10. Hukuk Dairesi 2013/11658 E. , 2014/8182 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Ankara 13. İş Mahkemesi
Tarihi : 12.03.2013
No : 2006/810-2013/132
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı kurum, 08.11.2000 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelir ve yapılan harcamaların rücuen tazminini talep etmiş olup, Mahkemece; davalının işyerinin kaza tarihi itibariyle faaliyet göstermediği, sigortalının işvereninin davalı olmadığı, aralarında hizmet ilişkisi bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamında; 30.01.2001 ve 28.10.2005 tarihli kurum denetim raporlarına göre, davalı tarafından kiralanan oto tamir bakım işyerinin faaliyete başlamadan önce iç duvarlarının sıva ve boya işinin yapılması sırasında kazanın meydana geldiği, davalının, kazalı ile; kazalının akrabası vasıtasıyla görüşerek işyerinin sıva ve boya işinin yapımı konusunda anlaştığı, dolayısıyla davalı ile kazalı arasında hizmet ilişkisi bulunduğu kanaatinin bildirildiği, kazalının akrabasının Mahkeme huzurunda tanık sıfatıyla alınan beyanında işyerinin kaba inşaatının yapımı konusunda sözleşme imzalasa da işi yarım bıraktığını, kimin tamamladığını bilmediğini, kazalının akrabası olup sıva işini yaptığını bildiğini beyan ettiği, ibrazlanan Ticaret Sicil kayıtlarına göre, kazanın meydana geldiği yer olan ve LPG dönüşüm sistemleri satışı, montajı ve oto tamiri, yedek parça satışı üzerine faaliyet gösteren işyerine ilişkin davalı adına adres değişikliğinin 21.08.2001 tarihinde yapıldığının bildirildiği anlaşılmaktadır.
Mülga 506 sayılı Kanunun 2. maddesinde, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların sigortalı sayılacağı belirtilmiştir. Anılan Kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait iş yerinde veya iş yerinden sayılan yerlerde görülmesi, kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmamasıdır. 4857 sayılı İş Kanununun 8. maddesinde, “iş sözleşmesi” tanımına yer verilmiş ise de, her iki kanunun amacı, ortaya koyduğu ilkeler ve dayandığı hukuksal normlar farklılık gösterdiğinden, bu tanımın 506 sayılı Kanun yönünden bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Pozitif hukukumuzda hizmet akdi Borçlar Kanununun 313. maddesinde tanımlanmış olup, her ne kadar tanımda, “ücret” unsuruna yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve takip eden diğer maddelerin düzenleniş şekli, anılan unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığını ortaya koymaktadır. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, hizmet akdinin ayırıcı ve belirleyici özelliği, “zaman” ve “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır.
Hizmet akdi, çoğu kez, Borçlar Kanununun 355. maddesinde tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştırılabilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir. Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise, çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Öte yandan; 313. madde hükmünün açıklığı gereği, çalışanın kendi aletleri ile çalışması veya götürü hizmet sözleşmelerinde ücretin, yapılacak işe göre toptan kararlaştırılması olanaklı bulunduğundan, tarafların belli bir fiyat üzerinden anlaşmaları istisna akdinin varlığını göstermediği gibi, götürü sözleşmelerde, bir süre için hizmet etme borcunun mu, yoksa, önceden belirlenmiş bir sonucun meydana getirilmesi borcunun mu yüklenildiğinin şüpheli bulunduğu durumlarda, araştırma yapılarak tarafların amacı, durumu ve yaşam deneyimleri gözetilip hukuki ilişki saptanmalıdır.
Yukarıda belirtilen açıklamalar çerçevesinde, davalının oto tamir ve yedek parça işyerinin faaliyete başlamadan önce bina içi sıva ve boya işlerinin yapımı sırasında zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiğinin anlaşılması karşısında, kazasının meydana geldiği tarih itibariyle davalı ve kazalı arasındaki ilişkinin istisna (eser) sözleşmesi mi yoksa hizmet sözleşmesi mi olduğu yönünde gerekli ve yeterli inceleme yapılmaksızın, yanılgılı değerlendirme sonucu davalının kaza tarihi itibariyle farklı adreste kurulu işyerinde faaliyet gösterdiğinden hareketle, davalı ve kazalı arasında hizmet sözleşmesi bulunmadığından bahisle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 08.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.