13. Hukuk Dairesi 2018/3765 E. , 2018/8192 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın davalılar yönünden reddine davanın davacı yönünden kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davacı ... ile davalı ... avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili ... ile davalı ... vekili avukat ..., diğer davalı ...Ş. Vekili avukat ..."nun gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, 30.01.2006 tarihli satış sözleşmesi ile davalı müteahhit ..."ndan 135.000,00 TL karşılığı bir adet daire satın aldığını, dairenin adıma tescil edildiğini ve halen oturmakta olduğunu, dairenin alımında diğer davalı bankadan konut kredisi kullandığını, daireyi satın alırken kendisine dairenin gezdirildiğini ve halihazırdaki durumuna uyan 23.11.2004 tarihli mimari projenin gösterildiğini, dairenin alt katında bulunan dükkanın 2010 yılında tadilatla sığınak katılarak genişletildiğini ve ekmek fırını olarak kullanılmaya başlandığını, bu durumdan rahatsız olduğundan ilgili kurumlara şikayette bulunduğunu ve bu müracaatlar neticesinde 2011 yılında oturduğu dairenin projeye aykırı olduğunu öğrendiğini, kat irtifakına esas projenin, dairenin inşaat ruhsatına esas projesi olmayıp tadilat yapılarak oluşturulduğunu, ilk projede ve halihazırda evinin salonu olan yerin tadilat projesinde sokaktan müstakil girişi olan bir dükkan ve alt kattaki dükkanın da salonu olan dükkanın deposu olduğunu, bu projeye göre dairesinin mevcut durumdan daha küçük olduğunu ve bu şekli tasarruf etmesinin mümkün olmadığını, konut kredisine başvurduğunda davalı bankanın usulüne ve gerçeği uygun bir ekspertiz yaptırması halinde bu proje uygunsuzluğundan haberi olacağını ve daireyi almayacağını, davalı bankanın 4077 sayılı Kanunu 4. maddesindeki sorumluluğunun yanında kusuru nedeni ile de sorumlu olduğunu ileri sürerek dava konusu dairenin konum, fiilen sahip olduğu ölçü ve ayıplı olmasaydı arz edeceği ekonomik değer olarak emsali ile değiştirilmesine, değiştirilmesinin mümkün olmaması halinde müteahhide ödenen daire bedelinin 09.02.2006 tarihinden itibaren işlemiş reeskont faizi ile tarafına ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davalı banka yönünden davanın reddine, davalı ... tarafından [davalıya tescili yapılan ... ili ... ilçesi ... Mah. l114 pafta, 2736 ada, 9 parsel no"da arsa niteliği olduğu ve arsa payı 11/160 olan zemin kat 4 no"lu meskenin davacı tarafından davalı ..."na geri vermeye hazır olduğunu bildirmesi] -koşuluyla- 135.000 TL"nin davalı ... tarafından davacıya verilmesine, ayrıca ayıplı hizmetten kaynaklanan 115.000 TL"nin -koşulsuz olarak- davacı tarafa verilmesi suretiyle davanın miktar yönünden toplam 250.000 TL olarak kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
1-6100 sayılı HMK.nun 294.maddesi gereğince mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK.nun 297/2 maddesi gereğince hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK.nun 298/2 maddesi gereğince de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir görevdir.
Somut olayda, mahkemece, hüküm kurulurken kısa kararda "1-Davalı ... yönünden davanın REDDİNE, 2-Davalı ... yönünden davanın KABULÜNE, 135.000 TL +115.000 TL= 250.000 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı ... .dan alınarak davacıya verilmesine,” denilmiş, gerekçeli kararın hüküm kısmında ise kısa karardan farklı olarak "1-Davalı ... yönünden davanın REDDİNE, 2-a) Davalı ... tarafından [davalıya tescili yapılan ... ili ... ilçesi ... Mah. L114 pafta, 2736 ada, 9 parsel no"da arsa niteliği olduğu ve arsa payı 11/160 olan zemin kat 4 no"lu meskenin davacı tarafından davalı ..."na geri vermeye hazır olduğunu bildirmesi] -koşuluyla- 135.000 TL"nin davalı ... tarafından davacıya verilmesine, b)Ayrıca ayıplı hizmetten kaynaklanan 115.000 TL"nin -koşulsuz olarak- davacı tarafa verilmesi suretiyle DAVANIN miktar yönünden toplam 250.000 TL olarak KABULÜNE," denilerek kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Öte yandan yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297’nci maddesinde; “...taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; hükümlerin çelişkiden uzak ve infaza elverişli olması, gerçeğe ve hukuka uygun bir karar verilmesi gerektiği gibi, ileriye dönük olarak ve şarta bağlı biçimde karar tesis edilmesi mümkün değildir.
Mahkemece, dava konusu meskenin davacı tarafından davalı ..."na geri vermeye hazır olduğunu bildirmesi koşuluyla 135.000,00 TL"nin davalı ..."ndan tahsiline karar verilerek infazda tereddüt oluşturacak biçimde şartlı hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
3-6100 sayılı HMK.’nın “taleple bağlılık ilkesi” başlıklı 26/1. maddesinde hâkimin tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğu ve talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği hüküm altına alınmıştır. Davacı, dava dilekçesi ile dava konusu dairenin ekonomik değer olarak emsali ile değiştirilmesine, değiştirilmesinin mümkün olmaması halinde müteahhide ödenen daire bedelinin 09.02.2006 tarihinden itibaren işlemiş reeskont faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, emredici nitelikteki anılan yasa maddesi hükmüne aykırı ve talep edilenden farklı olarak davalıya ödenen 135.000 TL"nin yanında olması gereken projeden kaybına karşılık yoksun kalınan 115.000 TL"nin de davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Sözü edilen yasa maddesi uyarınca, mahkemenin talepten fazlasına karar vermesi mümkün bulunmamaktadır. Mahkemece, anılan yasa hükmü göz ardı edilerek, yazılı şekilde talepten fazlasına yönelik hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
4-Bozma nedene göre davacının tüm, davalının sair temyiz temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, dördüncü bent gereğince davacının tüm, davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 1.630,00 TL duruşma avukatlık parasının karşılıklı birbirlerine ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/09/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.