Esas No: 2022/426
Karar No: 2022/949
Karar Tarihi: 20.04.2022
BAM Hukuk Mahkemeleri Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/426 Esas 2022/949 Karar Sayılı İlamı
T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 20/04/2022
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 21/10/2021
NUMARASI : .... Esas .... Karar
DAVACILAR :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA İHBAR OLUNAN :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 20/04/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 21/04/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 04/09/2017 günü davalı sigorta şirketi tarafından sigortalanan .... plaka sayılı otomobilin sürücüsü ....'nın otogar istikametinden .... istikametine doğru seyrederken .... idaresindeki .... plakalı motorsikletin ön kısmı ile çarpışması sonucu çift taraflı yaralamalı ve maddi hasarlı meydana gelen trafik kazasında müvekkilinin vücut bütünlüğünün zarar gördüğünü, telafisi mümkün olmayan izler kaldığını, ayrıca meydana gelen kaza neticesinde müvekkilinin motosikletinde hasar ve değer kaybı meydana geldiğini, araçta meydana gelen hasar ve değer kaybının tazmini için 100,00-TL tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkili .... için 25,00-TL geçici işgöremezlik süresinde uğradığı kazanç kaybı ile 25,00-TL çalışma gücünün azalmasından doğan sürekli iş göremezlik ve 25,00-TL SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri ve 25,00-TL bakıcı giderleri olmak üzere toplam 100,00-TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketine başvuru tarihinden itibaren diğer davalı yönünden ise olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini, müvekkillerinin yaşadıkları manevi çöküntüyü dindirebilmek adına müvekkillerinden .... için 30.000,00-TL, .... için 15.000,00-TL ve .... için 15.000,00-TL olmak üzere toplam 60.000,00-TL manevi tazminatın sigorta şirketi hariç diğer davalılardan olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, duruşmada da bu beyanını tekrar etmiştir.
Davalı ....'ya usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı .... vekili cevap dilekçesinde özetle; 04/09/2017 tarihinde müvekkilinin sevk ve idaresindeki .... plakalı araç ile seyir halinde iken .... Caddesi üzerinde bulunan .... Avm 'ye gideceği esnada .... AVM'den çıkan müvekkilinin cadde üzerinde bulunan U dönüşüne geldiğinde sağdan gelen araçlar olması nedeni ile durduğunu, daha sonra .... caddesine doğru çıkış yaparken sağa doğru geçiş yaptığı esnada sağ taraftan süratle gelen motosikletle davacının müvekkiline çarparak kazanın meydana geldiğini, müvekkilinin hemen aracından inip ....'in yanından ayrılmadığını, ambulans geldikten sonra hastaneye kaldırılan davacının tüm tedavi aşamasında müvekkilinin ve ailesinin sürekli davacı ve ailesini aradığını ve görüşüldüğünü, kaza tespit tutanağına göre motosikletin 22 metre sürüklenmesinin motosikletin ne kadar hızlı gittiğinin göstergesi olduğunu, otomobilin motosikletliye değil motosikletin müvekkiline çarptığını, müvekkilinin aracında oluşan hasarın aracın sağ ön kısmında meydana geldiğini, kazada davacı tarafın ağır kusurlu olduğunu, davacının talep ettiği manevi tazminatın reddedilmesi gerektiğini belirterek bu sebeplerle davanın reddini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacı yana bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı .... Şirketi'ne usulüne uygun tebligat yapılmış, davalı .... Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; .... plakalı aracın .... numaralı Trafik Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortasının meblağ sigortası olmadığından poliçede üst limit olarak belirlenen tutarın her olayda otomatik olarak ödenmesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin ancak sigortaladığı aracın işleteninin sorumluluğu nispetinde zarardan sorumlu tutulacağını, davacı tarafından iddia edilen değer kaybı tutarının fahiş olduğunu, ZMMS Genel Şartları B.2. maddesi gereği kaza tarihinden faiz talep edilmesinin usul ve yasa gereği mümkün olmadığını belirterek bu sebeplerle haksız ve mesnetsiz davanın reddini, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi 21/10/2021 tarih... Esas ... Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; "Mahkememizce verilen 02/07/2020 tarih ve .... E., .... Karar sayılı ilamı davacı vekili ile davalılardan sigorta şirketi vekilinin istinafı üzerine Konya BAM .. HD'nin .... Esas, .... Karar sayılı ilamı ile kaldırılmıştır.
Kaldırma ilamında özetle; " Mahkemece, iyileşme döneminde efor tazminatı kapsamında, geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesi yerine bu talebin reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu, yine kamu düzenine yönelik olarak da AYM'nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı iptal kararına göre Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre maluliyet raporu, PMF 1931 yaşam tablosuna göre de hesap raporu alınması gerekmesi nedeniyle" mahkememizce verilen karar kaldırılmıştır.
Kaldırma kararı sonrasında Anayasa Mahkemesinin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas, 2019/40 karar sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunun 90 ve 92 maddelerinde yer alan "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadeleri iptal edildiğinden bu durumun da nazara alınmak suretiyle raporun Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanmak Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor tanzimi için dosya NEÜ ATK ABD Başkanlığına gönderilerek rapor alınmıştır. Sunulan raporda özetle; % 5,1 oranında kalıcı sakatlık, iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayabileceği ve bu sürenin geçici iş göremezlik süresi olarak değerlendirilmesi gerektiği, SGK tarafından karşılanmayan ve fatura edilemeyen tedavi giderlerinin 5.000,00-TL olacağı, 3 ay boyunca da bakıcıya ihtiyaç duyacağı rapor edilmiştir.
Akabinde aktüerya bilirkişisinden rapor alınmıştır. Kusur oranına göre sunulan raporda özetle; 10.278,88-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 59.026,73-TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 3.999,38-TL bakıcı gideri ve 3.750,00-TL tedavi gideri olmak üzere toplam 77.055,00-TL tazminat hesaplanmıştır.
Akabinde davacılar vekili hesap raporu sonrasında talebini ıslah etmiş ve harcını da yatırmıştır.
Kaldırma kararı sonrasında mahkememizce yapılan değerlendirmede; alınan raporlar ve dava dosyası değerlendirildiğinde davacıların davalılardan 10.278,88-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 59.026,73-TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 3.999,38-TL bakıcı gideri ve 3.750,00-TL tedavi gideri olmak üzere toplam 77.055,00-TL tazminat talep edebileceği, sigorta şirketi bakımından temerrüdün gerçekleştiği 04/10/2017 tarihinden itibaren, diğer davalı bakımından ise kaza tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiği, davacı vekili tarafından talep edilen manevi tazminatın ihbar olunan sigorta şirketi tarafından ödendiği bildirilmekle, yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinin olmadığını beyan etmesi, davalı .... vekilinin de aynı şekilde yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinin olmadığını ifade etmesi ve bu talep yönünden feragat edilmekle manevi tazminat talebinin feragat nedeniyle reddine karar verilmekle aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiş ve;
Davacının maddi tazminat davasının ıslah dilekçesi de nazara alınmak suretiyle KABULÜ İLE;
3.999,38-TL bakıcı gideri, 59.026,73 -TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 3.750,00 TL faturalandırılamayan tedavi gideri ve 10.278,89 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 77.055,00-TL tazminatın davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihi olan 04/10/2017 tarihinden, diğer davalı Meryem Salı yönünden ise kaza tarihi olan 04/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı ....'e verilmesine,
2.250,00-TL araç hasar bedelinin dava tarihinden itibaren sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,
Davacı vekili tarafından manevi tazminatın ödendiği bildirilmekle ve bu talep yönünden feragat etmekle manevi tazminat talebinin feragat nedeniyle reddine reddine" şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı ... Şirketi vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; Huzurdaki davanın müvekkil şirket tarafından sigortalı ... plakalı aracın davacı ...'in sevk ve idaresinde olan .... plakalı araçla çarpışması neticesinde ....'in uğradığı geçici ve sürekli iş göremezlik, tedavi gideri ve bakıcı gideri tazminatı talepleri ile ikame edildiğini, mahkemece özürlülük ölçütü, sınıflandırması ve özürlülere verilecek Sağlık Kurulu raporları hakkında yönetmeliğe göre rapor aldırılması gerekirken kurulan hatalı hükmün kaldırılmasının gerektiğini, yerel mahkemece hükmedilen tedavi gideri, geçici iş göremezlik zararı ve bakıcı giderinin müvekkil şirket tarafından düzenlenen poliçe teminatında olmadığını, davacı yanın kaza tarihinde 17 yaşında olup henüz gelir elde edemediğini, bu nedenle uğradığı bir geçici iş göremezlik zararının bulunmadığını, davacı yanın kazada motosiklet sürdüğünü, kask ve koruyucu teçhizat kullanıp kullanmadığının dava konusu kaza neticesinde meydana gelen zararın artmasında mütefarik kusurunun bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinin gerektiğini, tüm bu nedenlerle tehiri icra taleplerinin kabulü ile icranını tehirine karar verilmesini, yerel mahkemece verilen hükmün kaldırılarak itirazları gereği davanın reddine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davacılar vekili sunduğu istinafa cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafın önceki ortadan kaldırma hükmünü ve yerleşik içtihatları hiçe saymak suretiyle kötü niyetli olarak tedavi gideri, geçici iş göremezlik ve bakıcı giderinin kaldırılması yönünde istinaf talebinde bulunduğunu, itirazlarının yersiz, mesnetsiz ve kötü niyetli olduğunu, müvekkilin 17 yaşında olmasının gelir getirecek bir işte çalışamaması anlamına gelmediğini, daha önceki istinaf dilekçesinde ileri sürülmeyen mütefarik kusur iddiasının şimdi ileri sürülmesinin kesinleşme yönüyle mümkün olmadığını, mahkeme tarafından temerrüt tarihinden itibaren faize hükmedildiğini, dava ve hesaplanan miktarın belli olup davalının sorumluluğunun temerrüt tarihinden itibaren olduğunu, tüm bu nedenlerle davalının istinaf taleplerinin tümüyle esastan reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re'sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dairemizin ilamı ile verilen kaldırma ve gönderme kararı üzerine mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda verilen karar, davalı sigorta tarafından istinaf edilmiştir.
1-Geçici işgöremezlik ve bakıcı, tedavi giderlerinin teminat dışı olduğu itirazında;
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin "Sağlık Giderleri teminatı" başlıklı (b) maddesinde " Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve .... Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir." ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu'nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu'nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu'na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez. Ayrıca;
ZMMS sözleşmesindeki şartların davacı açısından bağlayıcı olmaması ve Anayasa Mahkemesinin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetde yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 E 2019/40 K sayılı kararına göre 6704 sayılı kanunu 3.maddesiyle değiştirilen 90. maddesinn birinci cümlesinde yeralan "ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda " ibaresinin ve ikinci cümlesinde yeralan "ve genel şartlarda " ibaresinin iptal edilmiş olması sebebiyle de uygulanmayacaktır.
Bu halde davalıların geçici işgörmezlik, tedavi ve bakıcı giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
2- Davalı tarafın geçici iş göremezliği şartlarına dair yönelik itirazında;
Davacı olay tarihinde 18 yaşının altında olup çalışmadığı, gelirinin bulunmadığı sabittir. Haksız fiil sorumluluğunda zarar verenin sorumlu tutulabilmesi için fiil, zarar ve uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Zararın ise haksız fiiller yönünden TBK.nın 54. Maddesinde belirtildiği şekilde kazanç kaybı olabileceği gibi çalışma gücünün azalması veya yitirilmesi de bir zarar olarak kabul edilmiştir. İş gücü kaybı sebebiyle uğranacak tek kalem zarar, gelir kaybına ilişkin olan değildir. Dava konusu olayda da davacı her ne kadar 17 yaşında ve gelir getiren bir işte çalışmıyor olsa da sürekli iş göremezlik tazminatı için onsekiz yaşın altında kalınan dönem için herhangi bir işte çalışmaması zararının olmadığı şeklinde yorumlanması haksız fiilin zarar ilkesi ile bağdaşmaz. Zarar gören bu dönem içinde günlük işlerini yerine getirememesi, öz bakımını sağlayamaması da bir zarardır. Bu dönem içinde küçüğün zararının bulunmadığı ve bu süre için tazminat hesabı yapılmaması zarar veren lehine olup zararın sadece maddi olarak gelir azalması ve kazanç kaybı olduğu sonucunu doğurur. Zarar hesabında pasif dönem için dayanak teşkil eden “efor kaybına” ilişkin görüş, küçüklerin sürekli iş göremezliğinin bulunması halinde kabul edildiği gibi eforun tamamen %100 oranında kaybedildiği geçici iş göremezlik süresi için de kabul edilmelidir. (Aynı yönde) Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/9064 E- 2014/8672 K. Sayılı 29.5.2014 tarihli ilamı.
Bu nedenle mahkemece, kaldırma kararı doğrultusunda iyileşme döneminde efor tazminatı kapsamında, geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesi yerinde olup, buna yönelik davalı sigortanın istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.
3- Kamu düzeni sebebiyle aktüer raporuna yönelik;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu'nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa'nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK'da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi'nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada "İptal kararları geriye yürümez" kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, "Devlete güven" ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa'nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa'ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve "İptal kararlan geriye yürümez" kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu'nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık 'Genel Şartlar'ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar"ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu'na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan 'Genel Şartlar'ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay'ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym'ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece kaldırma kararı kapsamında, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre, aktüer bilirkişisinden ve maluliyetten, yukarıdaki esaslara uygun rapor tanziminin istenerek sonucuna göre karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, buna yönelik davalı itirazı reddedilmiştir.
4- Kask takılmama iddiasıyla müterafik kusura yönelik;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "tazminatın belirlenmesi" başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğine ve özellikle kusurun ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; "tazminatın indirilmesi" başlıklı 52. maddesinde ise; zarar gören taraf, zararı doğuran fiile razı olduğu veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olduğu yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırdığı takdirde hakimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği açıklanmıştır.
Buna göre, zarar görenin zarar katılması veya zararın artmasına sebep olduğu hallerde zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında müterafik kusurunun bulunduğunun kabulü gerekir. Müterafik kusur; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582) Zararın doğumu ya da artmasına yol açan fiil, zarar görenin davranışlarından ileri gelmişse müterafik (ortak) kusurdan söz edilir. (KILIÇOĞLU, Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2012, s.418)
Yukarıda da açıklamalar dikkate alındığında, davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminattan indirim yapılabilmesi için zararın bu nedenle artması zarar ile mağdurun eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.
Bu durumda somut olayda, kaza sonrası tutulan kaza tespit tutanağına göre, motosiklet sürücüsünün kaskının takılı olduğu işaretlenmiş olup aksi davalı tarafça ispat edilmediğinden, buna ilişkin itirazın reddi gerekmiştir.
5-Faiz başlangıcının yanlış belirlendiği istinaf itirazları yönünden :
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin (Güvence Hesabı da) poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce davalıya bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davacının dava açmadan önce davalıya yaptığı başvuru tarihine göre mahkemece belirlenen temerrüt tarihinde bir isabetsizlik olmayıp, davalı sigortanın istinafında belirttiği sebeplerle faiz işletilmesi gerektiği yönündeki itirazının yerinde olmadığı görülmüştür.
Bu halde, kamu düzeni ve istinaf sebepleri çerçevesinde; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön ile kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına; dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından, davalı .... Şirketi vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden davalı .... Şirketi'nden alınması gereken 5.417,32 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 1.355,00 TL nin mahsubu ile bakiye 4.062,32 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı .... Sigorta Şirketi tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların davalı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.21/04/2022
Başkan
Üye
Üye
Katip
Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.