1. Hukuk Dairesi 2018/1707 E. , 2019/1853 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından 6100 sayılı HMK"nun 353/1-b.1 fıkrası uyarınca esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan ..."nın maliki olduğu dava konusu 810, 813,814, 815, 822 ve 913 parsel sayılı taşınmazları davalı oğluna satış suretiyle devrettiğini, anılan temlikin muvazaalı ve mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazları muristen satın aldığını, diğer mirasçıların hakkının da satış bedelinden ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından 6100 sayılı HMK"nun 353/1-b.1 fıkrası uyarınca esastan reddedilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 810, 813, 822 ve 913 parsel sayılı taşınmazların tamamı ile çekişme konusu 814 ve 815 sayılı parselerin 1/2"şer payı mirasbırakan ... adına kayıtlı iken anılan taşınmazları 13.02.2007 tarihinde davalı oğlu Ferhan"a satış suretiyle devrettiği, 1927 doğumlu mirasbırakanın 14.03.2007 tarihinde öldüğü ve geriye davacı kızı ... ile davalı oğlu Ferhan ve dava dışı çocukları ..., ..., Halime ve ..."nın kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanununun (TMK) 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince, davacının iki tanık bildirdiği ancak 20.04.2017 tarihli celsede bildirmiş olduğu tanıkların dinlenmesinin davaya bir yarar sağlamayacağını belirterek tanıklarının dinlenmesinden vazgeçtiği, davalı tanığı olarak dinlenen tarafların dava dışı kardeşlerinden ... ve Halime"nin mirasbırakanın mal paylaşımı yapmak için taşınmazları davalıya sattığını, davalının murise bedel ödediğini, tüm kızkardeşlere de para verildiğini, mirasbırakana hastalığı ve yaşlılığında davalı oğlu Ferhan"ın baktığını beyan ederek davalı savunmalarını doğruladıkları ve satış bedeli ile gerçek değer arasındaki farkın tek başına muvazaanın ispatı için yeterli olmayacağı açıktır.
Hal böyle olunca, iddianın kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Mardin 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/03/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece, miras bırakanın davalıya yaptığı temliklerin mal kaçırma amaçıyla, muvazaalı olarak yapıldığı kabul edilerek, davalı adına kayıtlı taşınmazların tapu kayıtlarının davacının miras payı oranında iptaliyle davacı adına tesciline, kalan payın davalı üzerinde bırakılmasına ilişkin olarak verilen karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu oy çokluğuyla esastan reddedilmiş, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararı, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, 79 yaşında, emekli maaş geliri olan miras bırakanın hiç ihtiyacı yokken tüm mal varlığını tek erkek evladına devretmesindeki amacının kız çocuklarından mal kaçırmak olduğu, terekesinde de para çıkmadığını, temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürmüştür.
Davalı, miras bırakanın ölümünden sonra mirasçılar arasında düşmanlık çıkmaması için taşınmazlarını sattığı, bedeli karşılığında satın aldığını, bu paradan mirasçıların haklarının verildiğini savunmuştur.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan ..."nın 14.03.2007 tarihinde ölümü üzerine, mirasçı olarak davacı kızı ..., davalı oğlu ... ile dava dışı kızları ..., ..., ... ve ..."nın kaldığı, eşi..."nın 2012 yılında vefat ettiği, miras bırakanın ölümünden bir ay önce 13.02.2007 tarihinde, 5.420 m2 miktarlı tarla nitelikli 810 parsel, 15.920 m2 miktarlı bahçe nitelikli 913 parsel, 6.260m2 miktarlı tarla nitelikli 822 parsel, 385m2 miktarlı tarla nitalelikli 813 parsel, 85 m2 miktarlı tarla nitelikli 814 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payı ile 45 m2 miktarlı kargir kerpiç ev ve çeşmesi nitelikli 815 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payını tek erkek evladı olan davalıya 9.423,00 TL bedelle sattığı, taşınmazların keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu satış tarihindeki değerlerinin 69.343,78 ( ek raporda 57.832,50) TL, dava tarihindeki değerlerinin 420.733,50 (ek raporda 376.002,50) tl olarak belirlendiği, miras bırakanın tüm mal varlığını devrettiği, satıştan bir ay sonra ölmesine rağmen bankada parasının çıkmadığı anlaşılmıştır.
Muris muvazaası iddiasına dayalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği ve Türk Medeni Kanunu"nun 6.maddesinde düzenlendiği üzere "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür."
Öte yandan; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun, İspat ve Delilleri düzenleyen dördüncü kısmın, birinci bölümünde; ispat yükü başlıklı 190. maddede ; “ İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmü düzenlenmiş, deliller olarak da, ikinci bölümde; belge ve senet, üçüncü bölümde, yemin , dördüncü bölümde; tanık, beşinci bölümde; bilirkişi incelemesi, altıncı bölümde; keşif, yedinci bölümde; uzman görüşü düzenlenmiştir.
Somut olayda; davacı, mirasçılık belgesi, tapu kayıtları, keşif, bilirkişi incelemesi ve tanık delillerine dayanmış, davacı vekili, 20.04.2017 tarihli oturumda, tanıkların dinlenmesinin davaya yarar sağlamayacağını belirterek tanıklarını dinletmekten vazgeçmiş, davalı vazgeçmeye karşı çıkmamıştır. Davalı tanıkları; tarafların kız kardeşleri, Halime ve ..., miras bırakan babasının, ölmeden önce mirasını paylaştırmak için taşınmazlarını davalı erkek kardeşine sattığını, kız kardeşleri ve kendilerine biner lira verdiğini bildirmişlerdir.
Muris muvazaası iddiasına dayalı davalarda, miras bırakanın kastının saptanmasına yönelik olarak, yerleşik uygulamada ilkeler belirlenmiştir. Bunlar yukarıda belirtildiği gibi; ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişkilerdir.
Somut olgular, uygulamadaki yerleşik ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; miras bırakanın beş kızı ve bir erkek evladının bulunduğu, 79 yaşında iken tüm mal varlığını tek erkek evladı davalı ...’a satış suretiyle devrettiği, bankalarda yapılan araştırmada miras bırakan adına para bulunmadığı, miras bırakanın çiftçilik yaptığı, emekli maaşı ve sosyal güvencesinin bulunduğu, mevcut mal varlığı ve sosyal ekonomik durumuna göre ölmeden bir ay önce tüm mallarını satmaya yönelten haklı, ciddi ve makul (akla uygun) sebeplerin varlığının kanıtlanmadığı, yörenin gelenek ve görenekleri, bedeller arasındaki aşırı fark bulunması gibi olgular da gözetildiğinde temliğin kız çocuklarından mal kaçırmaya yönelik, bedelsiz ve muvazaalı olduğu açıktır. Davalı ve davalı tanığı olarak dinlenen tarafların kız kardeşleri Halime ve ..., devirlerin paylaştırma iradesiyle yapıldığını belirtmişlerse de, kızlara biner lira verildiği ifade edilmesine karşın, davacıya ve sağ eşe miras payının verildiğinden söz edilmediği gibi temlik tarihinde taşınmazlar bedelinin 69.343,78 ( ek raporda 57.832,50) TL olduğu dikkate alındığında, hak dengesini gözeten bir paylaştırmanın varlığından da bahsedilemeyeceğinden, paylaştırma savunması da kanıtlanamamıştır.
Hal böyle olunca; davacının tanık dışında dayandığı delillerle iddiasını kanıtladığı gözetilerek, ilk derece mahkemesince temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin kararı ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin, istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve hükmün onanması gerektiğini düşündüğümden, davacının diğer delilleri dikkate alınmadan temlikteki miras bırakanın kastının belirlenmesinde sadece tanık delilinin esas alınması sonucu iddianın kanıtlamadığı bu nedenle de davanın reddi gerektiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.