(Kapatılan)17. Hukuk Dairesi 2019/5867 E. , 2020/8995 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hüküm davacı vekili ve davalı ... Afet Sigortalar Kurumu vekilince temyiz edilmiş davalı ... Afet Sigortalar Kurumu vekilince de duruşma talep edilmiş olmakla duruşma için tayin edilen 08.12.2020 Salı günü davacı ve davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davacıya ait taşınmazın deprem ve konut poliçeleri ile sigortalandığını, Bakanlar Kurulu"nun 10.11.2008 tarihli kararı ile ... İlçesinin tektonik krip nedeniyle afete maruz bölge ilan edildiğini, davalıların ödemede bulunmadığını ileri sürerek 10.000,00 TL"nin davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davacı vekili 30/01/2019 tarihi itibariyle dava değerini 99.600,00 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı ... ve sigorta şirketi vekili, tektonik kripin deprem kapsamında bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davaya konu taşınmaz üzerindeki hasarların fay hattının sebebiyet verdiği aktif tektonizma ile meydana geldiği, fakat tam bir deprem niteliğinde olmadığı ve teminat kapsamında bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hükmün, davacı vekili tarafından temyiz üzerine 11. Hukuk Dairesi"nin 15/09/2015 gün ve 2015/542 Esas 2015/9270 karar sayılı ilamı ile "tektonik krip"in niteliği konusunda Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Genel
Müdürlüğü"nün mütalaası temin edilerek, hükme esas alınan bilirkişi raporu ile arasında çelişki bulunması nedeniyle deprem-tektonik krip hareketleri konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmak suretiyle rizikonun depremden ileri gelip gelmediği, zararın poliçe kapsamında bulunup bulunmadığı araştırılarak karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle karar bozulmuş ve mahkemece bozma ilamına uyulmuştur.
Bozma sonrası yapılan yargılama sonrasında mahkemece, davalı ... Sigorta A.Ş. yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine, davanın davalı DASK yönünden kabulü ile davacının maddi zararı olan 10.000,00 TL tazminatın 10/11/2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalı DASK"den alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalı DASK vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içeriğine, bozmaya uygun karar verilmiş olmasına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozma ile kesinleşen yönlere ilişkin inceleme yapılmasının mümkün olmamasına, bilirkişi heyetince tektonik kripin Dask teminat kapsamında sayılan bir yer hareketi olduğunun belirtilmiş olmasına göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Bilindiği üzere Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının
açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur. Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hüküm bulunması gerektiği açıktır.
Mahkemece, bozma kararı sonrasında, maddi tazminat isteminin ıslah yoluyla artırımına ilişkin istem yönünden kararın gerekçesinde; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu"nun 06/05/2016 gün ve 2015/1 Esas 2016/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay Bozma Kararı sonrasında ıslah yapılamayacağından kısmi talep edilen miktarın tahsili ile davacının ıslah ettiğini bildirdiği 89.600,00 TL"lik kısmın tespiti ile yetinildiği ve sonrasında 89.600,00 TL"lik kısım yönünden karar verilmediği belirtilmişse de hüküm kısmında 89.600,00 TL"lik kısım yönünden "tespit/karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde bir karar bulunmamaktadır.
Bu durumda, mahkemece yukarıda açıklanan yasa hükümlerine ve içtihada uygun şekilde tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek, gerekçe ile hüküm çelişkisi içermeyen kendi içinde tutarlı, maddi olaya ve talebe uygun, denetime elverişli gerekçeli karar oluşturulmak gerekirken Anayasa ile 6100 sayılı HMK"nın 297 ve 298. maddelerinde belirtilen unsurlardan yoksun, gerekçe-hüküm çelişkisi içerecek şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden, kararın öncelikle bu nedenle bozulması gerekmiştir.
3-Kabule göre;
Dava, zorunlu deprem sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma kararı sonrasında, maddi tazminat isteminin ıslah yoluyla artırımına ilişkin istem yönünden; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu"nun 06/05/2016 gün ve 2015/1 Esas 2016/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay Bozma Kararı sonrasında ıslah yapılamayacağından davacının ıslah ettiğini bildirdiği 89.600,00 TL"lik kısmın tespiti ile yetinilmiş ve sonrasında 89.600,00 TL"lik kısım yönünden karar verilmediği belirtilmiştir.
Usul hukuku alanında geçerli temel ilke; yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, usul kanunu hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olması, yeni hükümlerin daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile
daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.
Islah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. HMK"nun 176. maddesinde ıslah; “taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir" olarak tanımlanmıştır.
28.07.2020 tarih ve 31199 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 Sayılı Kanun ile HMK’nın 177. Maddesine getirilen 2. Fıkra düzenlemesi ile; “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.”hükmü yürürlüğe girmiştir.
Böylelikle kanun koyucu bozma kararı sonrası ıslah yapılıp yapılamayacağı hakkındaki farklı görüş ve uygulamalara son vererek bozma ve kaldırma kararlarından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine döndüğünde tahkikata ilişkin bir işlem yapılıyor ise tahkikat bitinceye kadar ıslah yapılabileceğini net bir şekilde belirlemiş olmuştur.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında ise; 11.Hukuk Dairesi"nin 15/09/2015 gün ve 2015/542 Esas 2015/9270 karar sayılı bozma ilamı sonrasında mahkemece yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davacı vekilince 30/01/2019 tarihli ıslah dilekçesinin sunulduğu, mahkemece de 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas 2016/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca Yargıtay Bozma Kararı sonrasında ıslah yapılamayacağından davacının ıslah ettiğini bildirdiği 89.600,00 TL"lik kısmın tespiti ile yetinilerek bu kısım yönünden karar verilmeden hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ışığında, usul hükümlerinin derhal yürürlüğe girdiği gözetilerek 28.07.2020 tarih ve 31199 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 Sayılı Kanun ile HMK’nın 177. Maddesine getirilen 2. Fıkrası hükmü uyarınca davacı vekilinin ıslah talebi de gözetilerek karar verilmesi gerektiğinden hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
4-6305 Sayılı Afet Sigortaları Kanunu"nun Doğal Afet Sigortaları Kurumu başlıklı 3. maddesinin 2. fıkrası hükmü: "Kurum gelirleri her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır." şeklinde olup mahkemece davalı ... Afet
Sigortaları Kurumu karar ve ilam harcından sorumlu tutulmaması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı ... Afet Sigortaları Kurumu vekilinin sair temyiz itirazının reddine, (2) ve (3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin, (4) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı ... Afet Sigortaları Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, duruşmada vekille temsil olunmayan taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 23/12/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.