5. Ceza Dairesi 2014/11584 E. , 2018/3975 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Tefecilik
HÜKÜM : Mahkumiyet
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/07/1995 tarih ve 1995/207-236 sayılı Kararında da belirtildiği üzere 765 sayılı TCK"nın yürürlükte olduğu dönemde tefecilik suçunun birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir şekilde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle çıkar sağlanması, başka bir anlatımla ödünç para verme işinin meslek haline dönüştürülmesi durumunda oluştuğu, suçun yaptırımının ise 2279 sayılı Yasanın 17. maddesinde düzenlendiği; 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK"nın 241. maddesinde ise atılı suçun; "Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,..." biçiminde tanımlandığı, bu düzenlemeye göre suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin öneminin bulunmadığı, tefecilik suçunun ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar bölümü içerisinde yer aldığı, bu bölümün de topluma karşı suçlar kısmı içinde bulunduğu, 5237 sayılı Yasanın 43/1. maddesi, suçun mağdurunun aynı kişi olmasını suçun zorunlu unsuru haline getirmiş iken, 08/07/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 6. maddesi ile anılan madde ve fıkraya eklenen "Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." hükmü ile zincirleme suçun kapsamının genişletildiği ve mağduru aynı kişi olsun ya da olmasın maddenin son fıkrasındaki istisnalar dışındaki tüm suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün hale getirildiği, bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyeceği, ancak suçun zincirleme olarak işlenmesinin olanaklı olduğu,
Ayrıca, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği anda suçun işlendiği kabul edilmekle birlikte 5237 sayılı Yasanın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun maddede yazılı tipik hareketin bir kez işlenmesiyle oluşan sırf hareket suçu niteliğinde bulunduğu, bu suçun ivaz karşılığında ödünç paranın borç alana verilmesiyle tamamlandığı, suçun tamamlanması için ivazın temin edilmiş olmasının şart olmadığı, hatta ödünç olarak alınan paranın vadesinde geri ödemesinin yapılmamış olmasının da suçun oluşması üzerinde bir etkisinin bulunmadığı, aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında önemli miktardaki paraların karşılıksız verilmesinin de hayatın olağan akışına ve genel hayat tecrübelerine uygun düşmediği, 5237 sayılı Yasa ile getirilen yeni düzenlemenin suçun unsurları bakımından sanık aleyhine olması karşısında, 01 Haziran 2005 tarihi öncesi ve sonrasındaki eylemlerin ayrı ayrı değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu,
Suç tarihinin; tefecilik suçunda kazanç elde etmek amacıyla ödünç paranın verildiği tarih, zincirleme suçlarda ise son suçun işlendiği gün olduğu ve uygulanacak hükümlerin belirlenmesine etkisi bulunduğu nazara alındığında ve bu açıklamalar karşısında dava konusu somut olaya ilişkin dosya kapsamındaki deliller değerlendirildiğinde mağdurlar Zeki Oral ile Hacı Altınbaş"ın vergi müfettişi ve mahkemece alınan ifadelerinde sanıktan faiz karşılığı para almadıklarını beyan ettikleri, dosya içerisindeki mağdur Hüseyin Gürkan Çetin ile sanık arasında yapılan 28/01/2005 tarihli protokol ve içeriğine göre bu mağdurun belirtilen tarih öncesinde borç aldığının kabulü gerektiği, katılanlar Cüneyt ve ..."in alınan ifadelerine göre sanıktan tam olarak hangi tarihte borç aldıklarını bildirmedikleri anlaşılmakla; katılanların sanıklardan faiz karşılığı aldıklarını beyan ettikleri borç para tarihleri ifadelerine yeniden başvurulmak suretiyle kesin ve net olarak tespit edilerek, zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı da tartışılmak suretiyle ve keza mağdurlar Zeki ve Hacı"ya yönelik eylemin sübut bulmadığı, mağdur Hüseyin Gürkan"a yönelik eylemin ise 2279 sayılı Yasa döneminde gerçekleştiği gözetilerek buna göre dava zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı da araştırılarak sonucuna göre bir hüküm kurulması yerine sanığın üzerine atılı suçu tüm katılanlar ve mağdurlara yönelik işlediği kabul edilerek yanılgılı değerlendirmeyle tek bir tefecilik suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,
Kabule göre de;
Sanığın değişik zamanlardaki tefecilik eylemleri nedeniyle TCK"nın 43/1. maddesi uyarınca hakkında zincirleme suç hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kısa süreli olmayan erteli hapis cezasına mahkumiyetin yasal sonucu olarak sanık hakkında TCK"nın 53/1. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna hükmolunmaması,
Kanuna aykırı, katılan Hazine vekili ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK"nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 29/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.