10. Hukuk Dairesi 2013/21849 E. , 2014/9035 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Kuşadası 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 20.06.2013
No : 2012/409-2013/319
Davacı, Alman R. sigortasına girdiği 01.10.1968 tarihinin Türkiye’de sigorta başlangıcı olduğunun ve yurt dışında geçen sürelerini 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında değerlendirilmek üzere borçlanabileceğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçe ile isteğin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-31.03.1952 tarihinde doğup, Türkiye’de sigortalı çalışmaları bulunmayan davacının, 3201 sayılı Kanuna göre borçlanacağı sürelerin 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında olacağına ilişkin mahkemenin gerekçesi yerinde ise de; borçlanmanın gerçekleşmesi durumunda, sözleşme gereği sigorta başlangıcı olarak kabul edilecek olan tarihten başlayarak borçlanılan sürenin Türkiye’de sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği gözetildiğinde, hüküm fıkrasında borçlanma işleminin 01.10.1968 tarihinden itibaren yapılamayacağına dair ifade yerinde bulunmamıştır. Mahkemece, davacının 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesine göre borçlanma isteğinin reddi şeklinde hüküm kurulmalıdır.
Dava dilekçesinde, sigorta başlangıcının da 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında olması gerektiği belirtilmiş olup; Mahkemece, Türkiye’de sigortalı olarak tescili bulunmayan davacıdan anılan Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında olacak şekilde sigorta başlangıcı isteyip-istemediği sorulmalı; sigorta başlangıcının anılan Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında olmasının istenilmesi durumunda davanın tümden reddine karar verilmelidir.
2-3201 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince, “Türk vatandaşlarının yurt dışında 18 yaşını doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir.” Anılan düzenleme gözetildiğinde, 18 yaşından önceki süre borçlanılamayacağı gibi, 3201 sayılı Kanunun uygulanmasında borçlanılamayan sürenin sigorta başlangıcına esas alınamayacağı gözetildiğinde, davacının 18 yaşını doldurduğu 31.03.1970 tarihi öncesi olan 01.10.1968 tarihinin sigorta başlangıcı olduğunun tespitine karar verilmiş olması, isabetsiz bulunmuştur.
3-Davacının, 5510 sayılı Yasanın 4/1-b maddesi kapsamında sigorta başlangıcı istemesi durumunda ise; uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süresini düzenleyen 5510 sayılı Kanunun 38’inci madde hükmü; malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcını; sigortalının, 5417, 6900, 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20’nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edileceğini; kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresinin, 18 yaşının ikmal edildiği tarihte başlamış olacağını, bu tarihten önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin, prim ödeme gün sayısı hesabına dâhil edileceğini öngörürken, Uluslararası sosyal güvenlik sözleşme hükümlerini saklı tutmuştur.
Kaldı ki, Anayasamızın 90/son maddesi uyarınca, yöntemince yürürlüğe konulmuş Uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde olduğu gibi, normlar hiyerarşisi yönünden uluslararası sözleşme kurallarına uygulamada yasal güç tanınmakta ve bu kuralların uygulanma önceliği bulunmaktadır.
Konuya ilişkin 10.04.1965 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 01.11.1965 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin uzun vadeli sigorta kollarından olan “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları(aylıkları)” başlıklı beşinci bölüme 02.11.1984 tarihinde imzalanıp 05.12.1985 tarihli 3241 sayılı Yasayla onaylanıp yürürlüğe giren Ek Sözleşme ile getirilen sözleşmenin 29’uncu maddesinin 4’üncü bent hükmüne göre, bir kimsenin Türk sigortasına girişinden önce, bir Alman R. Sigortasına girmiş bulunması halinde, Alman R. Sigortasına giriş tarihi, Türk Sigortasına giriş tarihi olarak kabul edileceği açıkça ifade edilirken; aynı bölümde düzenlenmiş 27’inci madde hükmü ise, her iki akit taraf mevzuatına göre nazara alınabilecek sigortalılık sürelerinin varlığı halinde, uygulanacak mevzuata göre yardım hakkının doğmasında, diğer akit taraf mevzuatına göre geçen ve aynı zamana rastlamayan, hesaba dahil edilebilir nitelikteki sigortalılık sürelerinin de nazara alınacağını; sigortalılık sürelerinin hangi ölçüde hesaba dahil edilebileceğini ise, hesaba dahil edilebilirliğini tayin eden mevzuata göre tespit edileceği ifade edilmiştir.
Nitekim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yurt dışında geçirdikleri çalışma sürelerinin sosyal güvenlikleri açısından değerlendirilebilmesi amacıyla 22.05.1985 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş bulunan 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunla, Türk vatandaşlarının yurt dışında 18 yaşını doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirileceğini öngörmüştür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 13.2.2002 tarih 2002/10-21 E., 2002/70 K. sayılı anılan kararında belirtildiği üzere; Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29’uncu maddesinin 4’üncü bendinde, “Bir kimsenin Türk sigortasına girişinden önce bir Alman R. Sigortasına girmiş bulunması halinde, Alman R. Sigortasına girişi, Türk sigortasına giriş olarak kabul edilir.” Hükmüne yer verilmiş ise de bu hüküm, sözleşmenin 27’inci ve 29’uncu maddeyle bir bütün olarak yorumlanmadıkça tek başına uygulanamaz. Nitekim 29’uncu maddenin 3’üncü bendinde, 27’inci maddeye yollamada bulunularak, “...ancak, sözleşmenin 27’inci maddesine göre bir aylık veya gelir talep etme hakkının mevcut olması halinde, aşağıdaki hükümler uygulanır.” denilmektedir. Kaldı ki, sözleşme hukukunda, sözleşme bir bütün olarak yorumlanıp aleyhe ve lehe olan hükümler birlikte uygulanır. Bu ilke, özel hukuk sözleşmelerinde olduğu gibi sosyal güvenlik sözleşmeleri bakımından da geçerlidir.
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, anılan sözleşme hükmünün uygulanabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan sosyal güvenlik sözleşmesi kapsamında, Türkiye’de sigorta başlangıcına esas olan Alman R. Sigortasına giriş tarihini, 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanılması ile mümkündür.
Unutulmamalıdır ki, Alman R. Sigortasına giriş tarihinin Türk sigorta başlangıcı olarak kabulü özünde söz konusu tarih itibariyle bir gün çalışıldığının kabulü anlamını da taşımaktadır. Bu nedenle, Türk sigorta başlangıcı olarak kabul edilen tarihe ilişkin sürenin fiilen borçlanılmış ve Türk sosyal güvenliği bakımından değerlendirilebilir hale getirilmiş olmasını aramak yerinde olacaktır.
Şu halde yapılması gereken iş; Türk vatandaşı olduğu sürelerle sınırlı olarak, davacı tarafa yöntemine uygun şekilde verilecek mehille, Alman R. sigortasına giriş tarihini içerecek şekilde yurt dışı borçlanması, herhangi bir yurtiçi sigortalılığı olmadığından 5510 sayılı Kanunun 4/1-b madde kapsamında öngörülen sigortalılık niteliğinde olmak üzere, usulünce sağlanmalı ve borçlanmanın varlığı halinde, sigorta başlangıcına hükmedilmelidir.
4- Kısmen kabulüne karar verilen davada yargılama giderlerini taraflar arasında oranlanması gerektiğinin gözetilmemiş olması yerinde bulunmamıştır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.04.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.