20. Hukuk Dairesi 2017/5910 E. , 2019/7007 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği .... mevkiinde bulunan taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararına oluştuğunu iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne, fen bilirkişi krokisinde (A) harfi ile gösterilen 4043.27 m2 taşınmazın bahçe niteliği ile davacı adına tesciline karar verilmiş, hüküm Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiş, Dairemizin 24/06/2008 gün ve 2008/5162 E. – 9002 K. sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle;"" ...... Kadastro Müdürlüğünün 02/04/2007 tarihli yazınsında çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerin .... tarafından 1926 yılında yapılan tapulama çalışmalarında çalışma alanı dışında, .... mıntıkasında bırakıldığı; ..... mıntıkasında 1980 yılında ve bu yere en yakın Suçıkağı köyünde ise, 1982 yılında yapılan tapu kadastro çalışmalarında da yine bu köylerin çalışma alanı dışında bırakıldığı; bunun nedeninin çalışmaların yapıldığı yıllarda taşınmazın tarım alanı niteliğinde bulunmayışı olduğu belirtilmiştir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu ve davacı yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının davacı yararına oluştuğu kabul edilmişse de yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli değildir. Karara dayanak alınan uzman bilirkişi raporunda taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu açıklanmışsa da, çekişmeli taşınmazın 27/11/1979 tarihinde ilân edilmiş ve kesinleşmiş bulunan orman kadastrosundaki konumu ile ilgili bilgi verilmemiştir. Kesinleşen orman kadastrosunun bulunduğu bir yerde kural olarak o yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığı kesinleşen orman kadastrosuna ait harita ve tutanakların uygulanması ile belirlenir. Yargıtay denetimine açık olmayan ve orman tahdidine göre konumu belirlenip bu çalışmaya ait harita ile irtibatlı kroki düzenlenmeksizin oluşturulan rapora dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
Bundan ayrı; taşınmazın tapuda kayıtlı bir yer olup olmadığı Tapu Müdürlüğünden sorulmamış; davacının tek başına zilyetliği 20 yıla ulaşmadığı halde, önceki bayii olan eşi Halil Mete yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi gereğince sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığının araştırılmadığı belirtilerek, usûlünce orman ve zilyetlik araştırması"" gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulü ile, 05/05/2006 tarihli krokili raporda ....köyü sınırları içerisinde kalan (A) harfi ile gösterilen 4043,27 m² yüzölçümlü taşınmazın davacı Hasan kızı 1953 doğumlu ...
adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiş, Dairemizin 19/12/2013 gün ve 2013/8228 E. – 11944 K. sayılı kararı ile bozulmuştur.
Bozma kararında “Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan inceleme sonucunda kurulan hüküm, usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; davacı gerçek kişi kazandırıcı zamanaşımı ile zilyetliğe dayanarak tescil davası açmıştır. Mahkemece davanın kabulü ile (A) harfi ile gösterilen 4043,27 m2"lik taşınmazın davacı adına tapuya tescili yolunda kurulan ilk hüküm davalılar Orman Yönetimi ile Hazinenin temyiz itirazları üzerine yukarıda tarih ve sayısı belirtilen Dairemizin kararı ile bozulmuştur. Bu defa yapılan incelemede, uzman orman bilirkişi çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğunu açıklayarak taşınmazın resmî belgelerdeki konumunu işaretlemiştir.....tarafından düzenlenen 27.09.2010 tarihli raporda davacı tarafın kullandığı taşınmazın yüzölçümünün 5587,37 m2 olarak belirtilmiş, bozma öncesindeki fenni bilirkişi Faruk Sönmez tarafından düzenlenen 05.05.2006 tarihli raporda ise çekişmeli taşınmazın yüzölçümünün 4043,27 m2 olarak belirtilmiştir. Bozma öncesinde mahkemece 4043,27 m2"lik bölüm yönünden dava kabul edildiğine ve karar davacı tarafça temyiz edilmediğine göre, bu miktar üzerinden davalılar yararına usûlî kazanılmış hak doğmuştur. Bu nedenle usûlî kazanılmış hak durumu da gözetilerek 27/09/2010 tarihli fen bilirkişi raporunda; bozma öncesi fen bilirkişi tarafından oluşturulan krokinin göre güney kısmında kalan 315,16 m2"lik bölüm ile doğu kısmında kalan 141,74 m2"lik bölümün davacı tarafça kullanılmayan alanda kaldığı belirtildiğine göre, bu bölümlere ilişkin davanın reddine, bu bölümler çıkarıldıktan sonra kalan bölüm yönünden davanın kabulü ile davacı gerçek kişi adına tesciline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulmuş, davanın kısmen kabulü ile harita mühendisi tarafından düzenlenen 05/05/2006 tarihli krokili raporda Hatay ili, İskenderun ilçesi, Aşkarbeyli köyü sınırları içerisinde kalan, (A) harfi ile gösterilen 4.043,27 m² yüz ölçümlü taşınmazın davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline, 27/09/2010 tarihli fen bilirkişisi raporunda ekli krokiye göre güneyde kalan 315,16 m²"lik kısım ile aynı krokinin doğusunda kalan 141,74 m²"lik kısım için davacının davasının reddi ile bu kısımların Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar ..., Orman Yönetimi ve Hazine vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce yapılıp 27/11/1979 tarihinde ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu ve 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde uygulamaları bulunmaktadır.
İncelenen dosya kapsamına göre, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yönünde kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, davanın kısmen reddine karar verilmiş olmasına rağmen kendisini vekille temsil ettiren davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi doğru değil ise de bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu sebeple; red sebebi aynı olduğundan hükme “Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT"e göre 1.500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,” paragrafının eklenmesine ve hükmün 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’un 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 28/11/2019 günü oy birliği ile karar verildi.