
Esas No: 2017/6898
Karar No: 2019/7121
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/6898 Esas 2019/7121 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ: ..... Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili 04/12/2014 havale tarihli asıl dava dilekçesinde ve 12/04/2016 tarihli birleşen dosya dava dilekçesinde özetle; ..... mevkii, 699 parsel sayılı taşınmazın orman sınırları içerisinde bulunduğundan bahisle ..... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/178 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, yapılan yargılama sonucunda dava konusu taşınmazın orman sınırları içerisinde bulunduğundan bahisle tapu kaydının iptal edildiğini ancak bu durumun davacıları mağdur ettiğini, dava konusu taşınmazın imar planı içerisinde bulunduğunu, taşınmazın meskun mahal içerisinde ve belediye hizmetlerinden faydalanan alan içerisinde yer aldığını, taşınmazın arsa niteliğinde olması da dikkate alınarak fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL"sinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. 10/11/2016 havale tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile de dava değerini 63.019,55 TL ye yükseltmiş ve tapu iptali ve tescil davasının kesinleşmesinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden tahsilini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın kabulü ile asıl dava yönünden 10.000,00 TL"nin karar kesinleşme tarihinden itibaren 34.758,20 TL"nin ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara ödenmesine, birleşen dava bakımından 10.000,00 TL karar kesinleşme tarihinden itibaren, 8.261,35 TL"nin ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara ödenmesine karar verilmiş, hükme karşı davalı ... vekili ile davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve .... Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi tarafından davalı ... vekilinin istinaf itirazlarının reddine, davacılar vekilinin istinaf itirazlarının kısmen kabul kısmen reddi ile ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak ana dosya bakımından 44.758,20 TL"nin birleşen dosya bakımından ise 18.261,35 TL"nin kararın kesinleşme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasıdır.
Dosya kapsamından 1957 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında 699 parsel sayılı 1.490 m2 yüzölçümündeki çekişmeli taşınmazın senetsizden bağ yeri niteliği ile davacılar ve murisleri adına tespit ve tescil edildiği, Orman Yönetimi tarafından açılan dava sonucu ..... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/178 E. - 2008/418 K. sayılı ilamıyla 699 parsel sayılı taşınmazın yörede 1945 yılında yapılan tahdit sırasında orman sınırları içine alındığı ve
eylemli durumda da tamamının ormanla kaplı olduğu gerekçesiyle tapu kaydının iptal edilip orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 09.02.2009 tarihinde kesinleştiği, eldeki asıl davanın 04.12.2014 tarihinde birleşen davanın ise 12.04.2016 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, tapu iptal kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde eldeki dava açıldığına, arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metodu ile değer belirlenerek hüküm kurulduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, HMK"nın 302/5 ve 373. maddeleri uyarınca dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına
04/12/2019 günü oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, kesinleşmiş orman kadastrosuna göre orman sınırları içerisinde kalan davacılara ait taşınmazın tapusunun iptal edilmesi nedeniyle tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat (TMK md.1007) istemine ilişkindir.
Türk Medenî Kanunu 1007. (eski M.K. 917.md.) maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." Hükmü amirdir.
TMK 1007. maddede yer alan “Devletin sorumluluğunun oluşabilmesi için; tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin hukuka aykırı bir eylem veya işleminin olması, bu eylem veya işlem sonucunda bir zararın doğmuş olması, eylem veya işlem ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir.
Tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararlardan Devletin sorumluluğunun mevzuatımız içerisinde yer alan kusursuz sorumluluk hallerinden biri olduğu doktrin ve uygulamada kabul edilmektedir.
Kusursuz sorumlulukta uygun illiyet bağından söz edebilmek için hukuka aykırı işlem veya eylem ile zararın oluşması arasında nedensellik bağının olması ve illiyet bağını kesen sebeplerin bulunmaması gerekir. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması ya da zararın doğmasında öngörülmeyen bir halin etkili olması gerekmektedir.
Bu açıklamalar kapsamında dava değerlendirildiğinde; davacılar kendilerine ait taşınmazın orman sınırları içerisinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun iptal edildiğini ve bu şekilde mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Taşınmazın bulunduğu yerde 1945 yılında orman kadastrosu yapılmış ve ilan edilerek kesinleşmiştir. Daha sonra aynı bölgede 1957 yılında yapılan tapulama sırasında, orman tahdit sınırları içerisinde bulunan davaya konu bu taşınmaz, zilyetlik ve kazandırıcı zamanaşımı nedeniyle davacıların kök murisi adına tespit edilmiş, itiraz edilmediği için de kesinleşerek tespit gibi tapu kaydı oluşmuştur. Daha sonra miras yoluyla davacılara intikal etmiştir.
Bir yerde tesis (arazi) kadastrosu yapılırken, daha önceden yapılmış olan ve kesinleşen orman kadastrosu var ise bu sınırlara riayet edilerek tesis kadastrosunun yapılması gerekir. Tazminata konu olan taşınmaz 1945 yılında yapılan orman kadastrosu sırasında orman olarak ilan edilip kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan bir yer olduğu mahkeme kararı ile sabittir.
Anayasamızın 169. maddesinde; "... Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz..." hükmü yer almaktadır. Bu hükümde de açıkça yer aldığı üzere ormanların zamanaşımı ile iktisabı mümkün değildir.
Davaya konu olan taşınmaz, daha önceden ilan edilip ve kesinleşen orman kadastrosuna göre orman niteliğinde olduğundan, özel mülkiyete konu olamayacağı veya zamanaşımı ile mülkiyetin kazanılamayacağı Anayasamızın hükmü gereğidir. Hem Anayasamızın hükmü ve hem de yapılan arazi kadastrosunun ikinci kadastro niteliğinde olması nedeniyle davacı adına yapılan tespit ve tescil, yolsuz tescil niteliğindedir. Hukuk Genel Kurulu kararlarında ve Dairemiz’in yerleşik uygulamasında bu tür yolsuz tesciller yok hükmünde kabul edilmektedir. Her ne kadar şeklen bir tapu kaydı oluşmuş ise de, bu tapu kaydı mülkiyeti kazandıran bir belge niteliğinde değildir.
Kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi bakımından AİHM, mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile yargısal uygulamaları gözeterek bir sonuca varmaktadır. Buna göre, orman veya mera gibi alanların kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılamayacağına dair Türk Hukukundaki düzenlemeler nedeniyle, başvurucuların bu taşınmazların mülkiyetini elde etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentilerinin doğmasının mümkün bulunmadığı kabul edilmektedir. (Sarısoy ve Diğerleri/Türkiye, B.No: 21303/07, 14.10.2014; Usta/Türkiye, B.No: 32212/11, 27.11.2012)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tapu kaydını tereddütsüz bir mülkiyet belgesi olarak kabul etmekte ise de, Türk Hukukundaki uygulama farklı yöndedir.
Hukuk Genel Kurulunun 19.02.2003 gün 2003/20-102 Esas - 2013/90 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, Türk Medeni Kanunun kabul ettiği sisteme göre tapuya tescilin geçerli olabilmesi ve mülkiyet hakkının doğması için geçerli bir hukuksal nedene dayanması zorunludur. Geçerli bir hukuksal nedene dayanmayan tesciller, yolsuz tescil niteliğinde olup sahibine mülkiyet hakkı kazandırmaz. Yolsuz tescille, kamu malı niteliğinde olan taşınmazların özel mülkiyete dönüştürülerek hukuksal niteliklerinin değiştirilmesi hukuken mümkün değildir. Aksinin kabulü, Anayasamızın 169. maddesi hükmünün yok sayılması ve dolanılması anlamına gelecektir. Burada yolsuz tescil olduğundan tapu kaydının mülkiyet hakkını temsil etmediği, başka bir deyişle, davacı tarafından mülkiyet kazanılmadığı için davacı adına oluşan tapu kaydının iptal edilmesi ile de mülkiyet hakkının ihlal edilmesi söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle mülkiyet hakkından yoksun bırakılma iddiası, dosya kapsamı ile uyuşmadığından mülkiyet hakkından bedelsiz yoksun bırakıldığına ilişkin iddia ve buna mukabil taşınmazın rayiç bedeli kadar tazminat verilmesi yerinde değildir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tapunun orman olduğu gerekçesi ile iptal edilmesi durumunda hiçbir bedel ödenmemesini hak ihlali kabul etmiş, makul bir tazminat ödenmesi gereğine değinmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, makul tazminat miktarını, taşınmazın rayiç bedeli olarak kabul etmektedir (29.09.2010 tarih 2010/ 14-386 Esas 2010/427 Kararı). Ancak kanaatimce; tapulu bir yerin sonradan orman sınırları içerisine alınmasından farklı olarak, dava konusu halde olduğu gibi önce orman kadastrosu yapılmış ve daha sonra arazi kadastrosu yapılmış olması halinde hukukumuza göre arazi kadastrosunun ikinci kadastro niteliğinde olması ve yerin özel mülkiyete konu bir yer olamayacağı hususunun kesinleşmesi nedeniyle yok hükmünde olan tapu kaydı ile mülkiyet kazanılmadığı için makul tazminat miktarının taşınmazın rayiç bedeli değil, bu kayda güvenerek tapu sahibinin imar ve ihya çalışmaları nedeniyle taşınmaza yapmış olduğu masraflar ve katmış olduğu müspet değer miktarında olması gerekir.
Bu açıklamalar ışığında, davacıların tapusunun iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet haklarından yoksun bırakıldığı iddiası, mülkiyet hakkının hiç doğmaması nedeniyle hukuki gerçeği yansıtmadığından, tapunun iptalinden dolayı Hazineyi TMK’nın 1007. maddesi gereğince sorumlu tutmanın mümkün olmadığı, bir an için sorumlu tutulması gerektiği kabul edilse dahi, hükmedilmesi gereken tazminat miktarının taşınmazın rayiç bedeli değil, tapu malikinin bu kayda güvenerek, imar ve ihya çalışmaları nedeniyle taşınmaza yapmış olduğu masraflar ve katmış olduğu müspet değer miktarında olması gerektiği kanaatinde olduğumdan, tazminat kararının onanması yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.