20. Hukuk Dairesi 2017/6445 E. , 2019/7010 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ: .... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün istinaf edilmesi üzerine verilen ..... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 27/02/2017 gün ve 2017/125 E. - 2017/122 K. sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili 17/07/2014 tarihli dava dilekçesinde, müvekkilleri ve murislerinin....parsel sayılı taşınmazın tam maliki iken .... 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/94 E. - 2004/322 K. sayılı mahkeme kararı ile taşınmazın bir kısmının tescil harici bırakıldığını ve kesinleştiğini, taşınmazın tapu sicilinin özel mülkiyete konu yermiş gibi tescili sağlandığını ve güvenilen tapu sicil kaydı ile mülkiyet nakillerine sebebiyet verilerek müvekkillerinin mülkiyet sahibi olduğunu, daha sonra Hazinenin açmış olduğu dava neticesinde tapu kaydının iptaline sebebiyet verdiğini ve müvekkillerinin mülkiyet hakkının sona erdirildiğini, bu eylem ve işlemler ile müvekkillerinin zarara uğradığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL zararın, zararın doğduğu tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkillerine verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili ....’tan gönderdiği 17.06.2015 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talep ettikleri tazminat miktarını 132.370,00 TL"ye arttırmış, dava tarihinden işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İlk derece .... 10. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulü ile 132.370,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmiştir.
....Hukuk Dairesince davalı vekilinin ileri sürdüğü tüm istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden istinaf isteminin 6100 sayılı HMK"nın 353/1. fıkra (b-1) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından, dava konusu 6105 ada 6 parsel sayılı taşınmazın, 770 m² yüzölçümü ve arsa vasfıyla imar sebebi ile davacılar ve murisleri adına 07.08.1991 tarihinde tapuya tescil edildiği, Hazine tarafından açılan dava sonucu ..... 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/94 E. - 2004/322 K. sayılı kararı ile taşınmazın 40,53 m²’lik kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeni ile tapusunun iptaline ve tescil harici bırakılmasına karar verildiği, kararın temyiz incelemesinden geçerek 22.06.2005 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 17.07.2014 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Temyize konu davada, dava dilekçesine göre dava değerinin 10.000,00 TL olmasına ve daha sonra dava değerinin 132.370,00 TL’ye ıslah edilmesine rağmen, davacı tarafça maktu peşin harç ve ıslah harcı yatırılmakla yetinilmiş; bölge adliye mahkemesince davanın belirsiz alacak davası olduğu, başlangıçta dava değeri üzerinden maktu harç yatırılmasının yeterli olduğu, artırılan bölüm için ıslah dilekçesi vermeye gerek olmadığı gerekçeleriyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK"nın 107. maddesi ile 1086 sayılı HUMK"da bulunmayan ""belirsiz alacak davası"" türü kabul edilmiştir. Buna göre; “Madde 107: (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmî eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.""
Yukarıda açıklanan madde hükmüne göre; alacaklının belirsiz alacak davası açabilmesi için, dava açacağı miktarı ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı veya bu durum objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tesbit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacak olup böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez
Somut olayda ise; davacılar, tapusu iptal edilen taşınmazlarının değerini talep etmiştir. Davacıların dava açıldığı tarihte taşınmazının değerini belirlemesi objektif olarak mümkün olduğundan davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü mümkün değildir. Bu husus Dairemizin yerleşmiş içtihatları ile de sabittir.
Öte yandan; tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar nisbi harca tabi davalardandır.
492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesinin birinci cümlesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Harçlar Kanununda, harç alınması veya tamamlanması yanların isteğine bırakılmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesi hükme bağlanmış ve yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmıştır. Nitekim bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 gün ve E: 2011/3-629, K: 2011/613 ile 23.10.2013 gün ve E: 2013/7-31, K: 2013/1481, 24.12.2013 gün ve 2013/21- 445 E. - 2013/1625 K. sayılı ilâmlarında da benimsenmiştir.
Yargılama aşamasında taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Kural olarak ıslah işlemi harca tabi bir işlem olup; ıslah edilen husus, değer artırımı ise nispi tarifeye göre hesap edilen harç, değilse maktu harç yatırılmalıdır. Davacı taraf, 492 sayılı Kanun kapsamında kendisi harçtan muaf olmadığı gibi, işlemi de yargı harçlarından müatesna değildir. Davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, ıslah edilen dava değeri üzerinden nispi tarifeye göre ıslah harcı ödenmedikçe eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır. Davalı taraf harçtan muaf olsa dahi ıslah harcının alınması gerekir. Islah edilen miktar yönünden bakiye nispi karar ve ilam harcı ödenmeksizin sonraki işlemlerin yapılmasına olanak bulunmamaktadır.
Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde 10.000,00 TL tazminat talebinde bulunmuş, dava niteliği itibariyle nisbi harca tâbi olmasına rağmen, maktu harç yatırmış, sonra da ıslah dilekçesi ile dava değerini arttırmış ancak yine maktu ıslah harcı yatırmıştır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler gözardı edilerek, peşin nisbi harç ve ıslah harcı tamamlanmadan yargılamaya devamla işin esası hakkında hüküm kurulmuştur.
Bu durumda mahkemece; yürürlükteki harçlar tarifesi uyarınca peşin nisbi harç ile ıslah edilen dava değeri üzerinden ıslah harcını ödemesi konusunda davacılara usûlünce süre verilip harcı tamamlanan miktar üzerinden hüküm kurulması gerekirken, harcı yatırılmayan dava ve ıslah dilekçesine değer verilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Bu nedenlerle, bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılarak yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin ise 6100 sayılı HMK"nın 373/1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine 28/11/2019 günü oy birliğiyle karar verildi.