Esas No: 2020/314
Karar No: 2021/4027
Karar Tarihi: 13.09.2021
Danıştay 10. Daire 2020/314 Esas 2021/4027 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2020/314
Karar No : 2021/4027
DAVACI : …
DAVALI : Hasım gösterilmemiştir.
DAVANIN_KONUSU : Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliğinin 8. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendinin iptali istenilmektedir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince 2577 sayılı Kanun'un 14. maddesi uyarınca hazırlanan Tetkik Hakiminin raporu ve sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Dilekçeler üzerine ilk inceleme" başlıklı 14. maddesi, 3. fıkrası, (c) bendinde, dava dilekçesinin, davacının dava açma ehliyeti olup olmadığı yönünden inceleneceği; "İlk inceleme üzerine verilecek karar" başlıklı 15. maddesi, 1. fıkrası, (b) bendinde de, davacının, dava açma ehliyetinin bulunmadığı anlaşıldığında davanın reddine karar verileceği hükümlerine yer verilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 14. maddesinde, kısıtlıların fiil ehliyetinin bulunmadığı; 16. maddesi, 1. fıkrasında, ayırt etme gücüne sahip kısıtlıların, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremeyecekleri, karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rızanın gerekli olmadığı; 407. maddesi, 1. fıkrasında, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her erginin kısıtlanacağı; aynı maddenin 2. fıkrasında, cezayı yerine getirmekle görevli makamın, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlü olduğu; 413. maddesi, 1. fıkrasında, vesayet makamının, bu görevi yapabilecek yetenekte olan bir ergini vasi olarak atayacağı; 448. maddesinde, vesayet dairelerinin yetkilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla vasinin, vesayet altındaki kişiyi bütün hukuki işlemlerinde temsil edeceği; 449. maddesinde vesayet altındaki kişi adına kefil olmanın, vakıf kurmanın ve önemli bağışlarda bulunmanın yasak olduğu; 462. maddesi, 1. fıkrası, 8. bendinde, vasinin dava açabilmesi için vesayet makamının izninin gerektiği; 471. maddesinde ise, özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkumiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayetin, hapis halinin sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkacağı hükümleri bulunmaktadır.
Aktarılan bu hükümlere göre bir yıl veya daha fazla süreli hapis cezasına mahkum olanların cezalarını çekmeye başlamaları üzerine, hükmü icra ile görevli idarenin durumu sulh hukuk mahkemesine hemen ihbar ederek vasi atanmasını sağlamakla yükümlü olduğu; kısıtlının, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarla ilgili davalar dışındaki davaları, vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesinin izni ile vasisi tarafından veya vasinin tayin edeceği vekili aracılığıyla açabileceği kuşkusuzdur.
Dava dosyasının incelenmesinden; bir yıldan uzun süreli hapis cezasıyla hükümlü olan davacı tarafından açılan davanın, mevzuat uyarınca vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesinden izin alınarak vasi tarafından veya davacının vasisinin tayin ettiği vekili tarafından açılmadığı; davacıya, kısıtlı olması nedeniyle …'ın vasi olarak tayin edildiği; Dairemizin 21/09/2020 tarih ve E:2020/314 sayılı ara kararıyla vasi ...'a görülmekte olan davaya vasi sıfatıyla icazet verip vermediğinin sorulduğu, ancak vasi ... tarafından bu ara kararı kendisine 16/11/2020 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen verilen süre içerisinde herhangi bir başvuruda bulunulmaması üzerine Dairemizin 25/02/2021 tarih ve E:2020/314 sayılı ara kararı ile davayı takip etme iradesinin vasiye ikinci kez sorulduğu, bu ara kararının da vasi ...'a 11/06/2021 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen verilen süre içerisinde vasi ... tarafından sulh hukuk mahkemesinden izin alınarak davanın takip edileceği yönünde bir başvuruda bulunulmadığı gibi ara kararımıza karşılık herhangi bir beyanda da bulunulmadığı görüldüğünden, davacının yasal vasisi konumunda bulunan ...'ın görülmekte olan uyuşmazlığı takip iradesinin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Bu durumda, vesayet makamından alınmış izin ile dava açma ehliyetinden yoksun olan davacının vasisi tarafından takip edilmeyen davanın, davacının objektif ehliyet koşulunu taşımadığı gerekçesiyle ehliyet yönünden reddedilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davanın, 2577 sayılı Kanun'un 15. maddesi, 1. fıkrası, (b) bendi uyarınca EHLİYET YÖNÜNDEN REDDİNE, bu kararın tebliğini izleyen 30 (otuz gün) içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na temyizen başvurulabileceğinin duyurulmasına, kararın bir örneğinin hükümlü Rüstem Korkmaz'a 7201 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca tebliğini teminen … Nolu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmesine, 13/09/2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Dava, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliğinin 8. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendinin iptali istemiyle açılmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanununun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırları" başlığını taşıyan 2. maddesinde; iptal davalarının, idari işlemler nedeniyle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacağı belirtilmiştir.
Buna göre idari yargı mercilerinde idari işlemlerin iptali istemiyle iptal davaları açabilmek için, dava konusu işlemin, davacının hukuksal bir yararını ihlal etmesi gerekmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinde ehliyet konusunda da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na atıfta bulunulmuştur. 6100 sayılı Kanun'un "Taraf ehliyeti" başlıklı 50. maddesinde; medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir, denilmiş, "Dava ehliyeti" başlığını taşıyan 51. maddesinde ise; dava ehliyeti, medenî hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir, hükmü yer almıştır.
Bakılan davada, davacının hakkında açılan ceza davasında bir yıldan fazla süreli hapis cezasına mahkum olduğu görülmüştür.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Özgürlüğü bağlayıcı ceza" başlığı altında düzenlenen 407. maddesinin birinci fıkrasında; bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır, hükmüne yer verilmiştir.
Kısıtlanan kimselere de yine 4721 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerine göre vasi atanması ve vasi atanan kimsenin medeni haklarını kullanma konusunda vasinin izniyle hareket edeceği kuşkusuzdur.
Ancak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar" başlıklı 16. maddesinde; "Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir. Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar haksız fiillerinden sorumludurlar," hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere 4721 sayılı Kanun'un 16. maddesinde, karşılıksız kazanmalarda ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rızanın gerekli olmadığı hükme bağlanmış bulunmaktadır.
Bu durumda, dava konusu uyuşmazlığın niteliği dikkate alındığında kısıtlanmış bulunan davacının iş bu davayı açmasının kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak niteliğinde olduğu ve böyle bir davayı açabilmek için vasinin rızasının aranmasının gerekmediği sonucuna varıldığından Daire kararına katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.