Esas No: 2021/812
Karar No: 2021/1404
Karar Tarihi: 07.07.2021
Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2021/812 Esas 2021/1404 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2021/812
Karar No : 2021/1404
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1-…
2-…
3-…
4-…
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALILAR) : 1-…
2-... Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Altıncı Dairesinin 18/11/2020 tarih ve E:2020/2460, K:2020/11003 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: İzmir ili, Urla ilçesinde yer alan Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi kapsamında bulunan taşınmazların 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu'nun 8. maddesi uyarınca turizm yatırımlarına tahsisi amacıyla tapuda Hazine adına tescil edilmek üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılmasına ilişkin 24/01/2020 tarih ve 2054 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'nın İzmir ili, Urla İlçesi, … Mahallesi … ada, … parsel sayılı taşınmaz yönünden iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 18/11/2020 tarih ve E:2020/2460, K:2020/11003 sayılı kararıyla;
Dairelerinin 17/07/2020 tarihli ara kararı ile, davacılardan acele kamulaştırma kararı alınan taşınmaz ile mülkiyet ilişkisini gösteren (tapu senedi vs.) bilgi ve belgeler ile davaya konu … Mahallesi … ada, … parsel sayılı taşınmazın mülkiyet durumuyla ilgili adli yargıda açıldığı ileri sürülen davanın esas numarası ve davanın hangi aşamada olduğu ile ilgili bilgi ve belgelerin istenildiği, bu ara karara verilen cevapta, davacıların uyuşmazlık konusu taşınmaz ile mülkiyet bağını gösteren bir belge ibraz edilemediği, taşınmazın mülkiyetinin ihtilaflı olduğu, … Asliye Hukuk Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda bakılan dosya davacıları tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verildiği, kararın henüz kesinleşmediği bilgisinin verildiği;
Davacılar tarafından uyuşmazlık konusu taşınmazın aynının ihtilaflı olduğu, buna ilişkin … Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın kesinleşmediği, 2942 saylı Kamulaştırma Kanunu'nun 18. maddesisi gereğince dava açmak için menfaatlerinin bulunduğu ileri sürülmüş ise de, Kamulaştırma Kanunu'nun 18. maddesinde, adli yargıda kamulaştırılan taşınmazın bedel tespiti ve tescili davasında uygulanacak usulün düzenlendiği; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A maddesi uyarınca ivedi yargılama usulüne tabi olan davalarda istisnai özel usul hükümlerine yer verildiği; Kanun'un amacındaki aciliyet ve süratli işlem tesisi dikkate alındığında güncel haliyle uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyet durumu dikkate alınarak karar verilmesi gerektiği;
Bu durumda, kamulaştırma ve buna bağlı kamu yararına ilişkin işlemlere karşı mülkiyet hakkını ilgilendirmesi nedeniyle tapuda kayıtlı malikler veya diğer hak sahipleri tarafından dava açılabileceği; kamulaştırma işleminin niteliği gereği malik olmayanların dava açma haklarının olmadığı, bu nedenle davacıların dava konusu işlemle yasal ve güncel bir menfaat ilişkisinin bulunmadığı açık olup davanın açılması sırasında sahip olması ve davanın görümü sürecinde de devam etmesi gereken menfaat bağının bulunmaması nedeniyle davacıların bu davayı açma ehliyetine sahip olmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, uyuşmazlık konusu taşınmaza ilişkin adli yargıda devam eden davanın sonucu beklenmeksizin verilen kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI : Davalı idareler tarafından, istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'UN DÜŞÜNCESİ : Cumhurbaşkanı Kararı ile acele kamulaştırılmasına karar verilen bölgede davacıların açtığı tapu iptal ve tescil davasına konu taşınmazın da bulunduğu ve kamulaştırma kararından önce dava konusu edildiği dikkate alındığında, yargılaması devam eden tapu iptal ve tescil davasının davacılar lehine sonuçlanma ihtimalinin bulunduğu gözetilerek açılan davada, davacıların, subjektif dava açma ehliyetlerinin bulunduğu sonucuna varıldığından, davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20/A maddesi uyarınca gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
İLGİLİ MEVZUAT :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, idari davaların idari işlemler hakkında yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacağı; "Dilekçeler üzerine ilk inceleme" başlıklı 14. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde, dava dilekçesinin, davacının dava açma ehliyeti olup olmadığı yönünden inceleneceği; "İlk inceleme üzerine verilecek karar" başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, davacının, iptali istenen işlem yönünden dava açma ehliyeti bulunmadığı anlaşıldığında davaların reddine karar verileceği kurallarına yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdarenin hukuka uygun davranmasını sağlayan en önemli denetim araçlarından olmakla birlikte, her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunmasını öngören kanun koyucu, iptal davaları için menfaat ihlalini, subjektif ehliyet koşulu olarak getirmiştir.
İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulunun, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılması ve sürdürülmesine ilişkin bir sorun olması dolayısıyla idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.
İptal davasının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri göz önüne alındığında, idare hukuku alanında tek yanlı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen işlemlerin; ancak bu idari işlemle doğrudan meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceğinin kabulü zorunludur. Aksi hâlde, her idari işlemle dolaylı da olsa bir menfaat ilgisi kurulmak suretiyle dava açılmasını kabul etmek, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması şartının ihlali sonucunu doğurur.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 35. maddesi; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." hükmünü amirdir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesinde ise; "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez." düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte, taşınmaz mülkiyetinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğine kuşku yoktur.
Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren davacı, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle, öncelikle davacının, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacıların uyuşmazlık konusu taşınmaz ile mülkiyet bağını gösteren bir belgenin ibraz edilemediği, taşınmazın mülkiyetinin ihtilaflı olduğu, bakılan dosya davacıları tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasında, … Asliye Hukuk Mahkemesinin 15/02/2018 tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği, UYAP üzerinden yapılan incelemede, istinaf talebi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesinin E:… sayılı dosyasının açıldığı, istinaf incelemesinin henüz yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu çerçevede uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde, kamulaştırma ve buna bağlı kamu yararına ilişkin işlemlere karşı mülkiyet hakkını ilgilendirmesi nedeniyle tapuda kayıtlı malikler veya diğer hak sahipleri tarafından dava açılabileceğinden, davacıların adli yargıda devam eden dava nedeniyle, hak sahibi olarak nitelendirilemeyeceği açıktır. Tapu iptali davası, taşınmazın aynına ilişkin olduğundan, kesinleşmeden icra edilemeyeceği gibi herhangi bir iddiaya dayalı olarak dava açılmış olmasının tek başına iptali istenen işlemle menfaat bağı kurmak için yeterli olduğunun kabulüne de olanak bulunmamaktadır. Aksi yorum, her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılabilmesi gibi bir sonuç doğurur ki, bu durum da idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olacağı gibi idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmesini de kaçınılmaz kılar.
Bu nedenle, davacıların adli yargıda devam eden davalarının bulunması, dava konusu işlemle yasal ve güncel bir menfaat ilişkisi kurmaya yeterli olmadığından, dava konusu taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı sahibi olmayan ve elinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1. No.’lu Protokol’ün 1. maddesinin ilk cümlesinin anlamı çerçevesinde önemli bir çıkar ve dolayısıyla bir “mülk” oluşturmaya yetecek niteliğe sahip tapu tahsis belgesi de olmadığı anlaşılan davacıların, dava konusu işlemin iptalini istemede, hukuken korunabilir meşru bir menfaatinin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan, dava konusu 24/01/2020 tarih ve 2054 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'nın, 13/05/2021 tarih ve 31126 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2523 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlükten kaldırılmasına karar verildiğinden, davanın esasının incelenmesinde hukuki yararın bulunmadığı da açıktır.
Bu durumda, davanın ehliyet yönünden reddi yolundaki Daire kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacıların temyiz istemlerinin reddine,
2.Davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 18/11/2020 tarih ve E:2020/2460, K:2020/11003 sayılı kararının, yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA,
3.Kesin olarak, 07/07/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X-Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda eşitliği gözeten, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir. Anayasa'da, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik hukuk devleti niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olması amaçlanmıştır. Yargı denetimi, hukuk devletinin "olmazsa olmaz" koşuludur.
Hukuk devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun ve sonuçta idarenin hukuka bağlılığının yargısal denetimi iptal davaları yoluyla sağlanmaktadır.
Bir iptal davasının açılabilmesi ve idari yargı mercilerinin bu davayı ön koşullar yönünden kabul edebilmesi için 2577 sayılı Kanun'un 14. maddesi uyarınca dava dilekçeleri "ehliyet" yönünden de incelenmektedir. Dolayısıyla, iptal davası açılabilmesinin ön koşullarından biri davacının objektif ve subjektif dava ehliyetinin olmasıdır.
Danıştayın istikrar bulan kararlarına göre, davacının subjektif dava açma ehliyetinin bulunduğunun kabulü için idari kararın davacının meşru, şahsi ve güncel bir menfaatini ihlal etmesi gerekmektedir.
İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulu, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılmasına ve sürdürülmesine ilişkin bir husus olup kişisel menfaat ihlali kavramının, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.
Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren davacı, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle, öncelikle davacının, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
“Mülk” kavramı “mevcut mülkler” ile sınırlı değildir; kıymetleri, başvuranın üzerinde mülkiyet hakkını fiilen kullanabilmeye yönelik makul ve “yasal bir beklentiye” sahip olduğunu iddia edebileceği arazileri de kapsar.
Dolayısıyla, uyuşmazlıkta, davacının, davayla olan kişisel, güncel ve meşru alakası araştırılırken, davaya konu acele kamulaştırma işleminin, davacının mülkünü ve mülkü üzerindeki beklentilerini etkileyip etkilemediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; davacılar tarafından, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile acele kamulaştırılmasına karar verilen bölgede bulunan, İzmir ili, Urla İlçesi, … Mahallesi … ada, … parsel sayılı taşınmaz için adli yargıda dava konusu acele kamulaştırma kararının alınmasından çok önceki bir tarih olan 26/11/2015 tarihinde satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davası açıldığı, … Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği, UYAP üzerinden yapılan incelemede, istinaf talebi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesinin E:… sayılı dosyasının açıldığı, istinaf incelemesinin henüz yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Buna göre; Cumhurbaşkanı Kararı ile acele kamulaştırılmasına karar verilen bölgede davacıların açtığı tapu iptal ve tescil davasına konu taşınmazın da bulunduğu ve kamulaştırma kararından önce dava konusu edildiği hususları dikkate alındığında, yargılaması devam eden tapu iptal ve tescil davasının davacılar lehine sonuçlanma ihtimalinin bulunduğu gözetilerek açılan davada, davacıların, subjektif dava açma ehliyetlerinin bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
Bu itibarla, işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen Daire kararında hukuki isabet bulunmadığı ve Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
KARŞI OY
XX-İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesinin ön koşullardan biri olan "dava açma ehliyeti", her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idare ile işlemlerinde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde menfaat ilişkisinin varlığını ifade etmektedir. Her olay ve davada, idari işlem ile dava açacak kişi arasında öngörülen subjektif ehliyet koşulu olarak menfaat ihlalinin kişisel, meşru ve güncel bir menfaat olması ölçütleri ekseninde yargı mercilerince değerlendirilerek takdir edilecektir.
Subjektif bir işlem olduğu tartışmasız olan kamulaştırma işlemine karşı dava açılabilmesi için kamulaştırmaya konu taşınmaz ile davacı arasında kişisel bir menfaat ilişkisinin kurulması gerekmektedir.
Bu kapsamda, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile acele kamulaştırılmasına karar verilen bölgede bulunan, İzmir ili, Urla İlçesi, … Mahallesi … ada, … parsel sayılı taşınmaz için adli yargıda 26/11/2015 tarihinde satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davası açıldığı, … Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği, UYAP üzerinden yapılan incelemede, istinaf talebi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesinin E:… sayılı dosyasının açıldığı, istinaf incelemesinin henüz yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Dairesince; davacıların, uyuşmazlığa konu taşınmazla menfaat ilişkisini ortaya koyabilecek ve dava konusu işlemle menfaat ilişkisine yönelik belirsizliğin giderileceği tapu iptal ve tescil davası hakkında verilecek karar sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerekirken, davacıların dava konusu işlemle yasal ve güncel bir menfaat ilişkisinin bulunmadığından bahisle verilen ehliyet ret kararında hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varıldığından, Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.