da bu beraberliği devam ettiren davalının aldatma şeklinde gerçekleşen eyleminin boşanmaya neden olduğu, bu nedenle manevi tazminat isteminin haklı bulunduğu gerekçesiyle davalılar ... ve ... yönünden manevi tazminat istemine ilişkin birleşen davanın kısmen kabulüne, maddi tazminat yönünden ise; davacı tarafından çocuklar için yapıldığı iddia edilen masrafların kanıtlanamadığı, davacının geçiminin annesi tarafından sağlandığı, iş bulduğu zaman çalıştığı, ne iş yaptığının tespit edilemediği, davalı çocukların herhangi bir eylemlerinin bulunmadığı ve oluşan zarar ile illiyet bağının kurulamadığı, ayrıca diğer davalılar açısından annenin çocuklarla ilgili ortak giderlere katılımının hayatın olağan akışına uygun olduğu, tanık anlatımları ile de diğer davalı ...’un çocuklarına ve eşine çeşitli yardımlarda bulunduğunun ispatlandığı gerekçesiyle maddi tazminat talebine ilişkin asıl davanın ve birleşen ek davanın tüm davalılar yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili ile davalılardan ... ve ... vekillerinin temyizi üzerine, karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararının davacı vekilince temyizi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yerel mahkemenin kısa kararında usulüne uygun hüküm fıkrası oluşturulmadığı, sadece “önceki kararda direnilmesine” denilmekle yetinildiği, usulüne uygun olarak oluşturulmuş teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle, yerel mahkemenin Hukuk Genel Kurulunun usul yönünden bozma kararına uyarak vermiş olduğu direnme kararında, özel dairenin bozma kararı kapsamı dışında kalan ve sair temyiz itirazlarının reddine şeklinde karar verilen "asıl davada ve birleşen 2010/456-336 E.K. sayılı davada davalılar ..., Burcu Böber ve ... aleyhine açılan maddi tazminat davasının reddine; birleşen 2010/386-396 E.K. sayılı davada manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne" ilişkin olarak yeniden hüküm kurulmayıp, sadece "... Mahkememizin 22.11.2011 Gün, 2009/277 Esas ve 2011/479 Karar sayılı İlamı ile verilen hüküm bozma kapsamı dışında kalmakla kesinleştiğinden, belirtilen hususta tekrar karar verilmesine yer olmadığına," şeklinde verilen kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
HMK’nın 294. maddesinin üçüncü fıkrasında ise “Hükmün tefhimi her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Öte yandan, direnme kararları yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde gösterilmelidir.
Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 Esas, 2008/254 Karar; 21.10.2009 gün ve 2009/9-397 Esas, 2009/453 Karar; 07.05.2014 gün ve 2013/4-1121 Esas, 2014/626 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, yerel mahkemenin bozulan ilk kararında "asıl davada ve birleşen 2010/456-336 E.K. sayılı davada davalılar ..., ..., Burcu Böber ve ... aleyhine açılan maddi tazminat davasının reddine; birleşen 2010/386-396 E.K. sayılı davada davalılar ... ve ... aleyhine açılan manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne” karar verilmesine karşılık, Hukuk Genel Kurulunun usul yönünden bozma kararına uyarak verilmiş olan direnme kararında özel dairenin bozma kararı kapsamı dışında kalan ve sair temyiz itirazlarının reddine şeklinde karar verilen kısımlar ile ilgili olarak yeniden hüküm kurulmayıp, "...Mahkememizin 22.11.2011 Gün, 2009/277 Esas ve 2011/479 Karar sayılı İlamı ile verilen hüküm bozma kapsamı dışında kalmakla kesinleştiğinden, belirtilen hususta tekrar karar verilmesine yer olmadığına," şeklinde karar verilmiş olması yukarıda açıklanan kurallara uygun değildir.
Hâl böyle olunca, bozulan ilk karar ile direnme kararı arasında farklılık bulunduğundan yerel mahkemece usulüne uygun direnme hükmü kurulması için işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, hükmün bozma kapsamı dışında kalan ve sair temyiz itirazlarının reddine şeklinde karar verilen kısımları ile ilgili olarak yeniden hüküm kurulmasının gerekli olmadığı, bu kısımlara ilişkin olarak karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle usulden BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 28.02.2018 gününde ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.