19. Hukuk Dairesi 2017/3611 E. , 2018/4148 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası hakkında ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nden verilen davanın reddine yönelik 27.10.2016 gün, 2015/1041 E.-2016/671 K. sayılı hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması sonucunda ... Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi tarafından verilen istinaf başvurusunun usulden reddine yönelik kararın davacı vekilince süresi içinde temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- KARAR -
Dava, faturaya dayalı alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine itirazın iptali davasıdır.
İlk derece mahkemesince davacının sözleşmenin tarafı olmayan davalıdan alacağını istemesinin yasal bir dayanağı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, istinaf başvurusunun iki haftalık yasal süre içinde yapılmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; ilk derece mahkemesinin yargılamayı sonlandırdığı kısa kararda kanun yoluna başvuru süresinin iki hafta olarak belirtildiği, ancak tebliğ edilen gerekçeli kararda kanun yoluna başvuru süresinin on beş gün olarak bildirildiği, davacı vekilinin ise gerekçeli kararda belirtilen süreye göre kanun yoluna başvuru dilekçesini sunduğu anlaşılmıştır.
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesinin "ç." bendi uyarınca da, hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi bir zorunluluktur. Kanun koyucu, devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak, dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır.
Anayasa Mahkemesi de birçok kararında başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceğini, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında, temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında, kanunda belirtilen süre olduğunu kabul ederek dilekçenin reddine karar veren değerlendirmelerin mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceğini, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiğini ve bu açıdan kararın başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşarak, Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alman adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. (Anayasa Mahkemesi "nin 2014/819 başvuru numaralı ve 09.06.2016 tarihli (29757 Sayılı ve 29.06.2016 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanan) kararı.
Somut olayda; ilk derece mahkemesince kısa kararda istinaf süresi kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta, gerekçeli kararda ise temyiz süresi kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün olarak açıklanmıştır. Gerekçeli karar davacı vekiline, 30.11.2016 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı vekili ise 15.12.2016 tarihinde harç ve giderlerini yatırarak karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur.
Her ne kadar kanun yolu ve süresi, ilgili kanun maddelerinde açıkça belirtilmiş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda açıklanan kararı ve Anayasa"nın 40/2. maddesi ile 6100 sayılı Kanun"un 297. maddesinin "ç." bendi gereğince yargı organlarının yanlış yönlendirmesi sonucunda ilgililerin hak kaybına uğramayacağının kabul edilmesi gerekir.
Davacı vekilince karara karşı, kanuni iki haftalık süre geçtikten sonra ve fakat gerekçeli kararda bildirilen on beş günlük süre içerisinde temyiz yoluna başvurulduğu açıktır. Gerekçeli kararda, kanun yolunun ve süresinin yanlış gösterilmesi karşısında, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı açısından davacı vekilinin karara karşı süresinde istinaf yoluna başvurduğunun kabul edilmesi bir zorunluluktur. Bu durumda; ... Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin karara karşı süresinde istinaf yoluna başvurulmadığı gerekçesiyle başvurunun usulden reddine ilişkin kararı isabetli olmamıştır. Belirtilen sebeple; işin esasına girilerek davacı vekilinin istinaf sebepleri incelenmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan ... Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi’nin 22.02.2017 gün, 2017/127 E., 2017/119 K. sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 13/09/2018 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava, faturadan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik, itirazın iptali talebine ilişkindir.
Bölge adliye mahkemesince, istinaf başvurusunun iki haftalık kanuni süre içinde yapılmadığından bahisle başvurunun reddine karar verilmiştir.
Kanundaki sürelere ilişkin temel ilke, HMK’nun 90. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez”
Davacı tacir sıfatını taşımaktadır. Davacı şirket, avukat vekil tayin etmek suretiyle uzman hukukçu tarafından temsil edilmektedir.
Usul hükümleri mahkemeler nezdindeki hak arayışının belirli bir disiplin çerçevesinde yürütülmesini öngörür. Bunun için tarafları ve hatta hâkimin takdir hakkını sınırlayan birçok düzenleme içermesi işin tabiatı gereğidir.
Uzman düzeyinde hukuki yardım alan tarafların, kanunla belirlinmiş sürelerin hâkim kararıyla uzatılıp kısaltılmayacağını bilmesi gerekir. Sayın çoğunluğun görüşünün benimsenmesi halinde bir başka deyişle hâkimin maddi hatasından kaynaklanan sürelerin uzatılmasına dair kararların taraflar yönünden kazanılmış hak sayılması durumunda, hata payının hangi oranda mubah görüleceğin de ilkeye bağlanması gerekmektedir. Örneğin, maddi hata neticesinde kanun yolunun bir ay ya da daha uzun bir süreye tekabül ettirilmesi halinde dahi, aynı toleransın gösterilip gösterilmeyeceği, artı eksi ne kadarına müsamaha gösterileceğinin de hukuk güvenliği açısından cevap bulması gerekir.
Halen yürürlüğünü muhafaza eden “hâkim, kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez” şeklinde emredici kanuni düzenleme varken, Yargıtay’ın ya da sair yüksek mahkemelerin istisna koyamayacağı izahtan varestedir.
Açıklanan gerekçelerle, bölge adliye mahkemesinin, istinaf talebinin süre yönünden reddine dair kararın onanması gerektiği düşüncesiyle, aksi yönde tezahür eden sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyoruz.