11. Hukuk Dairesi 2019/3844 E. , 2020/1440 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 1.Asliye Ticaret Mahkemesi"nce verilen 25/05/2017 gün ve 2013/268-2017/493 sayılı kararı bozan Daire"nin 21/05/2019 gün ve 2017/4835 -2019/3971 sayılı kararı aleyhinde taraf vekilleri tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, Almanya"da yaşayan müvekkilinin tüm birikimlerini, kaşesiz, mühürsüz ve imzasız adi belge niteliğindeki makbuz, kupon ve hisse durum belgeleri karşılığında, kar payı vaadinde bulunan davalılar Kombassan A.Ş ve alt kuruluşu niteliğindeki Kombassan İnşaat ve Tarım A.Ş’ne verdiğini ancak parasını geri alamadığını, müvekkili ile birlikte binlerce vatandaşın da aynı şekilde iradeleri fesada uğratılarak paralarının elinden alındığını ve mağdur edildiklerini, müvekkilinin davalı her iki şirkette toplamda 880 hissesi karşılığı olarak 36.080 Euro alacağı bulunduğunu ileri sürerek, anılan tutarın faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; davanın kabulü ile, taraflar arasında geçerli ortaklık ilişkisi olmadığının tespitine, 68.059,33 TL’nin dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine karar Dairemizce bozulmuştur.
Taraf vekilleri iş bu kez karar düzeltme kanun yoluna başvurmuştur.
1-Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığından bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olup, davalı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Davacı, mahkemece verilen kısmen kabul kararına karşı temyiz yoluna başvurmamış Dairemizce karar ise 1.364 DM(697,40 Euro)"nin davacıya ödendiği olgusunun tartışılması gerektiği gerekçesiyle davalı yararına bozulmuş olup, bu durumda davacının aleyhine bozma gerekçesi yapılan uyuşmazlık miktarı kararın verildiği tarihteki karar düzeltme sınırı olan 13.924,00 TL"nin altında olduğundan davacı vekilinin karar düzeltme isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin karar düzeltme istemlerinin incelenmesine gelince; 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ""31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun"un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durum karşısında, mahkemece taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu"nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere Dairemizin bozma ilamının kaldırılarak, kararın re"sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3-Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin karar düzeltme itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme istemlerinin REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle Dairemizin 21.05.2019 tarih, 2017/4835 Esas, 2019/3971 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılarak mahkemece verilen kararın re"sen BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin karar düzeltme itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödedikleri karar düzeltme harcının istekleri halinde karar düzeltme isteyenlere iadesine, 17/02/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dairemiz çoğunluğunun bozma düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimce her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyorum.